Cumhuriyet Halk Partisi’nde (CHP) 4-5 Kasım tarihlerinde yapılması planlanan 38. Olağan Kurultay’da Genel Başkanlık için aday adaylığını açıklayan isimlerden Örsan Kunter Öymen ile söyleştik.
“Partinin ilkelerine sahip çıkmak ve özüne dönmesini sağlamak amacıyla” aday adayı olduğunu belirten Öymen, mevcut yönetimin CHP'yi 'sağcılaştırarak' sol kimlik ve laiklik konusundaki duyarlılığı erozyona uğrattığını, partide 'değişim' söylemini kullanan kesimin de “samimi olmadıklarını” düşünüyor.
CHP’de ideolojik temelde siyaset yapılmadığını savunan Öymen, “Sonuç olarak kurultay delegesinin önüne bir seçenek koymamız gerekiyordu. Aksi takdirde zaten iki tane seçenek var. Biz de bunlardan birini seçtik diyebilirler. Hem ahlaki hem siyasi bir sorumluluk gereği bu adımı attık” diyor.
Örsan Öymen kimdir?
"CHP sağa kaydı"
En temel soruyla başlamak istiyorum. Neden CHP Genel Başkanlığı’na aday adayı oldunuz?
Cumhuriyet Halk Partisi’nde iki temel sorunun olduğunu düşünüyorum. Birincisi partinin ilkelerinden ve kendi özünden uzaklaşmış olması. Sağa kayması. Bu sağa kaymanın iki temel boyutu var. Birincisi; laiklik ilkesinin bir kenara atılmış olması ve Türkiye’deki laiklik sorunu konusunda yeterince duyarlı davranılmamış olması.
İkinci boyutu da ekonomi politikalarında halkçı, devletçi, sosyal demokrat, demokratik solcu ekonomi politikalarının yeterince ortaya konulmamış olması. Yani hem sol kimlik hem de laiklik konusundaki duyarlılığın erozyona uğramış olması.
Türkiye’de AKP hükümeti teokratik bir düzen kurmuş durumda. Teokrasi demek, din devleti demek. Yani gücünü halktan alan değil dinden veya Tanrı’dan alan bir yönetim biçimi. Teokratik bir düzen kurulmuş ama ana muhalefet partisi CHP’nin yönetimi bu konuda üzerine düşeni ne yazık ki yıllardır yapmıyor. Bu yeni bir şey de değil, uzun süredir devam ediyor.
Yine aynı şekilde işte kamucu ekonomi politikası deniyor. Fakat arkasını doldurma konusuna gelince ekonomik ve sosyal adalet sağlanması konusunda somut sol projelerin geliştirilemediğini görüyoruz.
Kemal Kılıçdaroğlu yönetimi ne yazık ki bu partinin kendi kurultayı tarafından onaylanmış programındaki temel ilkeleri yerine getirmiyor. Bu ilkeler; cumhuriyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklik, milliyetçilik, devrimcilik, sosyal demokrasi ve demokratik solculuktur. Sosyal demokrasi ve demokratik solculuk, halkçılığı ve devletçiliği tamamlayan ilkelerdir. CHP de bunları sentezlemiş bir siyasi partidir. Her üye de partinin kurumsal kimliğine uymakla yükümlüdür. Hiç kimsenin, “Ben bu ilkelerden birkaç tanesini seçerim, gerisini bir kenara atarım” demek gibi bir hakkı da yok. Genel Başkan da buna dâhil.
Türkiye’de genelde, belki sosyalist partilerde o kadar değil ama özellikle merkez sol partilerde ve CHP’de ideolojik temelde siyasetin yapılamıyor olması bir sorun. Son dönemlerde ilkeler ve ideoloji üzerinden hareket edilmediği için siyaset böyle makam, mevki, koltuk kapmaca oyununa dönüştü. Onun için bu ideoloji ve ilkeler çok önemli. Haziran ayında kurulmasına öncülük ettiğim CHP İlke ve Demokrasi Hareketi’nin internet sitesinde de “Amaç ve İdeoloji” bölümünde bunları anlatıyoruz somut bir şekilde.
İlhan Cihaner: CHP ideolojisizleşti
Altı Ok, AKP’nin kurduğu düzenin panzehiri olduğu için buna sahip çıkmamız gerekiyor. Cumhuriyetçilik monarşinin; halkçılık oligarşinin; devletçilik, serbest piyasacılığın ve özelleştirmeciliğin; laiklik teokrasinin; milliyetçilik/ulusçuluk ümmetçiliğin; devrimcilik muhafazakarlığın ve statükoculuğun anti-tezidir, panzehiridir, karşıtıdır. Bu arada milliyetçiliği de ırkçılık, şovenizm olarak görmüyoruz; ümmetçiliğin anti-tezi olarak, laikliği tamamlayan, vatandaşlık bilincini önceleyen bir ilke olarak anlıyoruz. Ancak Altı Ok’a sahip çıkmadığınızda veya birkaçına sahip çıkıp birkaçını elediğiniz zaman AKP’nin karşıdevrim sürecine hizmet etmiş oluyorsunuz. Benim temel çıkış noktam bu ve partide 'değişim' talep eden kesimlere ya da 'değişim' sözcüğünü kullanarak ortaya çıkan diğer hareketlere baktığımız zaman orada açıkçası bu sözünü ettiğim ilkelerle tutarlı ve etkili biçimde bir sahip çıkma gözlemleyemiyorum. Ve sanki mevcut yönetimin bir uzantısı olduklarına dair bir izlenim ortaya çıkıyor.
