Boğaziçi Üniversitesi'nde gerçekleştirilen “Barış Süreçleri ve Medya” Semineri’nin son oturumuna bianet Proje Danışmanı Nadire Mater, Washington Devlet Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Susan Dente Ross, peace is Sexy oluşumundan çatışma çözüm eğitim uzmanı Marianne Perez de Fransius ve gazeteci Haluk Şahin konuşmacı olarak katıldı. Basın Enstitüsü Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Ferai Tınç’ın moderatörlüğünü yaptığı oturumda çatışma süreçlerindeki barış gazeteciliği örnekleri aktarıldı.
Mater’in barış gazeteciliği olarak bianet’i, barış dilinin nasıl yaratılacağını konuştuğu oturumda Ross Amerika Birleşik Devletleri (ABD) basının İsrail-Filistin çatışmasına bakışını, Fransius Irak’taki çatışmaya basının yaklaşımını, Şahin ise 1996’da Kardak/İmia Adası üzerinden Türkiye ile Yunanistan arasında çıkan krizde Yunanistanlı gazeteciler ile Türkiyeli gazetecilerin bir araya gelme çabalarını anlattı.
Mater: Kelimeleri barıştırmak gerek
“bianet olarak tam anlamıyla barış haberciliği yapıyoruz diyemem çünkü barış haberciliği, barış gibi bir süreç. Onun da sürekli kendisini yenilemesi eğitmesi gerekiyor. Barış haberciliği sadece savaşı, krizi, çatışmayı değil, gündelik hayatta yaşadığımız her türlü ikiliği içeren bir perspektif. Kentsel dönüşüm de, Hidro Elektrik Santrallere (HES) karşı olmak da barış gazeteciliğin içinde yer alıyor.
“Barış dilini oluşturmak için önce kelimeleri barıştırmak gerekiyor diye düşünüyorum.
“Türkiye’de bir dil sorunu yaşıyoruz. Biz elmaya elma, Kürt’e Kürt diyemiyoruz. Kürt sorununda çözüm sürecindeyiz ama hala ‘terörle mücadele sorunu’ diyoruz. Bir konudan ve sorundan bahsediyorsak bunun adını koymak çok önemli.
“Mesela ‘şehit’ dediğiniz zaman otomatikman bir taraf oluyorsunuz. Biz ‘kadına yönelik şiddetten’ bahsederken ‘erkek şiddeti’ diyoruz. Genel olarak öznesi olmayan bir yerden hayat kurgulanıyor. Şiddetin mağduru gösterilirken faili gösterilmiyor. Biz on yıldır 'erkek şiddeti' diyoruz ama artık bazı kurumlarda da bu ifade kullanılmaya başlandı."
Ross: Dış haberlerde de barış gazeteciliği yapılmalı
“Bundan 10 yıl önce ilk defa barış gazeteciliği ile ilgili çalışmalara başlamışken New York Times’ın Irak sürecindeki politikaya etkisi üzerinden editöryel tarama yapıyordum. Bütün okuduklarım suçlamacı bir dille yazılmış, İsrail’in haklılığını savunan yazılardı. Ancak bu yazılarda Filistinlilerin görüşlerine yer verilmemişti.
“Türkiye’deyse İsrail-Filistin çatışması konusunda İsrail yanlısı yayın yapan bir medya yok. Ancak İsrail’e karşı dil kullanımında ciddi problemler var. Öyle bir dil ki İsrail ile Türkiye’nin arası bozulduğu zamanlarda kimse sürecin düzeleceğine dair bir şey yazamıyordu. Bu yüzden Başka ülkelerle ilgili haber yaparken de barış gazeteciliğini dikkate almamız gerekiyor.”
Fransius: Çocukların da tanklar kadar haber değeri var
“Savaş gazeteciliğinin çatışmaya yaklaşımı iki taraf ve bir kazanan olduğu yönündedir. Bunun en ideal örneği 2002’de ABD’de çıkan Newsweek Gazetesi’nin kapağıdır. Gazete Irak savaşını kapak yapmış, sadece George W. Bush ile Saddam Hüseyin’in portrelerini basarak üzerine ‘Kim kazanacak’ manşeti atmıştı.
“ABD’deki ana akım medya bu süreçte çok az barış yanlısı gösteriye yer verdi. Irak haberleri yapılırken öldürülen askerler tam sayısıyla bazıları detaylarıyla verildi ama öldürülen Iraklılar ‘tahmini şu kadar Iraklı öldürüldü’ gibi ifadelerle yansıtıldı. Hatta Saddam’ın barış önerisini medya kaale almadı, çoğu yerde yazılmadı bile, New York Times ise barış teklifine 6. sayfada yer verdi. Yani ‘öteki’ tarafın barış talebi bile meşru görülmedi. ABD basını bu süreçte savaş gazeteciliği yaparak iki tarafa eşit davranmak yerine ‘kendi olanın' tarafını tuttu, ‘ötekiye’ yer vermedi.
“Tabii bu süreçte bazı iyi çalışmalar da olsu. ‘Yakın plan’ dediğimiz haberlerle mesela okula giden Iraklı kız çocuklarına, onların savaştan nasıl etkilendiğine ilişkin haberler de yapıldı. Barış gazetecilerin işte bu haberleri yapmaya devam etmeleri gerekiyor. Çünkü o çocukların da tankların sayısı kadar haber değeri var.”
Şahin: Sadece temas yetmiyor
“1996’da Kardak Krizi yaşandıktan sonra Türkiyeli gazeteciler ile Yunanistanlı gazeteciler olarak bir araya geldik. İlk toplantımızda bir arkadaşımızın konuşmasının içeriğinden rahatsız olan Yunanistanlı bir meslektaşımızın tepkisi üzerine toplantı karıştı ve dağıldık. Orada anladık ki sadece temas yetmiyor.
“Tekrar toplanmaya karar verdiğimizde şöyle bir kural koyduk: Herkes kendi medyasını eleştirecekti. Biz Türkiye medyasını eleştirdik, onlar da Yunanistan medyasını. Sonra bir de baktık gayet iyi anlaşıyoruz. Gördük ki karşılıklı olarak tarafların birbirini tanıması husumet değil dostluk yaratıyor.” (EA)