Türkiye genç nüfusu ve buna paralel olarak okul çağındaki 18 milyon genç insanıyla dünyada ender ülkelerden biri. Bu öğrencilerin yaklaşık 2 milyonu her yıl geleceğini kazanma umuduyla üniversiteye girmeyi ve edineceği meslekle yaşamını anlamlı kılacağını düşünüyor.
Ortalama her öğrencinin 2,5 defa ÖSS'ye girdiğini ve çoğunluğunun 20 yaş üzerinde üniversite kapısı dışında kaldığını düşünürsek ciddi bir sorunla karşı karşıyayız.
Sanırım bizim gibi gençliğine bu kadar yanlış yapan bir toplum yoktur. Artık bu işe bir son vermek gerekir.
Sınav Stresi ve Kaygısı Herkesi Rahatsız Ediyor
Sınavların kazanılmaması, ailelerin yarattığı sosyal baskı ve yanlış beklenti beraberinde bunalımları da artırıyor.
Ailelerin bu konuda mutlaka uzmanlar ve psikologların görüşlerini dikkate almaları ve çocuklarına destek olmaları gerekir. Çocuğun kapasitesinin üzerinde beklentiye girmemeleri etkili bir davranış biçimi.
Mevcut sınav sistemi üniversiteye doğru aday kazandırmıyor
Üniversitenin ilk yılında genelde farklı bölgelerden gelen öğrencilerin "temel bilimler" bilgilerini belirli bir düzeye getirmek hedeflenir. Ancak yeni dönemde gelen öğrencilerin temel bilimler konusundaki bilgisinin son derece yetersiz olduğu, öğretim üyeleri tarafından hemen fark ediliyor.
Öğrencilerin çoğunluğu ezbere ve test tekniğine göre (pragmatist anlayışla) soru çözmeyi öğrendiği için derste belirli bir yorum ve tartışma yaratamamaktadır.
Örneğin benim çalışma alanım olan "toprak ve bitki besleme" konusu biyoloji ve kimya bilgisi gerektiriyor. Öğrenciyse formülleri ezbere biliyor ancak yoruma dayalı bir konu olduğunda çaresiz kalıyor.
Bu yönüyle ÖSS sınavı çocukların sınavı kazanmasını sağlıyor ancak bu doğru adayı, doğru üniversiteye yerleştirdiği anlamına gelmiyor.
Üniversiteye giren öğrencilerle yapılan anketler gösteriyor ki çoğunluğu istediği birime girememiş, yarısından fazlası ikinci veya üçüncü hakkını kullanarak üniversiteye girebilmiş.
Sonuç itibariyle ortaöğretimden üniversiteye doğru bir bağ oluşturulamıyor. YÖK ve üniversitelerin bu konuda duyarlı olmaları gerekiyor.
Türkiye'nin en büyük eğitim sektörü dershanecilik
Yetersiz üretim modeli ve bunun yarattığı işsizlik nedeniyle çok sayıda genç üniversiteyi bir iş kapısı olarak görerek ÖSS'ye hazırlanıyor.
Üniversiteye girme anlayışı aileler tarafından de benimsenmiş olmalı ki herkes bir an önce çocuğuna özel dersler aldırmaya, dershaneler ve özel okullar aracılığı ile çocuğunu öncelikli duruma getirmeyi hedefliyor.
Eğitim sistemi uzun zamandır felsefeden ve milli eğitim anlayışından uzaklaştığı için eğitim bir şekilde "kendi kaderine terk edilmiş" durumdadır.
Devlet okullarının fiziki yapılarının günümüze uygun olmaması, öğretmenlerin düşük ücret ve yetersiz koşullar nedeniyle özel sektöre geçme istekleriyle başlayan verimsizlik, artık kendisini bariz olarak hissettirmeye başladı.
Bu durum toplumda devlet kaynaklı eğitime olan güveni sarsıyor, bunun yerine herkes gemisini kurtaran kaptan misali, çocuğunu özel okul ve dershaneye yönlendirmeye çalışıyor.
70'li yılların sonlarında 2 yüz olan dershane sayısının günümüzde 3 binin üzerine çıkmasıyla başlayan süreçte ülkenin en iyi öğretmenleri yüksek ücretlerle dershanelere çekilmiştir. 70'li yılların sonlarında öğrenim gördüğüm lisenin en iyi hocalarının sonradan dershaneye geçmek için istifa ettiğini öğrendiğimde çok üzülmüştüm.
Dershane sektörünün bugün 9 milyar dolarlık dev bir sektör olduğu ifade edilmektedir. Ayrıca bir de kayıt dışı olarak özel ders verme sektörü var. Evlere yapılan ziyaretlerle verilen derslerin karşılığı alınan ücretler hesaplandığında meblağ daha da yüksek.