Bir başka mesele de tabii parti içi demokrasi meselesi. Amacımız hem parti içi demokrasi sorununu çözmek hem partinin ilkelerine sahip çıkmak, özüne dönmesini sağlamak. Ve bu ilkeler üzerinden Türkiye’nin sorunlarına yönelik çözüm önerileri getirerek hem CHP’de hem de ülkede devrimci bir hareket başlatmak amacıyla Genel Başkan aday adayı oldum.
Partide böyle bir boşluk olduğunu gördüğüm ve ne yazık ki başkaları böyle bir çıkış yapmadıkları için ahlaki ve siyasi bir sorumluluğun gereği olarak böyle bir karar aldım.
Çünkü ben öyle makam mevki peşinde koşacak bir insan değilim. Benim umurumda da olmaz öyle şeyler. Ben felsefe profesörüyüm. Belli şeyleri aşmış bir insanız artık. İdealistiz, dava insanıyız. Olaylara ideolojik bakarız. Makam, mevki bunlar araç yani. Parti meclis üyeliği, milletvekili, genel başkanlık vs. Ancak şu anda CHP’de siyaset kariyer nesnesi haline dönüştürülmüş durumda.
"Özgür Bey A takımdaydı, etkili bir eleştirisini hatırlamıyorum"
15 Eylül’deki aday adaylık açıklamanızda “Ne yazık ki partimiz statükocularla sahte değişimciler arasında sıkışıp kalmıştır” demiştiniz. “Sahte değişimciler” ile kastınız nedir?
Partinin sağcılaşmasıyla ilgili bir statükoyu temsil ediyor bu yönetim, Genel Başkan dâhil. Bir de 'değişim' söyleminde bulunan bir ekip var. İşte Sayın Özgür Özel’in temsil ettiği. Şu an bu kesimin adayı o gibi görünüyor. Şimdi bu ikisinin arasına sıkışıp kalma meselesi şöyle: Mesela Özgür Bey’in açıklamalarına bakıyoruz, “CHP’yi sosyal demokrat bir parti yapacağız” diyor. Altı Ok’u reddetmiyor tabii. Atatürk’ü de reddetmiyor ama böyle aralarda değiniyor. Ön plana koyduğu kavram sosyal demokrasi. Aslında daha önce Kemal Derviş’in yaptığı da buydu. Bir de sosyal demokrasiyi nasıl tanımladığını da çok somut bir biçimde ifade etmiyor. Yani savundukları sosyal demokrat bir model mi yoksa sosyal demokrasinin neoliberalleşmiş -ki ben onlara sahte sosyal demokrat diyorum- hali mi? Söylem ile eylem bütünlüğüne baktığınız zaman ortaya öyle bir şey çıkmıyor. Dolayısıyla bu 'değişim' adını kullananların 'sosyal demokrasi' dediklerinde neyi kastettiklerini ben henüz anlayabilmiş değilim. Öncelikle onun bir açıklığa kavuşturulması gerekiyor.
Özgür Özel, CHP Genel Başkanlığı'na adaylığını açıkladı
Bir ikincisi 'değişim' diyen kadrolara bakıyorum, birçoğu Kemal Bey’in [Kılıçdaroğlu] döneminde A takımda olan kişiler. Yani demin anlattığım sorunların, yanlışların, hataların altında imzası olan veya o hatalar yapıldığında sessiz kalan bir ekip. Özgür Bey de sonuçta yıllardır milletvekili, grup başkanvekili olarak görev yaptı. Ve ister ilkelerin bertaraf edilmesi olsun ister parti içi demokrasi olsun bu konularda böyle çok ciddi diyebileceğimiz, etkili ve yüksek tonda bir eleştirisinin olduğunu hatırlamıyorum. Dolayısıyla böyle olunca tabii 'değişim' söylemi samimi değil. Değişecek olan sadece kişiler mi yoksa ilkesel boyutta da ciddi bir değişim olacak mı?
Değişimcilerle ilgili üçüncü bir sorun daha var. CHP Genel Başkanlığı’na aday olacak birisinin bir kere bağımsız bir karaktere sahip olması lazım. Yani birtakım güç odaklarının güdümünde olmaması lazım. Hakkında “emanetçi”, “uydu” gibi söylemler olmaması lazım. Doğrudur, yanlıştır bilemem ama böyle bir algı ortaya çıktı. Kapalı kapılar ardında birtakım müzakereler yapıldığı gibi. Kemal Kılıçdaroğlu, Ekrem İmamoğlu, Özgür Özel ve birtakım milletvekillerinin kendi aralarında Genel Başkan tayin ettiği gibi bir izlenim var. Bunu yanlışlamak ve bu konuda seçmeni, delegeyi ikna etmek onlara düşen bir görev ama ne yazık ki böyle bir algı izlenimi oluştu.
