Fotoğraf: AA/Arşiv
Antalya'da annesinden nakledilen yarı uyumlu ilik tutmadığı için babasının iliği denenen 4 yaşındaki Öykü Arin Yazıcı'ya naklin yüzde 98,5'u tuttu.
Lösemi tedavisi gören Öykü Arin 11 Nisan'da steril odadan çıkarıldı. Üç ayın sonunda artık doktor kontrolünde evine gidebilen Öykü Arin'in babası Çağdaş Yazıcı, "Yaklaşık 90 günü küçücük odada, bir yatağın üzerinde geçirdi. Bu nedenle hastaneden çıkmak, evde yere oturarak oyun oynamak bile onu çok mutlu etti" diyor.
Öykü Arin'in evdeki görüntülerini sosyal medya hesabından paylaşan anne Eylem Şen ise "Evde olmak genel durumunu ciddi şekilde iyiye götüren bir aşama oldu" diye ekliyor.
"Biz ona hiçbir zaman 'hastasın' demedik. 'Vücut direncin düşük, hasta olmaman için güçlenmeye ihtiyacın var' dedik. Doktorlar, hemşireler onun hakkında 'hastanın durumu nasıl?' gibi cümleler kurarken 'Ben hasta değilim' dedi hep. Hasta olduğunu düşünmüyor sonuçta. Güçlenmek için, mikroplara karşı mücadeleci durmak için bir süre destek olduklarını düşünüyor.
"Keyfi yerinde, morali yüksek"
"Evde vakit geçirdiği zaman çok mutlu, keyfi yerinde, morali yüksek. Hastanede geçirdiği zamanı telafi edecek şekilde oyun oynuyor. Değişik elbiseler giyiyor, dans ediyor, spor yapıyor. En sevdiği şeylerden biri de resim yapmak. İletişimi güçlü bir çocuk Öykü Arin. Bu sürecin üstesinden gelmesinde güçlü iletişim kurabiliyor olması önemli rol oynadı. Hem bizim hem onun açısından."
Baba Çağdaş Yazıcı ise şunları söylüyor:
"Yaklaşık 90 gün boyunca yirmi metre kare bir odadaydı. Bizi hiç üzmedi. Üçümüzün birlikte vakit geçirdiği ve bol bol oyun oynadığı bir alan yaratmaya çalıştık. Hastaneden çıkmak onu çok mutlu etti. Evde yere oturarak bir oyun oynamak bile onu çok mutlu etti.
Çocuğumuzun gözleri tekrar ışıl ışıl bakıyor. O iyi, biz de iyiyiz."
Anne Eylem Şen yine "Kök hücre bağışı yapın" diyerek çağrıda bulunuyor. Aynı zamanda Sağlık Bakanlığı'na da "İşlenmemiş kök hücreleri çalışın" diye sesleniyor.
"Pek çok ailenin dayanışma ve desteğe ihtiyacı oluyor. Sivil toplum örgütlerinin ve yerel yönetimlerin dayanışmayı organize edecek düzenlemeler yapması gerektiğini düşünüyorum."
Sağlık Bakanlığı bünyesinde ve TÜRKKÖK sisteminde işlenmemiş kök hücre olduğunu hatırlatan Şen, devam eden imza kampanyasını da hatırlatarak bu imzaları bizzat elden Sağlık Bakanlığı'na götüreceklerini söylüyor:
"TÜRKÖK daha önce kurulmalıydı"
"Ayda sadece 20 bin çalışabiliyorlar. Ellerindeki makine ve imkanlardan dolayı sadece bu kadar işleyebiliyorlar. Sağlık Bakanlığı'na bağlı TÜRKÖK Kemik iliği donör bilgi bankası 2015'te kurulmuş. Daha önce kurulmuş olması gerekirdi. Türkiye ekonomi bütçesinin önemli bir kısmı esas toplum sağlığı ve yararına gitmediği için böyle aksaklıklar oluyor ne yazık ki. Tam tersi olsaydı bu sorunlar çoktan çözülmüş olurdu. Kötücül bir sistem üzerine kurulu olduğu için böyle."
Türkiye'deki sağlık sistemi ile ilgili her şeyi bilmesem de en azından kök hücre bağışı konsunuda epey bir deneyim sahibi olduk. Sadece ben değil, bu kampanyada çalışan her arkadaşımız genel olarak bilgi sahibi. Neredeyse Sağlık Bakanlığı'na aday olabiliriz. Sağlık Bakanı da seçimle gelseydi keşke. Bir işe yarar mıydı bilmiyorum ama, neden olmasın. Ne kadar önemli görevlerde bulunan kimseler. Bütün hayatımızı belirliyorlar. Bürokratların seçilebilir olması gerekirdi. Sağlık Bakanı'nı seçebiliyor olsaydık bütün bu çabalarımızı daha kolay yaptırabiliyor olurduk. Daha çok inisiyatifimiz olurdu."
"Bir B planımız yok"
Baba Çağdaş Yazıcı ise ikinci naklin ilk nakilden daha riskli olduğunu belirterek Öykü Arin'in sağlık durumu ile ilgil olarak şu bilgileri veriyor:
"Şu an ikinci naklin tutmuş olması bizim açımızdan büyük bir şans. Risk her zaman var. Bunun dışında maalesef bu hastalığın, tabiatı dolayısıyla nüksetme ihtimail yine var. 'Bundan kurtulduk' demek için yaklaşık 5 yıl geçmesi gerekiyor. Bununla birlikte şu an her şey yolundaymış gibi görünüylor ama bir B planımız da yok. Herkese kök hücre bağışı yapmaları konusunda çağrımızı yineliyoruz. Çünkü bu süreç boyunca onlarca insanın eşleşme yaşaması sağlanmış oldu.
"Kendi kızımız için çabaladık elbette ama bu bir kamu yararıydı aynı zamanda. Bizim yaşadığımız şeylerin başka ailelerin de gerçeği olduğunu fark ettiğimiz andan itibaren tüm gücümüzle çağrımızı yükseltmeye çalıştık. Hâlâ binlerce insan eli kolu bağlı bekliyor." (AÖ)