* Çizim: Berrin Simavlıoğlu
11'i Cumhuriyet gazetesi çalışanı ve yöneticisi, biri Twitter kullanıcısı 12 kişinin tutuklu bulunduğu 19 sanıklı Cumhuriyet davasının dördüncü duruşma gününde tutuksuz yargılanan Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Erinç savunma yapıyor.
TIKLAYIN - Cumhuriyet Davası 4. Gün
Erinç'in savunmasını yayınlıyoruz:
“Gazetecilerden hakim, savcı gibi davranması bekleniyor”
“Gazeteciliğe 14 Şubat 1957'de başladım. 61. yılındayım. TGC ve TGS yönetiminde yer aldım. Yani yönetim kurulu nedir, başkanlık nedir konularında deneyimliyimdir, başkanlığım sadece Cumhuriyet Vakfı ile sınırlı değildir. Bu dava sadece gazetecilerin yargılandığı bir dava değildir, çünkü buradaki arkadaşlarım KHK ile mesleklerini yapmaktan da yasaklanmış durumdadırlar.
Bizim gazeteci olarak halkı bilgilendirmek için yaptıklarımızı kamu görevlilerinin karşı casusluk olarak okuduklarını anlıyorum. Yani biz yazdıklarımızla halkı bilgilendirmiyoruz, birilerine mesaj veriyoruz diye anlıyor hakimler.
Gazetecilerden hakim savcı gibi davranması bekleniyor. Bizim için kavga, dövüş, yolsuzluk haberdir. Ama yargıç ve savcılar için elde edilen bilgiler yasal bir şekilde elde edilmemişse hukuki hiçbir değeri yoktur ama bizden istenen yargıç ve savcılar gibi davranmaktır.
Örneğin, yolsuzluk olmuştur, belgeler ortaya çıkmıştır, elde edilen bildiler yasal yollarla edilmemiştir, yargı mecbur takipsizlik kararı verir ama bu gazeteci için hala haberdir çünkü yolsuzluk ortadan kalkmamıştır.
“Yargılamanın siyasallığı”
“Bize yöneltilen suçlamalardan en önemlisi Cumhuriyet Vakfı'nı ele geçirmek, Cumhuriyetçileri tasfiye ederek yayın politikasını değiştirmek. Bu iddianın sahibi ‘Bizi tasfiye ettiler’ diyen üç kişiye aittir. Bir de ‘Bizi tasfiye ettiler’ diyen ve Cumhuriyet'i ele geçirmek isteyen Aydınlık yazarları. Bir de Cumhuriyetçilerin tasfiyesinden memnun olması gereken dinci medya da bize saldırmaktadır ki bu da yargılamanın siyasallığını ortaya koyuyor.
Mehmet Saraç çıkarıldığında Cumhuriyet Vakfı Başkan Vekili Alev Coşkun'dur. Kim tasfiye edilmişse, kimin zamanında tasfiye edilmiştir. Alev Coşkun yeterli oyu alamayıp yönetim kuruluna giremediğinde Alev Coşkun'a oy vermeyen Yönetim Kurulu üyelerinden biri de Mustafa Balbay'dır. Beş yıla dağılmış bir durumu 2013 yılına toplamak mantıklı değildir.
Yine iddianameye bakarsınız Cumhuriyet'in Atatürkçülüğü sanal bir Atatürkçülüktür. Çünkü üç kişi ayrıldığı zaman Cumhuriyet Atatürkçü olmaktan çıkıyor. Bu çalışan meslektaşlarıma ve bana hakaret olarak algılanmalıdır.
“Yayın politikası değişikliğini sorgulamak mahkemelerde yapılmaz”
“Yayın politikasına gelince savcının atadığı bilirkişi bilişim uzmanı olsaydı Türkiye'nin gündeminin değiştiğini Cumhuriyet'in bu gündemi takip ettiğini anlamış olurdu. Benim gündemi takip etmek gibi bir yükümlülüğüm var. Onları haber yapmayıp, başka şeyleri yapsaydım yayın politikasının değişikliğinden bahsetmiş olurduk.
Şu soruyu da sormak gerek:
Bir gazetenin yayın politikasının değişikliğini sorgulamak ceza mahkemelerinde yapılmaz. Bu basın çalışanı ve işveren kanununda belirlenmiştir. Bu konunun ağır ceza mahkemesinde tartışılmasını anlamıyorum.
