Geçten yıl Adana, İstanbul, Ankara, Ayvalık film festivallerinden birçok ödülle dönen, yönetmenliğini Ziya Demirel'in yaptığı, başrollerinde Ece Yüksel, Serkan Keskin ve Denizhan Akbaba'nın yer aldığı "Ela ile Hilmi ve Ali" dün vizyona girdi.
Ece Yüksel'e üç ayrı festivalden "En İyi Kadın Oyuncu Ödülü"nü kazandıran film, yaşları ve dünyaları birbirinden farklı üç insanın yalnızlıkları vesilesiyle kesişen yollarına ve bu yolun giderek tuhaf ve tedirgin oluşuna odaklanıyor. Ece Yüksel'le filmi ve canlandırdığı karakteri "Ela"yı konuştuk.
"Sıkışmış bir karakter"
Ela'nın renkli kalemle çizdiği çember, bir karıncayı çembere alması... Bu sahnelerle içinde bulunduğu durumu birbirine çok benzettim. Kişisel bir görüş tabii ama Ela'nın da böyle bir sıkışıklığın içinde kaldığını düşünüyorum. Katılır mısınız bu görüşüme?
Evet, Ela bence de oldukça sıkışmış bir karakter. Depremle birlikte hayatı tamamen değişiyor ve başka birinin hayatına dahil oluyor. Kendisine ait olmayan bir eve alışması, o evdeki yerini bulmaya çalışması bir yandan sessizce yaşadığı yas, onu bir sıkışmışlığa sürüklüyor. Bence oldukça yerinde bir benzetme, Ela da o karınca gibi etrafına çizilen çemberin içinde kalıyor. Fakat bir yandan oyunbaz bir karakteri olduğu için kendisine kısıtlı da olsa bir alan açmayı başarıyor.
Ela'nın çok belirsiz bir hayatı var. Ama filme genel olarak baktığımızda Hilmi'yle Ali'de de bu belirsizlik hâkim. Ela'nın yaşı, Hilmi'yle ve Ali'yle olan ilişkisi, geleceğe dair bir fikrinin olmaması vs... Bunu hem siz hem diğer oyuncular hem de yönetmen Ziya Demirel çok iyi yansıtmışsınız. Bu belirsiz ve tedirgin hâli filmin tamamına yayılan "Ela ile Hilmi ve Ali" üçgeninde nasıl değerlendirirsiniz?
Bu bence üç karakterin de hissettiği bir şey, o yüzden tüm filme sirayet eden bir his. Üç karakter de birbirini pek tanımıyor ve aralarında sürekli değişen bir dinamik var. İlişkilerindeki dengelerin değişmesi, karakterlerin kendi ve birbirlerinin sınırlarını sınaması tedirgin edici. Bu hem üçlü hem de karakter özelinde prova ettiğimiz bir şeydi. Ayrıca söylediğiniz gibi gelecekten beklentiler konusunda üç karakter de boşlukta. Bunlar evdeki tedirgin edici havayı yaratan elementler.
"Ela canlandırması zor bir karakterdi"
Ela'yı elinde erik, test çözerken izlerken başka bir sahnede bir meyhanede rakı masasında görüyoruz. Depremde ailesini kaybetmiş. Çok az diyaloğu var. Adapte olmaya çalışmanız gereken bir sürü nokta mevcut. Canlandırması zor oldu mu sizin için?
Adapte olmak kilit bir kelime Ela için. İçinde bulunduğu yepyeni hayata adapte olmaya çalışan bir karakter temelinde. Bir yandan da dışarıya, bizim alışık olduğumuz iletişim yöntemleri dahilinde oldukça kapalı, isteklerini ya da hislerini dile getirmiyor. Hatta filmin genelinde pek konuştuğunu görmüyoruz. İzleyici olarak Ela'yı konuşmalarından değil, sessizliklerinden tanıyorsunuz. Bu noktada Ziya ile oldukça verimli provalar yaptık. Ela'yı keşfettikçe tüm o sessiz anların içi dolmaya başladı ve kendini sessizlikle de ifade edebilen bir karakter çıkmış oldu ortaya. Bu bence konuşmalarından bolca veri alabileceğiniz bir karaktere göre daha zor. O yüzden Ela'yı şimdiye kadar canlandırdığım zor karakterler kategorisinde koyabilirim kesinlikle.
Erdal Beşikçioğlu bir röportajında, "İyi bir oyuncu rolünü kendi seçer," minvalinde bir şey söylemişti. Yaşınız genç olmasına rağmen içinde yer aldığınız projeleri düşününce aklıma bu lafı geldi. Her oyuncu farklı karakterlerde oynamak ister ama sizin biraz daha seçici olduğunuzu sanıyorum. Doğru mu anlamışım?
Beni heyecanlandıran, araştırmaktan keyif alacağım ve buna alan sağlayacak karakterleri seçmeye çalışıyorum. Oynadığım her yeni karakterin öncekilerden farklı olması da benim için oldukça önemli. Kendini tekrar etmenin bir oyuncu için iyi bir şey olduğunu düşünmüyorum. Bu anlamda seçici olduğumu söyleyebiliriz.
"Bütün motivasyonumu ödüllere bağlamıyorum"
Şu ana kadar festival filmlerinde, ödüllü filmlerde rol aldınız. Ödüller kazandınız. Bu size nasıl bir motivasyon sağlıyor?
İşinin ehli kişiler tarafından ödüllendirilmek tabii oldukça gurur ve motivasyon verici bir şey. Yaptığınız işin onaylandığını hissettiriyor ki bu bir oyuncu için çok kıymetli. Fakat bütün motivasyonumu ödüllere bağlamıyorum ya da rol alacağım film ödül alır mı almaz mı üzerinden bir filme dahil olmuyorum. Sonuçta alınan kararlar kişisel zevk ve beğenilere de bağlı, farklı jüri üyeleri farklı kararlar alabilirler. İşimi elimden geldiğince iyi yapmaya çalışıyorum, eğer bu ödüllendirilirse ne mutlu bana; ödüllendirilmezse de kötü bir iş yaptığımı düşünüp demotive olmuyorum.
Malumunuz, bizde bir "festival filmi" kilidi vardı. Bu "Kış Uykusu"yla kırıldı, "Kurak Günler"le de kapıyı neredeyse sonuna kadar açtı. Bu durum gişeye de yansıdı. "Ela ile Hilmi ve Ali" de "bol ödüllü festival filmi" kategorisine giriyor. Sizin seyirciye dönük beklentiniz ne yönde?
Böyle gelişmeleri gördükçe çok mutlu oluyorum tabii. Umarım bu birkaç filmle sınırlı kalmaz ve seyircinin alışkanlıkları kalıcı olarak değişir. Ülkemizde gerçekten gurur duyabileceğimiz, kaçırılmaması gereken filmler yapılıyor. Ela ile Hilmi ve Ali de böyle bir film, umarım seyircisi bol olur.
(BS/AÖ)