Ödül töreni Kodak Tiyatrosu salonunda verildi. Bu salon 617 milyon dolar harcanan bir otel ve alışveriş merkeziyle aynı mekanda bulunuyor. Oscar için sinema endüstrisinin en önemli ödülü deniyor. Herşeyin bir 'en'i olduğuna göre, ödüllerin de bir 'en'i olsun ve bu da Amerikan uyruklu Oscar olsun. Mesela Fransız evladı Cannes neden olmasın diye düşünmüyor değil insan. Ne kadar ekmek, o kadar köfte. Bana ülkenin siyasi tesirini söyle, sana sanat ödüllerinin etkisini söyleyeyim. Yalan mı?
Kaldığımız yerden devam edelim. Oscar töreninde 30 saniyelik reklam için 300 bin dolar ödeniyormuş. Dile kolay 300 bin dolar! Üstelik kim bilir kaç 30 saniyelik reklam ve kaç 300 bin dolar alındı? Oscar ödülü ise 4 kilo ağırlığındaymış. Yani nur topu gibi bir oğlan çocuğu. Oğlan çocuğu diyorum, zira ödül heykelciği boylu boslu bir adamcağız. Ödülü alan onu piyasada satamıyor, ama dara düştüğünde Akademi heykelciği alıp değerini sahibine ödüyor. Değeri ise tamıtamına 1 milyon dolar. İyi para.
Oscar törenlerini aynı anda yaklaşık olarak 1.5 milyar kişi izliyormuş. Herhalde törenin yayınını rasgele her kanala vermemiş, bunun için kanalın biriyle ya da bir kaçıyla anlaşma sağlanmıştır organizasyon. Acaba buradan ne kadar para elde edildi?
Törene onlarca sanatçı katıldı ve bu katılan sanatçıların otelde kalmasından, yeme-içmesine ve elbette o 'muhteşem gecede' giyecekleri 'akıl ötesi şıklıkta' kıyafetlerine de epeyce miktar masraf yapılmıştır. Lüksten kaçınmamalıydı ve hatta lüksün boku çıkarılmalıydı. Ertesi gün dünya medyası çılgınlığı ve farklılığıyla öne çıkanları yazacaktı çünkü. Bu bir kuraldı. Hiçbir sanatçı 'doğal olarak' bu kuralın dışına çıkmadı.
Zenginin parası züğürdün çenesini yorarmış. Ama züğürdün aklı başında durmuyor ki. Mesela diyor, bir gece içinde harcanan onca para yoksul bir ülkenin borcunun ne kadarı eder? Yiyeceksiz, aç, ilaçsız, kaç çocuğun ihtiyacı karşılanırdı? Şiddete maruz kalan kadın ve çocuklar için kaç sığınak açılabilirdi? Afganistan'da evleri başına yıkılan ( ki yıkan bizzat Amerikaydı) onca savaş mağduru için harcanamaz mıydı?
Güya bu tören 11 Eylül saldırısına karşı Amerikalıların birliğinin de göstergesiymiş. Bu sözde birlik dahi içinde ayrılığı taşımıyor mu? Çünkü hala 11 Eylül saldırısında ölen onca insanın yakınlarına verilen sözlerin ne kadarı tutuldu bu bile belli değil.
74. Oscar törenini diğer törenlerden ayıran en önemli fark ise bu yılın en iyi kadın ve erkek oyuncularının siyah olması. Üstelik bununla da kalınmadı Onursal Oscar ödülü de bir başka siyah oyuncuya verildi. Böylece üç siyah oyuncu aynı gecede çoktan beri hak ettikleri ödülleri aldılar ve Amerikan egemenleri bu vesileyle çaktırmadan evvelki kusurlarını gizlemeye ve ne çok Amerikancı birlik düşkünü bir millet olduklarını aynı anda 1.5 milyara bir çırpıda göstermiş oldular.
