Bir süre İranda kalıp buradan Irak savaşının (veya kıyımının) nasıl algılandığı ve Amerika Birleşik Devletlerinin (ABD) demokrasi getirilecek ülkeler listesinde sıradaki İranın halklarının bu konuda ne düşündüklerini belgelemek veya on yıllardır bölgedeki Kürtlerin kaçakçılık için kullandıkları rotadan Kuzey Iraka geçmek. Buraya kadar geldikten sonra geri dönmek olmaz diyerek, Piranşehire doğru yola çıktık.
Dağlardan Irak Kürdistanına
İrandaki rehberimiz İhsan, vakit geçirmeden bizi, sınırı geçmemizi sağlayacak yeni rehberimiz ile tanıştırdı. Beyaz bir jeep ile bir süre son derece kötü yollardan ilerledikten sonra, ufak bir köyde araçtan inerek üstümüze kalın giysiler ve yağmurluklarımızı giydik. Nihayet sırtlarında yükleri ile bizi sabırla bekleyen Kadir ve arkadaşı ile dağlara doğru tırmanmaya başladık.
Yükseğe çıktıkça, hava soğumaya ve hafif yağan kar şiddetini artırmaya başladı. (Bu bölüm başlı başına bir hikaye. İran yapımı Sarhoş Atlar Zamanı filmin seyredenler, neden bahsettiğimi anlayacaktır.) Tipi altında, zaman zaman sarp yamaçların kenarında dizimize kadar kara girip çıkarak yaklaşık 4 saat süren yolculuk sonunda, (bu mesafeyi rehberlerimiz normalde 1.5-2 saatte alıyorlarmış!) Kürdistanın İran sınırkapısı Haci Umran Köyüne dik bir tepeden indik. Köyün kahvesindekiler bizi pek yadırgamadılar. Önümüze konan pilav, tavuk ve çaylar yetmedi bir de utanmadan üstümüzü değiştirecek bir oda istedik; ne de olsa şehirliyiz.
Irak Kürdistanına kaçak girmek, eğer Kürtseniz, hiç garipsenecek bir durum değil. Geldiğinizi köyün asayiş şubesine bildirip izin kağıdı alıyorsunuz. Bağdatta birlikte olduğum yol arkadaşım Salih, Türkiyede yaşayan İran Kürtlerinden olduğu ve Kürtçeyi gayet iyi konuştuğu için sorun çıkmadan Karakol Komutanı Ebu Bekirden izin belgelerimizi aldık. Belgelerimizi cebimize koyup, köyün kahvesinde bizi Erbile bırakması için anlaştığımız Bahtiyarın arabasına bindik.
Yol üstünde Bahtiyarın evine uğrayıp 19 yaşındaki oğlu Birzanı da alarak 2.5 saat sürecek Erbil yolculuğumuza başladık. Bahtiyar, yol kenarındaki derme çatma çadırların ve Bağdatta görmeye alıştığımız turuncu beyaz Irak taksilerinin Erbilden kaçanların olduğunu söyledi. Süleymaniye ve Erbil gibi büyük yerleşim birimlerinde yaşayan halkın bir bölümü Saddamın 1988de Halepçede yaptığı gibi yeniden kimyasal silah kullanacağına inandıkları için buralara kaçmışlardı.
Kuzey Iraka geldiğimizden bu yana kiminle konuştuysam, Saddamın elinde kimyasal ve/veya biyolojik silah olduğuna inanıyor. Son hamle olarak bunları Kürtlere karşı kullanacağından oldukça eminler. Beni şaşırtan bir konu ise, Bahtiyarın oğlu Birzan gibi gençlerin son derece politik olmaları. 10 yaşında bir çocuğa Özgürlük, federasyon nedir? diye sorsanız, hiç düşünmeden cevap verir dedi Birzan.
Bağımsız (yani hiçbir politik partiye yakın durmayan) bir işadamı olduğunu söyleyen Subi Şakir, Saddamda kimyasal silah olduğundan ve kullanacağından oldukça emin. Gene de, bu savaşın Kürtler için son fırsat olduğunu düşünüyor.
ABD dost mu, düşman mı?
1975de Kissingerin İran ile güneydeki adalar konusunda anlaşarak Kürtlere İran-Irak savaşı sırasında arkasını dönmesini, 1991de Kürtleri bir kez daha silahlandırdıktan sonra iki Irak helikopterinin altı ABD uçağının gözü önünde Kürtlere ateş açmasını hala hatırlıyor Kürtlerin bir bölümü.
