Geçenlerde Before The Rain (Yağmurdan Önce) filmiyle tanıdığımız Milčo Mančevski’nin 2001 yılında vizyona giren Dust (Toz) isimli filmini izleme fırsatım oldu. Filmin bir bölümü Osmanlı egemenliği altındaki Makedonya’da geçiyordu ve bu durum ister istemez tarih bilincimizi sorgulamaya yöneltti beni.
Dust, birbirinden farklı mekânları, zamanları ve karakterleri bir araya getiren ilginç bir film. Hem günümüz New York’unda, hem Osmanlı egemenliği altındaki Makedonya’da geçiyor. Üstelik bir "kovboy filmi"… Osmanlı egemenliği altındaki Makedonya’da kovboyların, Osmanlılarla mücadele etmesini izlemek gerçekten ilginçti. Bu yazı, bir film tanıtım yazısı olmayacağı için, filmi uzun uzun anlatmayacağım.
Filmle ilgili anlatmak istediğim şey, filmdeki Osmanlı’nın, birçok açıdan bizim tanıdığımız / bize öğretilen Osmanlı’dan çok farklı bir Osmanlı olduğu. Köyleri basan, genç kadınları kaçıran, direnişçilerin kafalarını kesip direklerin üstünde bu kafaları teşhir eden, gaddar, acımasız bir yönetim olarak gösteriliyor Osmanlı. Öyle ki Osmanlı askerlerini görenler kapısını bacasını kapatıp gizlenmekte buluyor çareyi.
Bu filmi, bir Makedonyalı ve bir Romanyalı arkadaşla seyrettik. Tabii, film Osmanlı tarihini yorumlayan bir film olunca, ister istemez onlara, Osmanlı’nın onlar için ne ifade ettiğini sorma gereği duydum. Daha doğrusu, Osmanlı’yı nasıl tanıyorlardı; Osmanlı onlara nasıl öğretiliyordu?
Makedonya’daki Osmanlı
Makedonyalı arkadaşımın söylediği ilk şey "Tabii ki kötü," oldu. Makedonya, Osmanlı egemenliği altında 500 yıl kalmıştı ve bütün bu süreç boyunca, Makedonlar büyük acılar çekmişti. Özellikle 19. yy.daki ayrılıkçı hareketler Osmanlılar tarafından korkunç bir biçimde bastırılıyor ve bu durum halkta büyük korkulara sebep oluyordu. Dust da zaten bu döneme ışık tutuyor.
Örneğin ayrılıkçı direnişçiler yakalandığında kafaları kesiliyor ve bu kafalar köylerin meydanında sergileniyordu. Çocuklar dâhil tüm köylüler, bu kafaların yanından geçiriliyor, teker teker bu kafalara bakmak için zorlanıyorlardı. Eğer içlerinden biri tepki verir, böylece o direnişçinin ailesinden biri olduğunu ele verirse, ailedeki küçük çocuklar dâhil tüm erkekler aynı şekilde katlediliyordu. Böylece o direnişçinin "soyu" kurutulmuş oluyordu.
Osmanlılar sık sık köyleri basıp, köylerdeki güzel kadınları kaçırdıkları ve kendi haremlerine dâhil ettikleri için, küçük kız çocuklarının alnına haç dövmesi yapılıyordu. Bu, kadınların kaçırılmasını engelleyen bir yöntemdi. Çünkü dövme haç, o kadının Hıristiyan olduğunu gösteriyordu; dolayısıyla Osmanlılar bu kadınları Müslüman yapamayacağı için, kaçırıp haremlerine dâhil edemeyeceklerdi.
Filmdeki karakterin de alnında bu tarz bir dövme var. Üstelik bu karakterin kocası bir direnişçi… Kocası Osmanlılar tarafından yakalanıp öldürüldüğünde ise, hamileliğin son dönemlerini yaşıyor. Osmanlılar, doğum yapmasına yakın bir biçimde onu yakalıyorlar ve doğum acıları çekmesine rağmen hizmet etmesini, yiyecek ikram etmesini istiyorlar. Ayrıca çocuğu öldürmek için, doğum yapmasını bekliyorlar. Böylece, direnişçinin soyunun devam etmesini engellemiş olduklarına inanıyorlar.
