Uçan Süpürge'den Ecevit'in değerlendirmeleri şöyle:
13 Eylül, İstanbul, Türkiye ve AB'de Kadınlar
İstanbul'daki KA-DER'in toplantısının ana teması "köprüler kurmak" ve "dayanışmayı sağlamak" olarak belirtilmişti. Bu iki kavramı benim ağzımdan sıkça duyacaksınız.
Hem İstanbul'daki hem de 13 Ekim'de Brüksel'de gerçekleştirilen Kadın İnisiyatifi Toplantısı'nın ortak özellikleri, diyalog, dayanışma ve karşılıklı çalışma kavramlarıydı.
İstanbul'daki toplantı için İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden Prof. Dr. Fatmagül Berktay'ın başkanlığını yaptığı çalışmalar sonucu çıkan bir kitap yayımlandı.
KA-DER'deki arkadaşları bu toplantıyı yapmaya götüren temel anlayıştan söz edecek olursak, sanırım bu, Fatmagül Berktay'ın açış konuşmasını özetlemek anlamına gelecek. Böylece İstanbul'daki atmosferi daha iyi kavrayabilirsiniz.
Fatmagül Berktay'ın konuşmasıyla, yukarıda sözünü ettiğim kitabın girişindeki ifadeler birbirine çok benziyor ve şu noktalar vurgulanıyordu:
"Kadının özgürleşme sorunu dünyanın her yerinde sürüyor. Dünyanın en eşitlikçi yeri olduğunu düşündüğümüz İsveç'te bile kadın-erkek dengesizliği, eşitsizliği vardır. İsveç'te karşılaşılan şiddet, bu dengesizliğin en açık ifadesidir.
Kadınların bir özgürleşme mücadelesi vardır ve mücadele evrenseldir. Özgürleşmek için kadınlar arası dayanışma gerekir ancak dayanışmayı güçleştiren en önemli faktörler 'kültürel farklılıkların mutlaklaştırılması' ve 'ötekileştirme'dir. Ötekileşme çok önemlidir, çünkü ortak değerleri paylaşan taraflar arasında yapılan ittifakları ve dayanışmayı engellemektedir.
O halde kültürel farklılıkların mutlaklaştırılmasına dayanan duvarlar inşa etmek yerine, öteki gruplar hakkında bilgi edinerek köprüler kurmaya çalışmak lazım."
"Öteki Türkiye"; "Karşı taraf AB"
Buna çok yakın bir tema Brüksel'de vardı: Dayanışma ve köprüler kurmak, ötekini anlamaya çalışmak... AB ülkeleri açısından bakarsak "öteki Türkiye", Türkiye açısından bakarsak "karşı taraf AB" olarak görülüyor. İki tarafın birbirini anlaması için daha fazla diyalog, daha fazla birlikte çalışma, her iki toplantıyı da birleştiren ortak paydaydı.
Bu temadan hareketle, İstanbul'daki toplantı böyle bir bilgi edinme ve dayanışma sürecine katkı sağlamak için yapıldı. İstanbul'daki toplantının sabah oturumunda Şirin Tekeli bir özet yaptı ve 10 başlık altında Türkiye'de kadın hareketinin özelliklerine değindi.
Fatmagül Berktay, hemen bunun ardından karşılıklı anlayış ve işbirliğini arttırmak için köprüler kurmaktan neyi anladıklarından söz ederek konuşmaları başlattı.
Ardından, CEDAW Türkiye Komitesi Başkanı Prof. Dr. Feride Acar, Prof. Dr. Yakın Ertürk, Dr. Selma Acuner, İsveç Eşit Fırsatlar Ombudsmanı Claes Borgstrom ve Avrupa Kadın Lobisi Başkanı Lydia la Riviere-Zijdel'in katıldığı bir panel düzenlendi.