Subi Şakir, ABDye güvenen bir Kürt varsa, o aptalın tekidir diyor. Şakir, son derece iyi İngilizce konuşan ve açık görüşlü olmasının yanında politik konularda da oldukça bilgili bir işadamı.
Tüm Kürtlerin ABDye onun baktığı gibi baktığını düşünmesem de, genel kanım, Kürtlerin gerçekten de bu savaşı kendileri için son fırsat olarak gördükleri. Bu anlamda, ABD ile bir kez daha anlaşmaya gitme yolundan başkasını göremiyorlar. Ancak ABDnin siciline baktığınızda, bu tarz anlaşmalarda kaybeden hep karşı taraf oluyor.
Peki, Kürtler Türkiyeye nasıl bakıyorlar?
İran ve Kuzey Irakta karşılaştığım Kürtlerde Türkiyeye karşı tam bir güvensizlik hakim. 1991de Türkiye sınırına kaçan Kürtlere yapılan kötü muameleden bahsediyorlar. Yemediğimiz dayak, işitmediğimiz hakaret kalmadı diyorlar. Yarım milyona yakın Kürt geldi, Türkiye ise hiç mi yardım etmedi? dediğinizde, İranı örnek gösteriyorlar. İran Kızılayı ve İran hükümetinin onlara insan gibi davrandığını, İranda gitmek istedikleri yere gitmelerine müsaade ettiğini söylüyor, Oysa Türkiyede esir gibiydik diyorlar.
Türk ordusunun tedbir olarak Iraka girmesi ise, burada günün konusu. Bir tarafta ABD dünyanın bir ucundan kalkıp kendisi için tehdit oluşturduğunu söylediği Türkiyenin sınır komşusu olan bir ülkeye topyekün saldırıyor, öte yanda Türkiye sınırında terörist oluşumların kendisine tehdit oluşturacağı (ve tabii ki insani yardım!) iddiası ile bir başka ülkenin topraklarına grimeye hazırlanıyor (ve hatta giriyor). Hiçbir haklı gerekçesi olmayan ABD ise, Türkiyeyi Kuzey Iraka girmemesi için uyarıyor
Gerek İrandaki gerekse de Iraktaki Kürtlerin söylediği ortak şey, savaşlardan bıktıkları. İhanete uğramışlık ve hor görülmüşlük duygusu hakim. Bana Türkiyede Türkün Türkten başka dostuk yok söylemini hatırlatan ifadeler ile yalnız olduklarından bahsediyorlar.
Şakir ise daha soğukkanlı ve pragmatik yaklaşıyor. Yeni Türkiyenin 21. yüzyılda önünde iki seçenek olduğunu iddia ediyor; ya komşusu Kürtler ile yakın ilişkiler kurarak ekonomik ve siyasi alanda beraberce güçlenmek ya da bir kez daha Kürtler ile çatışmaya girmek.
Kürtler, Ortadoğunun haritasının yeniden çizilmesi için başlayan bu savaşta kendilerini güvence altına alacak bir strateji izlemeye çalışıyorlar. Son 11 yıldır Kuzey Irakta Ortadoğunun en demokratik ülkesini inşa ettiklerini iddia ediyorlar. İnşa halindeki enerji santralleri, su arıtma tesisleri, şehirlerdeki kalabalık internet kafeleri ve seküler devlet yapısı ile yüzlerini batıya dönmeye çalıştıkları ortada.
Saddam rejiminin yıkılması ile oluşturulacak geçiş hükümetinde iki Kürt, iki Sünni ve iki Şii liderin altı ay içinde ülkeyi seçimlere götürmesi bekleniyor burada! ABDnin verdiği tüm sözlerin boşa çıktığını bile bile bu karmaşadan ayakta çıkmayı ümit ediyorlar.
Kurtlar sofrasında tarihleri, dinleri ve kültürleri ortak Türkler ve Kürtler ise, gene birbirlerine girmeye hazırlanıyorlar. Ortadoğudaki satranç oyununun Şah ve Veziri belli; piyonlar ise her zamanki gibi Şahın stratejisine hizmet etmek için bir bir öne sürülüyorlar. (TT/BB)