Haberin İngilizcesi için tıklayın
İnsan Hakları Okulu’dan Demet Sayınta’nın hazırladığı “OHAL Sonrası Akademik Özgürlük İhlallerini İzleme Raporu” açıklandı.
81 sayfalık raporda, OHAL dönemini tanımlayan baskı ve korku atmosferinin üniversitelerde yarattığı tahribatın devam ettiği ifade ediliyor:
“OHAL’in akademik özgürlük ihlallerine yönelik en belirgin sonuçlarından biri, akademik faaliyetin her alanında yaygınlaşan sansür ve oto-sansürdür. OHAL sonrasında ise oto-sansür, çoğu akademisyenin “normali” haline dönüşmüştür. Öyle ki çoğu akademisyen, OHAL öncesi ve sonrası arasındaki farkı artık ayırt edemediklerini, daha önce neyi nasıl ifade ettiklerini bile unuttuklarını dile getirdi.
“Derslerde, akademik yayınlarda, projeye başvurularında, sosyal medya kullanımında hatta meslektaşlar ile iletişim sırasında özgür hissedilmediği için otosansüre başvuruluyor. Bu baskı ortamı, akademik işbirliğini zedeledi ve akademik üretime ve akademiye dair inanç yitimine yol açtı.”
Rapor hakkında |
Avrupa Birliği Demokrasi ve İnsan Hakları Aracı (DİHAA) tarafından desteklenen ve Kapasite Geliştirme Derneği (KAGED) tarafından yürütülen “İnsan Hakları Akademisini Sivil Topluma Taşıma” başlıklı proje kapsamında kaleme alındı. İnsan Hakları Okulu, “OHAL Döneminde Türkiye’de Akademik Özgürlükler Araştırması” ile “OHAL’de İnsan Hakları Alanında Akademisyen Olmak” başlıklı araştırmalarla OHAL döneminde yaşanan akademik hak ihlallerini raporlandırmıştı. Sonrasında raporlarla elde edilen verinin devamlılığı için akademik hak ihlallerinin izlenmesi ve takibi amacıyla yine İnsan Hakları Okulu tarafından çevrimiçi “Akademik İhlallerin İzlenmesi Aracı” geliştirildi. Bu son rapor, izleme aracından edinilen verilerin yanı sıra basına yansıyan hak ihlalleri ve hak ihlali yaşadığı bilinen akademisyen ve araştırmacılarla yapılan derinlemesine görüşmelerin sonuçlarından da faydalanılarak hazırlandı. Özellikle OHAL sonrası odağa alınsa da OHAL’de şiddetlenen akademik hak ihlallerinin izlenmesi ve güncellenmesi amacıyla halen üniversitede çalışan ya da OHAL sonrasında görevlerinden uzaklaştırılan, 2’si fen bilimleri ve 11’i sosyal bilimler alanından olmak üzere 13 akademisyen ile yapılan derinlemesine görüşmelere dayanıyor. Çalışmada, Türkiye’de 15 Temmuz 2016 tarihindeki askeri darbe girişiminden sonra 20 Temmuz 2016’da ilan edilen ve Bakanlar Kurulu kararıyla yedi kez uzatılarak 18 Temmuz 2018’de sonlandırılan Olağanüstü Hal (OHAL) döneminden sonra, 2019-2020 yıllarını kapsayacak biçimde Türkiye’de yükseköğretim alanında yaşanan akademik özgürlük ihlallerinin takibi ve ihlallere yönelik güncel durumun raporlanması amaçlandı. OHAL’den önce ve sonra, Türkiye’de akademik özgürlük ihlallerinin yapısal bir sorun olduğu kamuoyunun malumu iken hak ihlallerine ilişkin yaygın nicel ve nitel tespitlere, döneme dair tanıklıkların belgelenmesinin eklenmesi gerektiği düşüncesiyle yapılan derinlemesine görüşmeler raporun başlıca kaynağı. |
“Akademik üretim, kadro puanı için”
Raporun sonuç bölümünde şu tespitler yer aldı:
* İş güvencesinin önünde çok ciddi bir tehdit olarak duran akademik yükselme kriterleri ve performans baskısı akademik dereceleri “yıpranma mertebelerine” dönüştürdü.