Nitekim Makedonya’daki tarih derslerinde öğretilen Osmanlı’da filmde gösterildiği gibi bir Osmanlı… Ancak Makedonya ve Türkiye arasındaki yakın dostluk ilişkilerinden ötürü yakın bir geçmişte, Makedon Eğitim Bakanlığı ders kitaplarındaki Osmanlı’nın daha az kötü gösterilmesini istemiş. Çünkü derslerde anlatılanlar, artık yersiz olan bir öfkeye, düşmanlığa sebep veriyormuş.
Romanya’daki Osmanlı
Romanya’daki Osmanlı da, Makedonya’dan çok farklı değildi. Benzer şeyler orada da yaşanıyordu. Hatta oradaki kimi tarihi manastırlarda, köylere basan Osmanlılar şeytan şeklinde tasvir ediliyordu.
Ancak Romanya için Osmanlı egemenliğinden çok Rus egemenliği kötüydü. Onların tarihindeki acılar daha çok Rus egemenliğinde yaşanmıştı.
Türkiye’deki Osmanlı
Hâlbuki bizim bildiğimiz / tanıdığımız Osmanlı, tüm halkların kardeşçe yaşadığı bir toplumsal yapıya sahipti. Osmanlı egemenliği altındaki her millet, kültürünü, dinini sorunsuz bir biçimde yaşayabiliyordu. Osmanlı bu anlamda hoşgörülüydü.
Hatta eskiden Bizans İmparatorluğu altında yaşayan halkların isteyerek Osmanlı egemenliği altına girdikleri öğretilmişti bize. Çünkü Bizans "çürümüş" bir yapıya sahipti, halk Bizans yönetiminden bıkmıştı.
Makedon arkadaşım, "Evet, Bizans da Makedonlara zulmetmişti. Ardından Osmanlı gelip Makedon topraklarını alınca, bunların daha iyi olmalarını umut ettiler. Ama Bizans İmparatorluğundan farklı değillerdi," dedi.
Romanyalı arkadaşım bu noktada Osmanlı’nın asıl derdinin para olduğunu söyledi. Eğer egemenliği altındaki toplumlar, sorun çıkarmadan vergisini ödüyor, ayaklanmıyorsa, oralarda sorun yoktu. Ama filmde gösterildiği gibi, ayaklanan yerlerde sorun çıkıyordu; iktidarla halk karşı karşıya geliyordu.
Tarihe Yeniden Bakmak
Tarih hiçbir zaman tarafsız olmadı. Her millet farklı bir tarih yazdı. Çünkü tarih bilinci millet fikrini beslemekte. Milliyetçiliği yeşertebilmek için, onur duyulacak bir tarihe ihtiyaç var. O yüzden herkesin tarihi, onurlu bir tarih. Ama aynı zamanda herkesin tarihinde, başkaları hep kötü, gaddar ya da zayıf…
Bu durum biraz dine benziyor. Her din kendince, diğer dinlerden daha iyi. Her din kendi doğrularına sahip. Nitekim her milletin yazdığı tarih de, kendi doğrularını kurguluyor, yorumluyor.
Bu filmi izlerken aklıma gelen ilk şey, bize öğretilen tarihi kırmak, bozmak ve yeniden yazmak için bu tarz karşılaşmaların çok önemli olduğuydu.
Keşke eski Osmanlı ve Bizans toplumlarını bir araya getirerek tarihle yüzleşmeyi sağlayacak bir proje yapılabilse. Böylece, tarih derslerinde öğrendiklerimizi sorgulayacak ve bu derslerin bize aşıladığı düşmanlığa engel olacak bir platform yaratılabilirdi.(YB/BÇ)