Erdoğan, "Türkiye'nin, savunma, güvenlik, dış politika başta olmak üzere birçok alanda son asrın en parlak dönemini yaş[adığını]" ve "Devletimizin tüm birimleri[nin] tam bir uyum içinde millete karşı görevlerini layıkıyla yerine getir[diğini"] iddia ederken, haziran sonundan beri süregiden orman yangınları BM başta olmak üzere Türkiye'nin üyesi olduğu uluslararası kuruluşların orman yangınlarıyla mücadelede Ankara'ya yönelik eleştirilerinin yoğunlaşmasına neden oldu.
Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP)
UNEP İklim ve Afet Risk Azaltma Birimi, 2024 yılı öngörü raporunda Türkiye'de olması muhtemel olumsuzlukları bir yıl öncesinden haber vermiş ve "iklim adaptasyon önlemleri“nin önemini vurgulamıştı.
"İklim krizinin etkileri Akdeniz bölgesinde hem sıklık hem şiddet açısından mega yangınları artırmaktadır. Türkiye’nin de içinde bulunduğu bölge, iklim adaptasyon önlemlerini yeterince uygulamadığı takdirde, yıldan yıla artan şekilde büyük yıkımlarla karşı karşıya kalacaktır.”
Avrupa Orman Yangınları Bilgi Sistemi (EFFIS)
Temmuz 2025, Mevsimlik Değerlendirme Bülteni'nde, “Türkiye’de 2024 ve 2025 yangın sezonu[nun], uzun dönem ortalamasının çok üzerinde seyretmekte" olduğunu saptayan EFFIS, "Yalnızca Temmuz 2025 içinde 55.000 hektardan fazla alan yandı[ğını], [bunun] 2006–2020 ortalamasının yaklaşık 5 katı [olduğunu]" saptamış ve şu eleştiriyi yöneltmişti:
“Yangın erken uyarı sistemleri yerelde tutarlı çalışmıyor. Ayrıca ormanlık alanların insan faaliyetiyle (imar, tarım, enerji) artan şekilde parçalanması yangın riskini sistematik biçimde artırıyor.”
Avrupa Birliği Sivil Koruma Mekanizması (EUCPM)
EUCPM yıllık değerlendirmesinin, 2025 Temmuz başı ara raporunda “Türkiye[nin], yangınla mücadele kapasitesini önemli ölçüde artırmış olsa da, yangın öncesi hazırlık (proaktif önlemler) ve risk haritalamasında AB normlarının gerisinde" olduğunu saptıyor ve eksiklere işaret ediyor:
2021’den beri yapılan tüm iş birliklerine rağmen yangınlara müdahale hızı ve koordinasyon seviyesi hâlâ kritik iyileştirme alanında [kalmayı sürdürüyor].”
Avrupa Bilim Akademileri Danışma Konseyi (EASAC)
Konsey "2025 Avrupa ve ötesinde Orman Yangınları" raporunda “Türkiye gibi iklim kuşağı yangınlara yatkın ülkelerin, orman yangınlarını olağan afet değil, süreğen bir ekolojik ve toplumsal kriz olarak yönetmeleri gerek[tiğine]" dikkat çekti.
"İklim, enerji ve arazi kullanımı politikaları bütüncül biçimde değişmeden bu eğilim[in] tersine çevrileme[yeceği]ne" ilişkin politika tavsiyesinde bulundu.
EASAC'ın temel eleştirisi şu yöndeydi:
“Türkiye’de yangın verilerinin şeffaflığı ve erişilebilirliği yetersizdir. Bağımsız bilimsel analizlere olanak verecek şekilde açık veri sağlanması acildir.”
BM Afet Yardım Koordinasyon Ofisi (OCHA)
“Türkiye’nin bazı bölgelerinde yangınlardan etkilenen kırsal topluluklara yönelik insani müdahale kapasitesi[nin] parçalı[lığına]" dikkat çeken Temmuz 2025, Batı Anadolu bölgesi OCHA saha değerlendirme notunda "Özellikle içme suyu, gıda ve geçici barınma hizmetlerinde eşgüdüm eksiklikleri gözlemlen[diği]" kaydedildi.
Uluslararası eleştiriler ve gerekli yapısal ve yasal değişiklikler
▶ UNEP – İklim uyum eksikliği -“Türkiye, iklim krizine karşı sistematik bir uyum politikası geliştirmeli” eleştirisi karşısında Türkiye'deki mevcut durum şöyle:
Türkiye’nin iklim değişikliğiyle mücadele politikaları “Ulusal İklim Değişikliği Stratejisi (2010–2023)” ile sınırlı.
Paris Anlaşması 2021’de onaylanmış olmakla birlikte bağlayıcı sera gazı azaltım hedefleri ve “Ulusal Uyarlama Planı” hâlâ eksik.
▶ Atılması gerekli adımların başında
İklim Uyum Yasası çıkarılması (örneğin AB’nin “İklim Yasası” benzeri).
Orman, su, tarım, enerji ve şehirleşme planlarında iklim risk analizi zorunlu hale getirilmesi.
