"ÖSS adında bir duvar var. Biz üniversitede, duvarın bu tarafındayız; diğer tarafta da üniversiteye girmek isteyen öğrenciler ve arada bir kopukluk var. Ne onlar istedikleri eğitimi alabiliyor, ne de biz eğitim vermek istediğimiz öğrencileri seçebiliyoruz."
2004'te ÖSS'ye giren altı gencin bir yılını anlatan 3 Saat belgeselinin yönetmeni, Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Can Candan, milyonlarca insanı etkileyen sınavla ilgili istatistiklerin arkasına gizlenen yalın gerçeği böyle dile getirdi.
Candan ve filmi birlikte hazırladıkları Doç. Dr. Serdar Değirmencioğlu, amaçlarını şöyle özetliyor: Bu film, gençlerin ne dediğini dinlemeye, onları anlamaya ve bu sorunu çözmek için eyleme geçmeye bir davet.
Dün Boğaziçi Üniversitesi'nde basın gösterimi ve galası yapılan film bu akşam saat 19.00'da bir kez daha gösterilecek. Candan ve Değirmencioğlu, film gösterimi için talepte bulunan herkese açık olduklarını da ekledi.
"Bir şey yapmalı"
Candan ve Değirmencioğlu, 2003'te aynı üniversitede çalışırken bu fikir akıllarına düşmüş. Daha sonra okuldan çalışma arkadaşları ve öğrenciler de projeye katılmış. Filmde farklı hayatlara sahip altı gencin, Edin, Melis, Çiğdem, Mert, Derya ve Yunus'un beklentileri, deneyimleri anlatılıyor.
Film ekibi bir yıl boyunca zaman sabahın seher vaktinde kalkıp çocuklarla okula gitmiş, dershanede, sınavda, evde, sokakta onları takip etmiş.
Candan, yukarıda açıkladığı nedenden dolayı çocuklarla birebir ilişki kurmak istediklerini söylüyor. Bunu talep ettiklerinde de hem çocuklar hem de aileleri tarafından memnuniyetle karşılanmışlar.
"Milyonlarca insan bu sınavdan etkileniyor ama sorunun bireysel kısmı hiç konuşulmuyor. Bu konuda bir şey yapmalıyız dedik ve sorunu tartışmaya açmak istedik."
Psikoloji öğretim üyesi ve çocuk hakları alanında, özellikle de çocukların katılımı konusunda birçok çalışma yapan Değirmencioğlu da ilk defa 1999 depremi sonrasında bir araştırma yaparken insanların bunu için ona teşekkür ettiği anlatıyor.
"Biraz anlayış..."
Kendi sınav deneyimlerini de anlatan Candan ve Değirmencioğlu, ısrarcı olarak ve çabalayarak ailelerine ve sisteme rağmen istediklerini yapmayı başarabildiklerini söylüyor. Candan "Ama bu çok kolay değil. Şimdi öğrencilerimde görüyorum, 50 öğrencinin sadece 10'u orada olmak istediği için, kalanlarıysa bir şekilde mecbur kaldıkları için geliyor" diyor.
Değirmecioğlu, filmde çocukların söylediği birkaç cümleyi öne çıkarıyor:
Çiğdem, sınav sonucu geldiğinde memnun olmayan ve "surat yapan" annesine "Siz ebeveyn olarak mutsuzsunuz ama buna maruz kalan benim. Biraz anlayış gösterin" diyor. Değirmencioğlu, "Bu bizim de temennimiz. Çocukları anlayabilmemiz lazım" diye ekliyor.
Sistemin çocuklara ne kadar değer vermediğini Yunus yetenek sınavına girerken görüyoruz. Kimse onun elini sıkmıyor, içeri girerken sadece adı okunuyor. Eğitimciler için de onlar birer sayıdan ibaret. Yunus "Bizi hiç yönlendiren olmadı. 12 sene bunun için mi okuduk?" diye soruyor. Değirmencioğlu "Bu çocuklara verilmeyen desteğin filmi" diyor.
ÖSYM'den cevap yok
Belgesel sırasında Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi'yle (ÖSYM) de görüşmek istemişler ama bir cevap alamamışlar.
Zamanında ders vereceği için bir ÖSYM görevine gitmediğinde, yetkili bir kişinin kendisini arayıp azarlamaya çalıştığını anlatıyor Değirmencioğlu.
"Bu ÖSYM-üniversite ilişkisini gösteriyor. YÖK üniversiteyi belirliyor, tersi değil."
Bu pazar günü de bir buçuk milyondan fazla öğrenci sınava girecek. Öğrenciler bir kez üniversiteye girebilirlerse, kendilerini kurtulmuş addedip bu kolektif belayı dillendirmeye kalkışmıyor.
Peki duvarın diğer tarafındakiler, üniversitedekiler ne yapabilir?
Candan "Öğretim üyelerinde de bir kabullenmişlik var" diyor. Değirmecioğlu da ekliyor:
"Bu bir sosyal adalet meselesi ve öğretim üyelerinin çoğu için bu sorun değil. Sorun ancak ezilenlerin yanında durarak çözülebilir. Aksi halde üniversite halktan kopuk, seçkinci bir yer olmaya mahkum."(EÜ/EZÖ)