* Akademisyenler sözleşmelerinin yenilenmemesi kaygısıyla yaşamak zorunda bırakıldı. Akademik üretimleri, kadro alabilmek için puan toplama amacına özgülendi.
* Öğrenci şikâyetlerinin OHAL sonrasında azaldığı tespit edildi. Hem COVID-19 sonrasının uzaktan eğitim ortamının yarattığı zaman kısıtı nedeniyle derslerin baskın olarak “teknik” bilgi aktarımına hasredilmesiyle eleştirel tartışma ortamından uzaklaşma hem de derslerin kayıt altına alınmasının yarattığı ilave oto-sansürün etkisiyle şikâyetlerin azaldığı gözlendi.
“Tabulara derslerde yer verilmiyor”
* Türkiye’nin ve aynı zamanda Türkiye akademisinin tabuları olan Kürt Sorunu, Ermeni Meselesi, azınlıklar ve LGBTİQ+’lara yönelik tartışmalara derslerde yer verilmiyor.
* Akademide bu döneme özgü tabu alanları ortaya çıkmıştır: “AKP eleştirisi” ve “güncel Türkiye sorunları”. Akademisyenler derslerinde AKP eleştirisi içerecek bölümleri çıkardıklarını ve örneklerini büyük oranda Türkiye dışındaki ülkelerden seçtiklerini, teknik ve kuramsal konulara ağırlık verdiklerini dile getirdi.
“Basına görüş beyan etmiyorlar”
* OHAL sonrasında akademisyenlerin sosyal medya kullanımları büyük oranda değişti. Can güvenliği dâhil paylaşımlarının tehlike yaratabileceği endişesiyle sosyal medya ve basın aracılığıyla görüş beyanında bulunmadıklarını, sosyal medya hesaplarını sadece güncel gelişmeleri takip için kullandıklarını belirttiler.
* Akademinin görünmeyen ihlal biçimlerinden biri olarak yıldırma (mobbing), OHAL sonrasında da daha çok imzacı ve muhalif akademisyenlere kadro tahsisinin önlenmesi ve geciktirilmesi biçiminde devam ediyor.
“Görevlere biat edenler getirildi”
* OHAL döneminde olduğu gibi sonrasında da sıra dışı yetkilerle donatılan yöneticilerin keyfi, baskıcı uygulamaları sonucunda, muhalif olduğu düşünülen akademisyenler akademik ve idari görevlerden uzaklaştırıldı. Jürilere ve idari görevlere biat kültürüne uygun biçimde hareket edecek kişiler getirildi.
* Görüşmelere katılan kadın akademisyenler toplumsal cinsiyet kimlikleri nedeniyle olağanlaşmış hak ihlallerine uğradıklarını beyan etti. Cinsiyet rollerine uygun davranmaları beklenen kadın akademisyenler, evli ya da bekâr olmalarına göre ayrımcılığa uğruyor ve özellikle merkez dışındaki üniversitelerde erkek akademisyenler tarafından meslektaş olarak kabul görmüyorlar.
“Akademiye olan inançlarını yitirdiler”
* Akademisyenler OHAL’in yarattığı baskı ve korku ikliminin yol açtığı tahribat nedeniyle akademiye olan inançlarını yitirdiklerini, seslerinin kısıldığını ifade ettiler.
* Bu nedenle üniversitenin geleceği konusunda da umutlu olamadıklarını, bir değişim olacaksa bunun genel olarak Türkiye’nin siyasi ikliminin değişmesiyle mümkün olabileceğini ve akademik özgürlük mücadelesinin ancak ifade özgürlüğü mücadelesi ile birlikte yürütülmesi halinde anlamlı olacağını vurguladılar.
* Raporun tamamına buradan ulaşabilirsiniz.
(AS)