Eğitim parası olana şans tanıyor
Sınavın aynı gün aynı saatte bütün yurtta yapılıyor olması adil ve herkese eşit şans verdiği anlamına gelmiyor. Bugün dershaneye gitmeden, özel ders almadan ve öğretmen tutmadan sınav kazanmak mümkün görülmemektedir.
Dershanelerin öğrenci başına 3-5 bin YTL ücret talep ettikleri düşünülürse asgari ücretle çalışan bir insanın bir yılık geliriyle çocuğunu dershaneye gönderme şansı olmadığına göre çocuğun sınavı kazanma şansı da olmayacak ya da çok az olacaktır.
Sınav sonuçları ortada. Fen ve Anadolu liselerinin öğrencilerini bir tarafa, devlet liseleri sondan birinci durumda. Devlet liselerinde; sınıf kalabalığı, fiziki konumu, ikili öğretim ve öğretmelerin motivasyonsuzluğu öğrencinin öğrenmesini engelleyen en önemli faktörler.
Bir çok aile daha iyi bir gelecek yaratmak için çocuklarını özel okullara göndermeyi zorunlu görüyorlar. Maalesef bugün özel okulların sayısı neredeyse devlet okulları kadar.
Bir çok öğretmen devlet okullarında çalışan öğretmenlerden birkaç kat fazla maaşla çalışmakta, dışarıda özel ders vermekte, diğer taraftaysa daha düşük ücretle çalışan devlet memuruysa "Şu ders bitse" diye düşünmektedir.
Eğitim üretici olmalı
Eğitim temelde üretici ve çocuğa özgüven kazandıracak nitelikte olmalıdır. Hepsinden önemlisi kişinin hayatının seçimini kazanacak şekilde yaşamı sorgulamasını ve bundan sonuç çıkaracak hayatına anlam katma becerisini kazandırmalıdır.
Erken dönemde kişilerin eğilimlerinin belirlenmesi, ve yeteneklerine göre iş ve meslek okullarına yönlendirilmeleri gerekir. Mezunların işe girerek yaşamlarına yön vermesi sağlanmalıdır.
Her yıl iki milyon öğrencinin üniversiteye hazırlandığı ve sonunda çoğunluğunun kazanmadığı sınav, sonrasında yaşananlarla çok düşündürücü.
Sınavı kazanamadığı gibi belirli bir yaşta ne yapacağı da belli olmayan bu gençlerin ortalıkta verimsiz dolaşması ne acıdır. Bu kadar genci olan bir ülkenin gençlerini bu şekilde üretimsiz ve fonksiyonsuz bırakması hiç de akıl kârı değildir.
Boğaziçi Üniversitesi Öğretim üyesi Profesör Fatma Gök, dünyada bizdeki gibi örneği olmayan dershanelerin kapatılmasını önermektedir. Çocukların bütün hafta sonunu ve okul dışındaki boş zamanını alan dershanelerin kapatılması, bunun yerine derslerin okulda öğretilmesi sağlanmalıdır. Eksikler ek dersler ve yaz kursları ile kapatılabilir.
Ne Yapılmalı?
Maalesef bugün ülkemizdeki eğitim sorunu diğer sorunlar gibi "parası olan yaşar" anlayışına terk edilmiş durumda. Tam anlamıyla "herkes parası kadar ve gücü yettiği yere kadar" çocuğunu okutmaktadır.
Milli Eğitimm bugün sorunun çözümünü özel sektörde aramaktadır. Gelişmiş ülkelerde eğitim devlet tarafından herkese eşit olarak sağlanmaya çalışılmaktadır.
Bugün kamu anlayışı ile para kazanma anlayışının paralel gitmediği ortada. Ulusal çıkarlar, gelecek vs.. laf. Bugün dershanecilik alabildiğine ilerlemiş, özel okulların bir çoğunun neye ve nereye hizmet ettiği ortada.
Sanırım herkesin kabul ettiği gibi ülkemizin başta Milli Eğitim sistemi olmak üzere ilk öğretimden üniversitede eğitim ve bilimde köklü değişiklikleri içerecek bir reforma ihtiyaç duyulmaktadır.
Eğitimin yerinde ve zamanında "doğru" yapılamaması sonucu üç bin dershane dokuz milyar dolarlık bir sektöre dönmüştür. 18 milyon öğrenci sınav maratonuna koşturularak kişinin kendisini geliştirmesi ve yetişkin birey olma özellikleri elinden alınmaktadır.
Çözüm üretime dayalı, köklü bir çağdaş eğitim reformu ile sağlanabilir. (İO/EZÖ)