BAŞIBÜYÜK ORMANI'NDAN İZLENİMLER
"Ormana her gün yeni bir köpek bırakılıyor, bu yıllardır değişmedi"
Günlerdir verilen mücadeleye rağmen sokakta yaşayan hayvanların katledilmesini öngören yasa tasarısı Meclis’ten geçti. Tüm bu süreçte hayvanlarla ilgili her şey tartışılırken bizler de İstanbul’daki Başıbüyük Ormanı’ndaki köpekleri ziyaret ettik.
Betondan bir şehre dönen İstanbul’da köpeklerin yaşamak için iki yolu var. İlki betonların arasında, insanlarla iç içe yaşamak. Tabii eğer mahallesinde onunla ilgilenen insanlar olacak kadar şanslıysa.
Diğer yol ise varlığı gün geçtikçe azalan ormanlarda yaşamak. Böyle söyleyince bunun bir tercih olduğunu sanabilirsiniz ancak değil. Bir hevesle, özel günlerde hediye olarak alınan ya da çiftleştirilerek yavruları satılan bu köpekler artık üremeyecek hale gelince ormanlara terk ediliyor.
Başıbüyük Ormanı da bu ormanlardan sadece biri. Bu orman yolu, bizim aklımızda yapıldığında yıllarda yola alışamayan onlarca köpeğin araba çarpmasıyla yaralandığı, sakat kaldığı, öldüğü bir yer olarak kaldı.
Orman Yolu’na vardığımızda ölen değil de yol kenarında yatan köpekler ile karşılaşıyoruz.
Biraz ilerleyip ormanın kenarında durakladık. Cüssesi ilk görüşte insanları korkutacak boyutlarda olan bir köpek yanımıza gelip kendisini sevdirmek için başını uzattı.
Onu sevince uzaktan diğer arkadaşları da göründü. Bize doğru 5 köpek daha geldi. Hepsi tek tek başını sevdirip selamlaştı ve oyun oynamaya başladı.
Biz ise sürekli tetikteyiz. Ancak bize zarar vereceklerinden değil, ormanın ortasına yapılan yolda hızla gelen araçlar onlara çarpacak diye korkuyoruz.
Bir süre sonra köpekler yemek aramak için ormanın içine giriyor. 6 köpekten oluşan grubun arasında ‘cins’ köpekler de var. Ormana terk edildikleri belli.
Hepsinin kulakları küpeli, belediye kısırlaştırıp bölgeye geri bırakmış.
Yanlarından ayrılırken peşimizden koşturuyorlar. Her ne kadar onlardan ayrılmak istemesek de yolumuza devam ediyor ve başka köpeklerle tanışmaya gidiyoruz.
Şehre doğru yaklaştığımızda bir kavşakta oturmuş köpek grubu görüyoruz; ama bu grup diğerlerine nazaran çok daha çekingen. İnsanların arasında yaşadıkları hemen anlaşılıyor.
Bu grup, bize karşı daha tedbirli. Yoldan geçen tırlardan korkuyor, kaçışıyor ve yanımıza gelmekten çekiniyorlar.
Biz köpekleri fotoğraflamaya çalışırken ileride kokoreççi arabası olan Ahmet Usta ile tanışıyoruz. Ahmet Usta burada birçok köpeğe bakıyor. Aralarında isimleri olanlar var. Ahmet Usta önce ‘Misket'ten bahsediyor.
Misket ile birlikte 4 köpeğe daha baktığını belirten Ahmet Usta, daha önce baktığı bir köpeğin çalındığını ve bu yüzden tanımadığı insanlara tedbirle yaklaştığını söyledi.
Sokakta yaşayan hayvanların öldürülmesini öngören yasadan bahsedince Ahmet Usta bir yandan Misket’i severken bir yandan anlattı:
“Bu canlara nasıl kıyacaklar, bu güzelliklere kıyılır mı? Şunun güzelliğine bakın. Senden korkuyordu, benim yanıma gelince rahatladı. Her gün buraya yeni bir köpek bırakılıyor. Bu yıllardır değişmedi. Arabayla gelip hayvanları bırakıp gidiyorlar.”
Bölgedeki köpekleri beslemeye gelenlerin olup olmadığını soruyoruz. Sadece bir kişinin her gün gelip besleme yaptığını öğreniyoruz. Kendisiyle iletişime geçiyoruz; fakat besleme yapan hayvan hakları savunucusu olan kadın, bir hafta önce hayvanları beslediği için darp edildiğini ve bu yüzden de konuşmak istemediğini belirtiyor.
Telefondaki konuşmamıza kulak misafiri olan 50 yaşındaki Ayşe Hanım, ‘’Dinimizde böyle bir şey yok. Ben yıllardır oyumu AKP'ye veriyorum; ama bu canların birine zarar versinler artık oy vermeyeceğim. Bu katliamı yaparlarsa, başımıza çok büyük felaketler gelecek’’ diyerek sohbete dahil oldu.
Ahmet Usta'nın yanına döndüğümüzde, Misket ayaklanıyor. Biz sohbet ederken birden Ahmet Usta'nın sırtına patilerini koyuyor ve sanki gülümsüyor.
İlk başta gördüğümüz o korkak, çekingen Misket'in sevgi gördüğü, güvendiği insanın yanındaki bu hareketleri aslında belki de tüm bu tartışmalara ışık tutar nitelikte.
(AD)