Ailesel feminizm
Osmanlı kadın hareketi, yukarıda kabaca tanımlanan feminist kategorilerin hiç birinin tam anlamıyla kuşatamadığı bir harekettir. Nicole Van Os, "Osmanlı Müslümanlarında Feminizm"adlı makalesinde, bu dönemin kadın hareketini "ailesel feminizm" kavramıyla açıklamaktadır (Van Os 336). Van Os'a göre, ataerkil toplumu kabul eden, erkeklerle eşit haklar peşinde koşmayan ve kadınların yerini varolan düzenin içinde yükseltmek isteyen bir yönelim olan "ailesel feminizm", uzun yıllar bazı kuramcılar tarafından bir tür "feminizm" olarak kabul görmemiş, ancak Aydınlanma ideallerinden vazgeçilmeye başlanmasıyla birlikte, kadın araştırmalarının bir parçası olmaya hak kazanmıştır.
Van Os'un ortaya attığı "ailesel feminizm" kavramında, "feminizm"in kuramsal temelini olabildiğince geçmişe mal etmek çabasının doğurduğu bir zorlama sezinlenmektedir. Dikkat edilecek olursa, ister "liberal" veya "radikal" isterse "sosyalist" olsun, farklı feminizmleri bir arada tutan belki de tek ortak nokta, ataerkil sistemi kadının "ikincil" sayılmasının nedeni olarak görmeleridir. Kadın ve erkek arasındaki "eşitsizliği" değiştirmek için birbirinden farklı yöntemler önerseler de, hiç bir feminist bakış ataerkilliği kabullenmemiştir. Bu açıdan bakıldığında, "ailesel feminizm"kavramının, özgül bir durumu açıklamak için uydurulmuş bir kavram olmaktan öteye gidemediği görülecektir.
Parlamento önünde nümayiş
Osmanlı kadın hareketinde başat olan öğe, Batı'da "feminist teori"nin oluşmasından ve kadın hareketinin kitleselleşmesinden önceki dönemde, hayır örgütleri ve özel gruplar tarafından sağlanmasına çalışılan "kadınlar arası iletişimin" bir benzerinin kurulması için yapılan atılımdır. Bu atılımın, ataerkilliğin sorgulanmadığı bir ortamda filizlenebilecek bir olay olmadığı kabul edilmelidir.
Osmanlı kadın hareketinin topluma egemen olan ataerkil yapıyı güçsüzleştiremediği ya da yıkamadığı söylenebilir; ancak, Osmanlı kadın hareketini "ataerkilliğin kabulü" üzerine inşa etmek mümkün değildir.
İkinci Meşrutiyet döneminde yayımlanan kadın dergileri, dönemin kadınlarının Avrupalı hemcinslerinin "feminist" mücadelesinden haberdar olduğunu göstermektedir. Hatta bu dergilerde, Avrupa'dakilere benzer eylem çağrıları da yankılanmıştır; Fatmagül Berktay, ikinci Meşrutiyet döneminde kadınların Meclis-i Mebusan'ın açılışını izlemelerine izin verilmezse, "İngiliz kadınları gibi parlamento önünde nümayiş yap[acakları]"tehdidini savurmaktan çekinmediklerini ortaya koymaktadır (alıntılayan Berktay 351). Bu tek tük eylemlere rağmen, Osmanlı kadınlarının kendi hareketlerini "feminist" olarak adlandırmaktan kaçınmaları, Van Os gibi pek çok araştırmacıyı Osmanlı kadın hareketinin "özgüllüğü" fikrine götürmüştür.
Batı'dan farklı
Osmanlı kadın hareketinin ortaya çıktığı dönemin, ataerkilliğin sorgulanmasına ne ölçüde imkan verdiği sorusunu sormadan, Osmanlı kadın hareketini "ataerkilliği kabul eden ve kadını bu koşullar içinde daha iyi şartlara kavuşturmaya çalışan" bir "feminizm" olarak tanımlamak, tarihsel koşulları göz ardı eden bir yaklaşımdır. Van Os, post-Aydınlanma döneminde kabul görmeye başlayan "kadının farklılığı" tezini, dinî ve metafizik bileşkeleri reddederek aklın mutlak üstünlüğünü kabul etmek bağlamında bir "aydınlanma"yı asla Avrupa'daki gibi yaşamamış bir topluma taşımak hatasına düşmektedir.
Oysa, Osmanlı kadın hareketini, kadının "ikincil" konumunu değiştirmeye çalışan, bunu için paradigmalar üreten bir teori, bir "feminizm" yapmaktan alıkoyan başlıca unsur, kadınların belki farkında olmadan içselleştirdikleri, belki de aşmaya gayret etmelerine rağmen yerinden kıpırdatamadıkları ataerkil yapının kendilerini son kertede "ikincil" görmelerine neden olmuş olmasıdır. Bu post-Aydınlanmanın dişil gücünü doğuran "kadınların farklılığı" görüşünden bambaşka bir şeydir.
Avrupalı kadınlara benzetmek
Osmanlı kadını için "feminist" hedefler, görünüşünü bir ölçüde Avrupalı kadınlara benzetmek, onlar gibi gezip dolaşmak, ev dışında varolabilmektir. Feminizmin, bir teori olarak ortaya çıkmasını bu unsurların tartışılmasına borçlu olduğu inkar edilemez; Batı'da da anayasal ve siyasal hak istemlerinin öncesinde, kadınların kamusal alanda varolma çabalarını simgeleyen hareketler olmuştur.
Osmanlı kadın hareketini de Batı'daki bu öncül hareketler ile olan benzerliğinden yola çıkarak değerlendirmek daha doğru olacaktır.
Bu ön kabul ile yola çıkmak, Osmanlı kadın hareketinde "feminizm"in gerektirdiği dinamikleri aramak ve bir "yokluklar silsilesi" ile uğraşmak yerine, dönemin toplumsal ve kültürel koşullarını irdelemeyi ve varolan dinamikleri çözümlemeyi daha önemli kılmaktadır. Bu açıdan dönemin yazılı üretimleri zengin birer kaynaktır. Osmanlı kadınlarının dergi ve gazeteler çıkartarak, toplantılar düzenleyerek "kamusal alan"a dahil olma çabaları, dönemin edebiyat yapıtlarında da farklı yansımalar yaratmıştır.
Kaynakça:
Berktay, Fatmagül. "Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Feminizm." Modern Türkiye'de Siyasî Düşünce: Tanzimat ve Meşrutiyet'in Birikimi. Cilt 1. Ed. Mehmet Ö. Alkan. İstanbul: İletişim Yayınları, 2001: 348-361
Van Os, Nicole. "Osmanlı Müslümanlarında Feminizm." Modern Türkiye'de Siyasî Düşünce: Tanzimat ve Meşrutiyet'in Birikimi. Cilt 1. Ed. Mehmet Ö. Alkan. İstanbul: İletişim Yayınları, 2001: 335-347.