"Görüştüğüm kaymakamın ByLock'u olması benim değil Vali'nin sorunu"
"Bana yüklenen suçlardan biri de ByLock kullanıcılarıyla, hakkında FETÖ soruşturması olan kişilerle bağlantım olduğu iddianamede yer alıyor. Ben TGC Başkanlığı yaptım. Bu örgüt Türkiye'den çeşitli görüşlerden gazetecilerin üyesi olduğu bir yerdir. Gazetecilere Özgürlük Platformu kurucularındanım. Benim gazetecilerle konuşmam ByLock'tan haberdar olduğum anlamına gelmez. Ben bir kaymakamla görüştüğümde kaymakamın ByLock'unun olması benim değil Vali'nin sorunudur.
Yerel medya semineri yaptıysam, Valiliğin basın yayın müdürü ile görüştüysem ve bilmiyorsam ne yapabilirim.
Bir seyahatim firmasıyla ilgili görüşmem yer almış. Ben tatillerimi Kuzey Kıbrıs'ta geçiririm. Diğer arkadaşlarımda da yer alan o seyahat şirketiyle çalışıyorum. O seyahat şirketi hala gazete ve televizyon reklamlarını sürdürüyor ama ben suçlanıyorum.
"Vakıf başkanlığı"
"Cumhuriyet Vakfı Başkanlığı konusunda...
İddianamede Cumhuriyet Başkanı olduğu iddia edilen üç kişi daha vardı. (Gülerek) Kuşkulandım eş başkanlık var mı diye. Ama anladım ki ciddiyetten uzak bir şekilde hazırlanmış.
TGS ve TGC Başkanlığımı bu nedenle anlattım. Ben yetkisi olan bir yönetim kurulunda yönetim kurulunun rolünü bilirim. 60 yıllık yöneticilik hayatımda hiç "adamım" olmadı hep iş arkadaşım oldu. Bu tasfiye edildiklerini söyleyen arkadaşların iddiası.
Ben başkanlığı Burhan Felek'ten öğrendim. Başkalarının önünde bulunmayı, tartışmalara en önde katılmayı yanlış bulurum. Oyumu bile en son veririm. Cumhuryet'i babalarının çiftliği sananları ileri sürdüğü bir iddiadır. Gerçekle ilgisi yok.
2 Nisan 2013'te Önder Çelik'in seçilmesini sağlamakla suçlanıyorum. Sağlamışsam çok başarılı sayarım kendimi. Ama öyle bir girişimim yoktur.
"Askeri darbenin gazeteciliğe verdiği zararları bilirim"
"Gazetecilik nedeni ile oluşan iki alışkanlığım var. Hitap etme konusunda dikkatli olurum. Bu nedenle arkadaşlarıma isimleriyle hitap etmekten kaçınırım. Konuşmalarımda senli-benli bir üslup yoktur.
Şimdiye kadar 51 yıllık meslek hayatımda çalışma arkadaşlarımdan hiçbirini savunmak zorunda kalmadım. Bu ilkemi yedi arkadaşım için bozdum. O nedenle rahatsızlık duyduğumu söylemeliyim.
1981'de Cumhuriyet'te yönetim değişti, sorumlu yazıişleri müdürüydüm, ayrıldım, bazı üniversitelerde çalıştım. Tabi 27 Mayıs'ı, 12 Mart'ı, 12 Eylül'ü yaşadım. Darbeler konusunda deneyimliyim. 27 Mayıs'ta Demokrat Parti'li bir vekilin gazetesinde istihbarat şefiydim, hesaplara bloke konduğu için maaş alamıyorduk.
12 Mart'ta Cumhuriyet'in istihbarat şefi, 12 Eylül'de sorumlu yazı işleri müdürüydüm. Askeri darbenin gazeteciliğe verdiği zararları bilirim.
Ben kıdem tazminatını yayın şirketine bağışlayan bir gazeteci olarak karşınızdayım. 1993'te Uğur Mumcu'nun suikasta kurban gitmesinin ardından İlhan abi beni gazeteye yayın danışmanı olarak davet etti, 1994'te Genel Yayın Yönetmeni oldum.
1963'te Cumhuriyet'e geldiğimde yedi yıllık gazeteciydim. Mesai bitiminde arşive iner yeni harflerle başlayan ilk nüshadan beri tüm ekleri okurdum. O nedenle Cumhuriyet’in yayın politikası konusunda kendimi yetkin saydığımı, alçakgönüllülüğü bir kenara bırakarak söylemek isterim.
Savcılık sorgusunda yayın politikasıyla ilgili çok soru soruldu, abilik soruldu, müstear isimle yazı soruldu. "Bana eskiden 'amca' derlerdi, ama sonra unutuldu" dedim.
Ben Yassıada yargılamalarını izleyen gazetecilerden biriyim. Yargılamalardaki müdahalelerin nasıl olduğu hakkında fikrim var.