Sonuç olarak kurultay delegesinin önüne bir seçenek koymamız gerekiyor. Aksi takdirde zaten iki tane seçenek var. Biz de bunlardan birini seçtik diyebilirler. Hem ahlaki hem siyasi bir sorumluluk gereği bu adımı attık.
Yani sizin asıl meseleniz kazanmak değil de CHP delegelerine bir fikir beyan etmek, üçüncü bir seçenek göstermek mi?
Yok hayır. Tabii ki öyle değil. Bizim amacımız kazanmak. Yani baştan itibaren seçenek koymak derken kazanmak üzere bir seçenek koymaktan bahsediyorum. Tamam, tek başına anlamlı olabilir ama mutlaka bir kazanma amacı olmalı ve dolayısıyla amacımız tabii ki bu kurultayda kazanmak.
"Bizim arkamızda Genel Merkez yok"
Peki CHP’deki mevcut delege ve üye yapısı göz önünde bulundurulduğunda bir 'değişim' mümkün mü?
Bildiğiniz gibi kurultay delegeleri il kongrelerinde seçiliyor. Tabii mahalle kongreleri temmuzda başladı. Arkasından ilçe kongreleri yapıldı. Şimdi il kongreleri devam ediyor ve burada kurultay delegeleri seçilecek. Dolayısıyla şu anda ben bir şey söylesem bunun bilimsel bir temeli olmaz. Çünkü daha kurultay delegeleri belirlenmedi.
Ama şöyle bir problem var partide. Yıllardır kamuoyuna da mal olmuş bir mesele bu zaten. “Delege ağalığı” ya da “delege mühendisliği” diye nitelendirebileceğimiz bir sorun var. Şimdi mahalle kongrelerinde, ilçe kongrelerinde oy kullanacak delegeler belirleniyor. Ondan sonra ilçe kongrelerinde de il kongrelerinde oy kullanacak delegeler belirleniyor. İl kongrelerinde seçilecek kişiler de kurultayda oy kullanacak. Kurultay delegeleri de Parti Meclisi üyelerini ve Genel Başkan’ı seçiyor. Şimdi dolayısıyla en tabanda bütün üyelerin oy kullanabildiği tek kongre var: Mahalle kongresi. İlçe delegelerinin seçildiği bu kongrede birtakım usulsüzlükler ve antidemokratik uygulamalar olduğu zaman -ki o kongrelerde yargı denetimi yok- bu zincirleme etki yapıyor. İşte ilçede, ilde, kurultayda vesaire. Dolayısıyla bununla ilgili bir sıkıntı var.
Ama biz bu sıkıntının aşılması için temmuzdan beri mahalle kongrelerinde bir mücadele verdik ve vermeye devam ediyoruz. Yani bir şekilde üyelere çağrı yaparak daha 24 Haziran’da bir bildiri yayımladık. Bu partiye, ilkelerine, parti içi demokrasiye vs. sahip çıkılması gerektiğini ve bu kısır döngünün kırılması gerektiğini her platformda sürekli dillendiriyoruz. Gerek mahalle gerekse ilçe ve il kongrelerine olsun sürekli katılıyoruz. Ama sonuç ne olur? Şu anda kesin bir şey söyleyemem. Bizim arkamızda Genel Merkez yok. Belediye yok, sermaye yok. Biz zor koşullarda, sınırlı olanaklarla ideoloji bazında bir mücadele veriyoruz.
Faik Öztrak: CHP’de değişimin nasıl gerçekleşeceği bellidir
"Homojen bir delege yapısı yok"
Katıldığınız kongrelerden veya kurduğunuz temaslardan hareketle CHP üyelerinde bir karşılık bulduğunuzu düşünüyor musunuz?
Birincisi homojen bir delege yapısı yok. Onu görüyorum. Bütün delegeler Genel Merkez’in istediği biçimde şekillendi diye bir şey yok. Kendi ilçemden örnek vermem gerekirse -İstanbul, Sarıyer ilçe örgütü üyesiyim ben- burada bizim gibi bağımsız düşünen, yani birilerinin güdümünde hareket etmeyen, siyaseti gerçekten siyaset için yapan, ilkesel ve ideolojik bir duruşu olan birçok kişi delege seçildi.
Bir kısmı Genel Merkez’in güdümünde, bir kısmı da 'değişim' terimi altında hareket edenlerin etkisi altında oluştu. Bu tabii ilçeye göre değişebilir. Ama mesela benim gözlemlediğim, başka il ve ilçelerden de bize gelen haberlere göre “parçalı bulutlu” bir hava var diyebilirim. Ne olacağını zaman gösterecek, yani biraz sandıkta belli olacak bir şey aslında.
(VC)