"Yeni Anayasa Yolunda, Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Türkiye" isimli panelde, Ortadoğu merkezli toplumsal hareketler ile anayasaya katılım süreçleri, çokkültürlülük ve demokratik yurttaşlık bağlantıları konuşuldu.
Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi, Siyaset Bilimi Uzmanı Prof. Dr. Abbas Vali, Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nden Gazeteci Rebwar Kerim Wali, Arizona Üniversitesi Ortadoğu Çalışmaları Merkezi Genel Başkanı Yardımcısı Christian Sinclair ile Gazeteci Cengiz Çandar, Nigar Hacızade'nin modaratörlüğünde söz aldı.
Friedrich Ebert Vakfı ile Helsinki Yurttaşlar Derneği'nin düzenlediği panelde ilk olarak söz alan Vali, İran'daki süreci anlattı.
Vali: Anayasa, siyasi ortamdan bağımsız hazırlanamaz
Prof. Dr. Vali, 1979 İran İslam Devrimi öncesindeki toplumsal hareketlerin, anayasaya etkisinden bahsetti. Anayasanın, Şii güçlerin hakimiyetini yansıttığını ifade eden Vali, metnin çelişkilerle dolu olduğunu, siyasi güç mücadelelerinin etkisini taşıdığını söyledi.
"Hangi siyasi ortamda hazırlandığına ve iktidar kavgalarına bakmaksızın anayasa anlaşılamaz. Türkiye'de bundan sonra olacaklar açısından da bu kural önem taşıyor. İran anayasasında iki farklı erk tamını var. 1. maddesinde halkın egemenliği tanımlanıyor ancak sonraki birçok maddede erkin tanrının elinde olduğu vurgulanır. Çelişki de buradan ileri geliyor."
Bu ikiliğin, İran'daki dini ve laik erkler arasındaki çelişkiyi de ortaya koyduğunu söyleyen Vali, Anayasayı anlamak için yapıldığı dönemdeki politikanın kapsamına, çelişkilere, güç mücadelelerine dikkat edilmesi gerektiğini altını çizdi.
"1979 Aralık'taki referandum öncesi, Kasım ayında İran'da hazırlanan ilk taslağa Ayetullah Humeyni'nin vesayeti yansımıyordu. Ancak bir ay içerisinde İran'daki siyasi sahne dini güçlerin lehine tamamen değişmişti. Taslak revize edildi ve referanduma sunulan anayasada halkın egemenliği marjinal bir kavram haline geldi, demokratik ilkeden eser kalmadı. Hakim dini güçlerin yazdığı bir anayasa oylamaya sunuldu."
Vali, o tarihten bu yana anayasada yapılan değişikliklerin de bu temel çelişkilerde ve özünde bir değişiklik yaratmadığını ifade etti. İran'da seçimlerin yapılmasının, parlamentonun olmasının işleyişte bir farklılık yaratmadığını, söz sahibi olanın ulema olduğunu söyledi.
Sinclair: Suriye Ulusal Konseyi Kürtler'i temsil ediyor mu?
Prof. Dr. Sinclair de Suriye'yle ilgili konuştu, Suriye anayasasında, Arap milliyetçiliğinin belirtildiğine dikkat çekti.
"Ülkenin totaliter rejimi de göz önüne alındığında, tek çözümün yeni bir anayasa olacağı görülür. Halkın iradesi kavramı Suriye'de kaybolmuş vaziyette."
Sinclair, Suriye Ulusal Konseyi'nin halkın meşru temsilcisi olduğunun söylendiğini ancak Kürt halkının temsil edip etmedikleri konusunda soru işaretleri olduğunu ifade etti.
"Suriye'de Kürtler, uzun yıllardır en temel kimlik halklarından mahrum. Ülkede bundan sonraki süreçte, asimilasyon olmaksızın bir bir entegrasyon süreci kurulmalı. Bugüne dek ancak asimile olursanız var olabiliyordunuz. Araplar'ın haricindeki halklar tanınmıyordu."