"Gülen davetlerine çağırdı, gitmedim"
"Ben TGC Başkanı olduğum dönemde Gülen, beni, onursal başkanı olduğu Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı davetlerine altın yazılı davetiyelerle çağırırdı. Hiçbirine katılmadım.
Çünkü Diyanet’in bugün yaptığı açıklamayı, yıllar önce Cumhuriyet’te yazdım. Benim bildiğim İslamiyetle FETÖ'cüler arasındaki farkı ben gördüm, onlar yeni gördü.
"Editoryal bağımsızlık kuraldır"
"Ben Cumhuriyet Genel Yayın Yönetmeni iken Vakıf Yönetimi bana müdahale etmedi, ben de başkan olduğumda yayına müdahale etmedim. Editoryal bağımsızlığı yayın politikası, vakıf senedinde yer alan bir kuraldır.
Gayrı ciddi bilirkişi raporlarına kızıyoruz ama haksızlık etmeyelim, o raporları hazırlayana teşekkür borcum olduğunu düşünüyorum. Yedi sülalemi aramışlar ama yanlış tek kuruş bulmamışlar. Bu önemli değil ama bir durum saptaması.
Bir gazeteci 1000 lira kazanıyorsa 1200-1300 liralık yaşayabilir ama 2500 liralık yaşıyorsa gazeteciliği kaptırmıştır. Ne yazık ki medyamız son dönemde bu tip gazetecilerle karşı karşıyadır.
"İtirafçılıktan mı yararlanıyorlar?"
"Gazeteye para aktarımı 2012'de başladı. Aktarılan paranın büyük çoğunluğu da 2014'te gerçekleşmiş. Bize suç isnat ediliyor da o dönemdeki yöneticiler niye yargılanmıyor? Onlar tanıklık yaptıkları için itirafçılıktan mı yararlanıyor?
Önce Balbay'la başlayayım. Balbay, CHP Genel Başkanlığına aday olduğu için yazılarına ara verildi. Cumhuriyet Vakfı senedinin kuralıdır. Politikacılık bir yere kadar anlaşılır ama bir partinin genel başkanlığı olarak yazı yazması gazetecilik etiğine aykırıdır. Kendisine yazı yazdırılmadığını söyleyen Balbay, Can Dündar ile ilgili gazeteye yazı yazmıştır.
Balbay, 2015 yılındaki adaylığını açıklamasından sonra Vakıf seçimine kadar Vakıf yöneticiliğini de sürdürmüştür.
[Duruşmaya verilen aranın ardından Erinç savunmasına devam etti]
Düzeltme yapmak istiyorum. Yargılanmayan vakıf yöneticileri mensubu ile ilgili toplu değerlendirme yapmıştım "itirafçı" diye. Şükran Soner'in böyle olmadığını hatırladım. Zapta geçirmek istedim.
Mustafa Balbay CHP Genel Başkanlığı adaylığı nedeniyle Vakıf Yönetimine seçilmemiştir. Hem Cumhuriyetin başına hem de bir siyasi parti başkanlığına aday olmanın meslek ilkesiyle bağdaşmadığını düşünüyorum.
"Vakıf seçimleri"
"Vakfın, Cumhuriyet yazarlarını tasfiye ettiği, gazetenin geleneksel politikasını değiştirmekle, Önder Çelik'in seçilmesini sağlamakla suçlanıyorum. Bu, İnan Kıraç'ın ifadesine dayandırılıyor.
Alev Coşkun iddianameye giren yazısında ise Mustafa Pamukoğlu'nun seçilmemesine bağlı olarak kurucusu olduğu Cumhuriyet Vakfı'ndan uzaklaştırıldığını, Vakıf'ın yapısının değiştirilerek Cumhuriyet'in değerlerinden uzaklaştırıldığını öne sürüyor.
Mustafa Balbay'ın cezaevinden gönderdiği oy kabul edilmiştir. İnan Kıraç da yurtdışından zarfla göndermiştir. Bunu önceden bidiğim iddiası yanlıştır. Zarf toplantıda açıldı. İnan Kıraç ile bu konuda hiç görüşmedim.
Seçim sırasında oyun bu şekilde kabul edilip edilemeyeceğine dair tartışmayı ben açtım. İki görüş savunuldu ve kabul edilemeyeceğine karar verildi. Biz Vakıf senedindeki maddeyi bu şekilde yorumladık. Önder Çelik bu şekilde seçildi. Bu Yönetim Kurulu'nun kararıdır, tavsiye ya da yönlendirme olmamıştır. Yıllardan beri Cumhuriyet'in çeşitli kademesinde 36 yıldır çalışırken bunu seçmemizin suç sayılması anlaşılmazdır. Bu seçimlerle ilgili dava açtılar, dava açanlar duruşmada bulunmadılar.