Prof. Dr. Feride Acar, "Kadının insan hakları nedir?" sorusuna cevap vermeye çalıştı, bu hakların kazanılması için çabaların neler olduğunu vurguladı ve AB'nin bu çabalara neleri kattığını anlattı. Acar, geçici özel önlemler üzerinde durdu.
Biliyorsunuz, biz geçici özel önlemleri Anayasanın 10. maddesi tartışılırken de tartışmıştık. Geçici özel önlemler ve olumlu ayrımcılık konularında fikir ayrılıkları yaşandı. Bazı gruplar "geçici özel önlemler alınmalıdır" derken bazı gruplar da "geçici özel önlemlere gerek yoktur" diyor.
Feride Acar, geçici özel önlemlerin olması gerektiğini ve bunun eşitliğe aykırı olmadığını, bunun başka bir cinsi kayırmak anlamına gelmediğini ve Türkiye'deki muhalefetin olumlu ayrımcılık taleplerine kulak vermesi gerektiğini söyledi.
"Brüksel kadınlara ne sağlar?"
Yakın Ertürk'ün konuşmasında vurgu "aktivizm" üzerineydi. Ertürk, "AB'deki eşitlik yasaları aktivizm sonucu bu hale gelmiştir" dedi. Yakın Ertürk'ün konuşmasında bir başka önemli nokta, AB'ye girişte Türkiye gibi ülkeler için Birliğe girişten ziyade yaşanılan sürecin önemli olduğu üzerineydi.
Selma Acuner de "AB, Türkiye'de hukuku hızlandırmıştır" dedi. Bence bu önemli bir nokta ve biz de yaşayıp gördük ki, Türkiye'de AB, hukukun işleyişini hızlandırdı. Selma Acuner, AB için itici gücün kadınlar olduğunu söyledi.
İsveç Eşit Fırsatlar Ombudsmanı Claes Borgstrom ise, "Ezilenler bizzat örgütlenerek kendi hakları için mücadele etmelidir" dedi; "Dayanışma, köprüler kurma gibi kavramlara bir de örgütlenmeyi ekleyebilirsiniz".
Avrupa Kadın Lobisi başkanı La Riviere-Zijdel, hem İstanbul toplantısına katıldı hem de Brüksel'de konuştu. Her iki konuşmasında da "Tek tek ülkelerin AB'ye girmesi ne sağlar?" yerine "Brüksel kadınlara ne sağlar?" sorusunu sordu ve yanıtı da şöyle verdi: "Kadın perspektifli bir yasal sistemin oluşmasını sağlar, kadın-erkek eşitliğinin tanınmasını sağlar ve kadınlar arası dayanışmayı arttırır."
İstanbul toplantısının öğleden sonraki oturumları üç başlık altında toplanmıştı: İlki, "Kadın-erkek eşitliğinin izlenmesi ve denetlenmesi" oturumuydu. Ardından, "Demokrasilerde yeni katılım politikaları" tartışıldı. Son otumu ise "Kültürler arası dayanışmayı sağlama" üzerineydi.
Toplantının ayrıntılarına girmiyorum, ama 30'un üzerinde konuşmacının olması toplantıyı çok yoğun, dinlenmesi zor bir toplantı haline getirdi. Her üç oturumda da hem yurtdışından hem de Türkiye'den konuşmacılar, sivil toplum örgütü temsilcileri vardı.
Bu üç oturumdan en önemlisi, kültürler arası dayanışmayı sağlama üzerine yapılan oturumdu. Demokrasilerde yeni katılım politikaları üzerine yapılan oturum da çok önem taşımaktaydı. Ben, bu oturumda Türkiye'de genel olarak sivil toplum hareketinin demokrasiye nasıl katkıda bulunduğunu ve Uçan Süpürge'nin burada nasıl bir rol oynadığını anlattım. Demokrasilere katılım yollarının neler olması gerektiği sorusuna kendimizce yanıtlar bulmaya çalıştık. (BB)
Derleyen: Ürün Güner