Bu yıl ki Oscarın sahiplerine karşın, hala 'beyaz', 'erkek' Amerikan egemenlerinin ırkçı olduklarından ufacık şüphem yok. Bir, 74 yılda en iyi kadın-erkek oyuncu dalında sadece üç siyah oyuncu ödül alabiliyor. Tuhaf değil mi? İki, ödüle aday oyuncuların adları arasında yanlış hatırlamıyorsam tamamı beyaz olan oyuncular vardı. Beyazlara onca alışmış Oscar başka adrese gidecek değil ya? Ödülün siyahlara gitme ihtimali dahi yok. Zaten siyahlarda bu fikre alışmışlar ki en iyi kadın oyuncu seçilen Halle Berry sahnede ağlamaktan bir hal oldu. Üç, ödülü bu seferliğine siyahlar aldı almasına, lakin ödülün kime gideceğine karar veren erk maalesef hala 'beyazlar inisiyatifi'.
Bu yıl siyah oyuncuların ödül almalarıyla, sinemaya siyaset karıştı dedikoduları duyulmaya başlamış. İnsaf. Sinemaya siyaset siyahlara ödül vererek değil, bizzat vermeyerek 74 yıldır karışmamış mıydı?
Sanıldığının aksine Oscar sadece bir sinema ödülü değildir. Onu almak 'en' başarılıların hakkıdır. Yoksa öyle sıradan oyuncuların değil. Rekabet ve cinnet meydanında yarış dur. Bir kez Oscar aldın mı kendini kanıtladın demektir. Ya alamadıysan? Ağzınla kuş tutsan, hatta dünya alem hayranlığından karın ağrısına kapılıp kıvransa, ödüllüler kadar kıymetin olmaz. Çünkü hayat Oscarlılar ve Oscarsızlar diye ikiye ayrılıyor Hollywood'da.
Bir diğer yandan Oscar evlerinde kendi çapında yaşayan, Oscar ödüllerini izleyerek o şatafat dünyasının güzelliğine gözlerimizi dikerek izleyen bizlerin de 'ufkunu açmaya' hizmet eder. Bizlere hiçbir zaman binemeyeceğimiz arabalardan, hiçbir zaman giyemeyeceğimiz kıyafetlere, takamayacağımız takılara dek gösterir ve o hayatları taklit etmemizi empoze eder, durur. Aslını alamıyorsan taklidini al der. Bas bas bağırırlar ideal olan biziz diye. Hadi hepiniz bize benzeyin. Bu aralar küresel örneğimiz Nicole Kidman. Bundan bir süre önce katıldığı davette giydiği elbise üzerine olsun diye haftalarca sadece havuç yiyen, masada elinin önündeki hiçbir yemeğe sürmeyen, yalnızca yanında getirdiği havuçla yetinen bu kadın gibi olmamız bekleniyor bizden. Ne pahasına olursa olsun. Bize benzeyin deniyor bize. Yani bizi kendimizi sevmekten, kendimiz olmaktan çıkartıp, olamayacağımız tipler olmaya yönelterek tek tipleştirmeye çalışıyorlar.
Tüm bu şatafatın arkasında ince hesaplı, ne yaptığını pek iyi bilen bir kapitalizm kafası saklı. Bu kez bir masal aleminden seslenerek tükettirmeye çalışıyorlar. Onlar ermiş muradına, sizler de düşün pazar yollarına.
Oscar elbette bir ödüldür. Ama sadece bu değildir. O, güçlü Amerika imajının yayılmasından, zengin elitlerin bizlerden nasıl farklı olduklarını ispatlamasına, askeri, ekonomik alanda olduğu gibi sinemada da güç bende kasılmasına varana dek bir çok misyona sahip 'KÜRESEL TÖRENDİR'. Bu kez naklen kafamıza yağan Irak'a ya da Afganistan'a yollanan bombalar değil, hepimizin beynine işlenmeye çalışılan Amerikalı olmak ayrıcalıklı olmak ideolojisidir.
Kısaca; şık, zarif, pahalı ve en çok da kokuşmuş zengin elitler kulübünün, farklı farklı tarzlarda ısıtılıp önümüze konmasıdır.
Gülfer Akkaya