İmzasız ihbar mektubu sonunda, ki Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri'ne gönderilmiş, Genel Sekreterliğin "bu iddiayı inceleyin ve bize haber verin" demesi üzerine leyhimize dönmüştür.
Cumhuriyet'te her görüş yayınlanabilir. Ama Atatürkçü laik görüşte olmamız esastır. Ayrıca haber haberdir.
Pamukoğlu'nun ifadesine gelecek olursak, sadece 2013'e kadar değil, hiçbir zaman FETÖ ile bağlantımız olmadı. Aydınlık gazetesi ile bizim anlayışımız farklıdır. Pamukoğlu, Vatan Partisi'nden Diyarbakır milletvekilliğine aday olmuştur. Anladığımız kadarıyla Pamukoğlu ve arkadaşları Cumhuriyet gazetesini ele geçirme arayışındadır. Aydınlık gazetesinin yayın politikasını uygulamayı amaçlamıştır.
Coşkun ise Vakıf senedinin uygulanmasını kendi istediği zaman savunmuştur. Ayrıca Vakıf’ta kurucu üye diye bir görev bulunmamaktadır. Namık Kemal Boya’nın Cumhuriyet okuru olup olmadığı bile bilinmemektedir. Dikkate alınmamalıdır. Aydınlık gazetesinin okurudur. Bizim gazetemizi bağlamaz. Kendisi Aydınlık grubunun çeşitli kademelerinde görev almıştır. Oyan, kendisinin verdiği bir ilanda Cumhuriyet Gazetesi'ni temsil edemez. Aydınlık grubunun amaçlarına göre hareket etmiştir.
Kaldı ki Ankara CUMOK bize "Gazetecilik Suç Değildir" diyerek destek vermiştir.
Mehmet Faraç Cumhuriyet Vakfı'na seçilmek için CHP sekreterinin elini öpmüştür bir kişidir. Cumhuriyet'te çalışmayan bir kişinin yazısı Cumhuriyet'te yayımlanmaz.
"Ne yayın politikası değişti, ne de Atatürkçüleri tasfiye etti"
"Cumhuriyet'te Atatürk kalmamıştır iddiasına ne yazık ki algı yönetimi sonucu inanlar olmuştur. Cumhuriyet Gazetesi'nin ne yayın politikası değişmiştir, ne de Atatürkçüleri tasfiye etmiştir. Cumhuriyet'in yayın politikası bellidir. Demokrasiyi, insan haklarının evrenselliği savunur. Din, cinsiyet, etnisite ayrımı yapmaz.
Gazete hedef gösteren, kışkırtan yayın yapamaz.
Son olarak şunu söylemek istiyorum. Buradaki arkadaşlarımın tavrından kaynaklı kendileri ile çalışmanın gurur ve mutluluğunu yaşıyorum.
"Balbay'ın hassasiyeti" yazısıyla ilgili Can Dündar'ın köşe yazısını, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği'nden gelen talimatla görüş değiştiren Vakıflar Genel Müdürlüğü raporunu, Cumhuriyet Vakfı Senedini sunuyorum.
Bu davada haklılığımıza dair kimi gazeteler haber yapmaya, kimi gazeteler köşe yazısı yayınlamaya başladı, hatta yandaş medyada da bir çekince söz konusuydu. Bunun tek istisnası Aydınlık'tı. Aydınlık'ta altı yazı var, altı yazar da Cumhuriyet'i suçluyor. Bunların bir kısmı iddianamede tanık." (EA/BK)
* Yargılananlar: Tutuklular: Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu, köşe yazarı Kadri Gürsel, karikatürist Musa Kart, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Önder Çelik, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi avukat Bülent Utku, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi avukat Mustafa Kemal Güngör, köşe yazarı Hakan Kara, Kitap eki Genel Yayın Yönetmeni Turhan Günay, okur temsilcisi Güray Öz, Cumhuriyet Gazetesi İcra Kurulu Başkanı avukat Akın Atalay, muhabir Ahmet Şık, tweet'leri nedeniyle yargılanan tutuklu sanık Ahmet Kemal Aydoğdu. Hakkında adli kontrol kararı verilenler: Cumhuriyet Gazetesi eski yayın yönetmeni ve köşe yazarı Aydın Engin, Cumhuriyet Gazetesi köşe yazarı Hikmet Çetinkaya. Hakkında kısıtlama kararı olmayanlar: Eski muhasebe müdürü Bülent Yener, muhasebe müdürü Günseli Özaltay, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Erinç. Hakkında yakalama kararı olanlar: Cumhuriyet Gazetesieski genel yayın yönetmeni ve köşe yazarı Can Dündar, Cumhuriyet Gazetesi eski çalışanı İlhan Tanır. |