Orhan Karaağar Özgür Gündem gazetesinin Van dağıtımcısıydı. 19 Ocak 1993'te gazeteden eve dönerken altı kişinin saldırısına uğradı. Öldü, 30 yaşındaydı.
Vanlıydı, 1963'te doğdu. Annesi evde yedi çocuğunu büyütmek için çalıştı, babası 1993'te kayboldu. Orhan Karaağar 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi'nde iki buçuk yıl Diyarbakır Cezaevi'nde yattı. Askerliğin ardından Van'da İnsan Hakları Derneği'nin kurulunda görev aldı. 1991'de Özgür Gündem'de çalışmaya başladı.
Karaağar cinayeti "faili meçhul" bırakıldı.
Orhan Karaağar'ı kardeşi Şengül Karaağar ve arkadaşı Hayrettin Çelik anlatıyor.
Kardeşi Şengül Karaağar anlatıyor
Ağabeyim sosyal ve siyasi anlamda duyarlı biriydi. Benden üç yaş büyüktü, bir baba ve yoldaş gibiydi. Onunla her şeyi konuşabilirdim. İnsanları kırmamaya özen gösterirdi.
Ağabeyim pek çok defa tehdit edildi, gözaltına alındı. Öldürülmeden iki hafta önce iki kez gözaltına alınıp tehdit edilmiş, haberimiz olmadı. Olaydan bir hafta önce de üç kişi takip etmiş, kapıya kadar gelmişler. Polisler de sürekli "Bu işi bırak" diyormuş.
Annem endişelenip gazeteyi bırakmasını istediğinde "Öldürüleceğimi biliyorum, ama ben yapmazsam, o yapmazsa, kim yapacak bu işi?" demişti.
Hastane ve mezarlık ablukaya alındı
Ağabeyimin öldürüldüğü gün, annemle Doğubeyazıt'a, akrabalarımıza gitmiştik. O sabah ağabeyimin yanından ayrılmayı hiç istemedim. O gece orada kalacaktık, ama vazgeçtik.
Akşam ağabeyim eve gelmeyince gazeteyi aradık, kimseye ulaşamadık. Annem çok endişelendi, ağabeyimi aramak için yengemle yola çıktık.
Eşim kapıdaydı. Polislerin geldiğini ve kardeşim Eşref'i götürdüklerini söyledi. O sırada evin arkasına bir otomobil yanaştı, Eşref'i geri getirdi. Meğer Orhan ağabeyimi teşhis etmesi için almışlar. Annemlerin evinden çığlık sesleri gelince ağabeyimin saldırıya uğradığını öğrendik.
Yaralı sanıyorduk, hastaneye koştuk. Polis hastaneyi ablukaya almıştı. Van Emniyet Müdürlüğü cenazeyi hemen almamızı istedi, kabul etmedik. Ertesi gün Van Valisi Mahmut Yılbaş'ın engellemelerine rağmen Diyarbakır, Tatvan ve Iğdır'dan üç bine yakın insan geldi cenaze için. Haçok Mahallesi Mezarlığı'nı da ablukaya almışlardı.
Tanıkların anlatımına göre İki Nisan Caddesi'nde, gazeteden eve dönerken altı kişinin saldırısına uğramış. Yaralı halde bırakıldığı bir inşaatta, kan kaybından ölmüş.
"Hayatımız altüst oldu"
Orhan ağabeyim ölünce hayatımız altüst oldu. Kardeşim Nizam'ı defalarca gözaltına aldılar. Sonunda o ve diğer kardeşim dağa gitti ve yakalanıp cezaevine kondu. Ben ve kızım da tutuklandık. Gece vakti kapıyı kırıp baskın yaptılar, annemi ve yengemi hırpaladılar.
Katledilmesinin ardından Özgür Gündem gazetesinin avukatları Van Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulundu. Emniyet görevlileri ve Van Savcısı katillerin bulunacağı yönünde sözler verdi, hepsi boş çıktı. Cinayetin arkasında Hizbul-Kontra'nın olduğu sanılıyordu; ama hiçbir şey yapılmadı.
Cinayetle ilgili itirafçılar Murat İpek ve Murat Demir'in adı geçti. İpek ve Demir çeşitli medya organlarında olayı anlattı. O akşam 'Yeşil' kod adlı Mahmut Yıldırım'ın kendilerine talimat verdiğini, ancak başka işleri çıktığını, Kadir Karataş ve arkadaşlarının cinayeti işlediğini iddia ettiler. Bu isimlerle ilgili soruşturma veya dava açıldıysa da bize bilgi verilmedi.
2004'te Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Yönetmelik kapsamında dava açtık, henüz sonuçlanmadı. Aradan geçen 19 yılda cinayetin aydınlatılmasıyla ilgili bir gelişme olmadı.
Arkadaşı Hayrettin Çelik anlatıyor
Özgür Gündem'de sorumlu müdür olduğum dönem, Orhan hem dağıtımcılık yapıyor, hem de bir haber duyduğunda muhabirlere bildiriyordu. Orhan işe bir dağıtımcı gibi değil, işin sahibi gibi yaklaşırdı. Gazeteyle duygusal bağı vardı.
'Hızlı fare'
Orhan'a 'hızlı fare' lakabını takmışlardı. Çünkü gazete saat 11.00'de uçakla İstanbul'dan gelirdi, biz daha diğer bölgelere gidecek gazeteleri paketlerken Orhan 150 gazeteyi omuzlamış ve çıkmış olurdu. Bir saat içinde, biz paketleri bitirene kadar gazeteleri dağıtırdı.
Orhan ile dört ay süren beraberliğimiz derin izler bıraktı. Çünkü çalışma azmi, gazeteyi sahiplenişi çok farklıydı. Normalde gazete başına dağıtım ücreti verirdik. Bir de belli bir maaşı vardı. O, gazete başına verilen parayı bile almazdı.
"Listeyi vermediği için döverlermiş"
Sonraları Orhan'ın pek çok kere polislerce tehdit edildiğini fark ettim. Abone listelerini isterlermiş, o da listeyi vermek yerine gazeteyi rastgele dağıttığını anlatırmış. Her defasında da listeyi vermediği için döverlermiş. Ben fark ettiğimde böyle olayları paylaşması gerektiğini belirtmiştim. O zaman darp izlerini göstermişti. Ben şikayet etmek isteyince çalışmasını engelleyecekleri için karşı çıkmıştı.
O yıl Ocak'ta gazetenin yayımlanmasına ara verildi. O yüzden hesapları toplamaya karar verdik. Vurulduğu gün önce hesapları toplamak için Erciş'e gidecekti. Yollar tekin olmadığı için geç kalırsa, dönmemesini söyledim. Kabul etmedi.
O dönem bazı arkadaşlar büroda kalırdı. Saat 21.00 civarı bürodan arkadaş Orhan'ın ölüm haberini verdi. Nasıl olduğunu sordum, eve dönerken yoldaki inşaatta şişlendiğini anlattı. Yoldan geçenler fark edip polise haber vermiş. Orhan'ın cenazesini büyük bir kalabalıkla kaldırdığımızda, işini çok iyi yaptığını daha da iyi anladık. (EG/BA)
* Öldürülen Gazeteciler ve Cezasızlık dizisindeki diğer yazılar için tıklayınız.