50'lerde Arap milliyetçiliğine karşı Suriye'de Kürt hareketinin ortaya çıktığını söyleyen Sinclair, Kürtler'in o dönemde de anadil hakkı, basın özgürlüğü, Newroz'un ulusal bayram olması, Kürt kimliğinin yasal olarak tanınması gibi hakları talep ettiğini vurguladı.
"Suriye'nin şu anki yönetimi Kürtlerin hakları elde etmesine, kendilerine ifade etmelerine kesinlikle karşı. O nedenle de anayasa değişmeli ve Suriye toplumu çokkültürlü şekilde yeniden yapılandırılmalı."
Wali: Irak'taki Kürtler, Türkiye'nin yeni anayasa sürecini dikkatle izliyor
Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nden Wali de Irak Kürtleri için anayasanın çok boyutlu bir konu olduğunu söyleyerek söze başladı. Irak anayasasının, İran, Suriye ve Türkiye anayasalarının, Kürdistan Bölgesel Yönetimi için önem taşıdığını belirtti.
"Irak'ta Kürtler'in elde ettiği haklar, diğer ülkelerle kıyaslanmayacak kadar çok ama Kürtler hala kendilerini güvence altında hissetmiyor, gözleri Türkiye'nin yapılacak yeni anayasasında. Bu anayasada Kürtler'in nasıl bir statüye sahip olacaklarını merak ediyorlar."
Wali, Irak anayasasında Kürtler ve diğer etnik gruplar ile mezheplerin haklarının tanındığını ancak anayasada Şii kimliğinin hakim olduğunu ifade etti.
"Arap baharını, diktatörlüklere isyan etmek anlamında kullanırsak, Irak'ta Arap baharı 1991'de başladı. Saddam rejimine karşı ayaklanan binlerce Kürt Irak ordusunca öldürüldü."
"Nisan 1991'de Kürtler göç ettiler, Birleşmiş Milletler o dönemde bölgeyi koruma altına alırken, Şiiler için bu güvence verilmedi. İran'ın ülkeye sızacağından korkuldu. O zaman olmayan İran'ın Şiiler üzerinde hakimiyeti, şimdi gerçekleşmiş durumda."
Irak'ın şu anki anayasasının sadece kağıt üstünde hükmü olduğunu söyleyen Wali, pek çok kez ihlal edildiğini, örneğin anayasada bu hak tanınmış olmasına rağmen, bölgesel hükümete yer altı kaynaklarıyla ilgili anlaşma izni verilmediğini anlattı.
"Irak'ta gerçekten federal bir yapı yok, sadece federalizmin ismi var. merkezi bir yönetim var ülkede. Bölünmeye doğru giden Irak'ın Yugoslavya gibi kanlı bir süreçten geçmesinden korkuluyor."
Çandar: Mısır ve Tunus, Türkiye'yi de etkileyebilir
Çandar da yeni anayasada mutlaka anadil ve kimlik haklarının tanınması gerektiğini ifade etti. Türkiye'nin daha önce olmadığı gibi katılımcı bir anayasa yapım sürecinden geçtiğini belirten Çandar, bu noktada en önem verilmesi gerekenin, Kürt sorununun çözümü olduğunu söyledi.
"Ortadoğu'da da yeni anayasa süreciyle sonuçlanacağı belli olan bir değişim başladı. Türkiye, Mısır ve Tunus için örnek teşkil ediyor. Bu ülkelerdeki gelişmeler, Türkiye'yi de etkileme potansiyeli taşıyor. Mısır, Tunus ve Suriye'de olanlar tarihsel bir dönüşüme yön verecek."
Türkiye dış politikasının başlangıçta Ortadoğu ve Kuzey Afrika'daki statükoyu koruma yönünde tavır aldığını söyleyen Çandar, Arap isyanlarıyla bunun değiştiğini, dış politikanın değişimi yönlendirmeye talip olduğunu belirtti.
Yeni anayasa yapım sürecinde, bu değişimlerin göz önünde bulundurulması gerektiğinin altını çizdi. (AS)