Orman Genel Müdürlüğü ve AFAD'ın, iklim senaryolarını içeren risk planları hazırlamakla yükümlü kılınması.
▶ EFFIS – Erken uyarı ve parçalanmış arazi kullanımı - “Yangın riskini artıran arazi kullanım politikaları ve yetersiz uyarı sistemleri ciddi bir sorun" eleştirisi karşısında Türkiye'de mevcut durum şöyle:
Orman Kanunu (6831 sayılı) arazi tahsislerini koruyor gibi görünse de, uygulamada “kamu yararı” gerekçesiyle orman dışı kullanımlara izin verilebiliyor.
Meteoroloji Genel Müdürlüğü ve OGM'nin uyarı sistemleri bölgesel düzeyde dağınık çalışıyor; ulusal ölçekte SMS/uygulama tabanlı bir afet erken uyarı sistemi yok.
▶ Atılması gerekli adımlar arasında aşağıdakiler öne çıkıyor:
Orman sınırlarını değiştiren imar afları ve enerji/altyapı projelerine tahsis uygulamalarının sınırlandırılması;
Ulusal Erken Uyarı Sistemi kurulması ve yerel yönetimlere bu sistemle entegrasyonun zorunlu kılınması;
Orman kenarı yerleşim bölgelerinde yapılaşma ve tarımsal kullanımın sınırlanması.
▶ EUCPM – Müdahale ve hazırlık kapasitesi - “Yangına müdahale hızı ve kapasitesi AB standartlarının gerisinde” eleştirisi karşısında mevcut durum şöyle:
AFAD koordinasyonunda müdahale sistemi var, ancak itfaiye büyükşehir belediyelerine bağlı olduğundan ülke genelinde standartlaşmış bir müdahale modeli yok.
Sivil savunma, gönüllü organizasyonlar ve sivil halkın yangın tatbikatlarına katılımı çok sınırlı.
▶ Bu eleştirilere karşılık gelecek adımlar arasında şunlar var:
Ulusal İtfaiye Yasası çıkarılması (belediyelere bağlı olmayan, merkezi koordinasyonla çalışan);
Yangına müdahale için ulusal seferberlik planları yasal hale getirilmesi;
Tüm kırsal yerleşimlerde yangın tahliye planları hazırlanması ve zorunlu tatbikat yapılması.
▶ EASAC – Bilimsel şeffaflık ve yangın algısı -“Veriler şeffaf değil, yangınlar hâlâ sadece doğal afet gibi ele alınıyor.”- eleştirisi karşısında mevcut durum şöyle:
Yangın verileri kısıtlı biçimde Orman Genel Müdürlüğünce yayımlanıyor. Günlük, ilçelere göre tasnif edilmiş açık veriler sunulmuyor.
Yangınlar daha çok “terör sabotajı” ya da “mevsimsel kuraklık” gibi söylemlerle açıklanıyor; ekosistem politikası ile ilişkilendirilmiyor.
▶ Bu eleştiriler karşısında atılması gerekli adımlar şunlar:
Tüm yangın verilerinin Açık Veri Kanunu çerçevesinde bilimsel çözümlemelere uygun formatta yayımlanması;
Yangınlara ilişkin her yıl bağımsız değerlendirme raporları hazırlanmasının zorunlu kılınması (TÜBİTAK, üniversiteler, sivil toplumun dahil edilmesi);
Eğitim sistemine yangınların ekolojik, toplumsal ve iklimsel boyutlarının işlenmesinin içerilmesi.
▶ BM OCHA – Afet sonrası yardımda eşgüdüm eksikliği -“Yardım dağıtımı, su ve barınma hizmetleri parçalı ve eşgüdümsüz”- eleştirisi karşısında mevcut durum:
Yardımlar çoğunlukla merkezi kararlarla AFAD üzerinden yürütülüyor; yerel yönetimlerin ve STK’ların eşgüdüm düzeyi düşük.
Köylere yönelik özel lojistik planları yok, yardımlar il merkezlerine odaklı.
▶ Eleştirilere karşılık olarak atılması gerekli adımlar:
Afet Lojistik Ağı Yasası hazırlanması; kamu-STK-özel sektör arasında görev paylaşımının netleştirilmesi;
Yangın sonrası geçici barınma, su ve gıda dağıtım planlarının ilçe bazında hazırlanması ve bu planların yerel meclislerde onaylanması;
Mahalle/köy bazında toplum temelli afet planları hazırlanması ve yurttaş katılımı sağlanması.
Sonuç
Türkiye'de orman yangınlarıyla mücadelede “yangın çıktıktan sonra müdahale” odaklı geleneksel modelin, hem iklim bilimi hem uluslararası hukuk karşısında yetersiz kaldığından
Mevzuatın iklim değişikliği, açık veri, proaktif risk azaltımı, yerel katılım ve ekosistem temelli koruma ilkeleriyle yeniden yazılması gerekli.
Bu dönüşüm için TBMM düzeyinde iklim ve afet risklerinde ihtisaslaşmış bir komisyon ya da alt komisyon kurulması düşünülmeli.
(AEK)











