Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat Bölümü birinci sınıf öğrencisi Yusufcan Yıldırım, önce "silahlı eylem planlamaktan" gözaltına alındı, 23 Ocak 2011'de de "Dört ayrı örgüte üye olmak" suçlamasıyla tutuklandı. Halen tutuklu bulunduğu cezaevinden bize mektup yazan Yıldırım, "Hakkımızda delil varsa neden iddianame yok, deliller toplandıysa neden 'Delil karartabilir' denerek tutuklu yargılanıyoruz, delil olarak da yasal kitaplara aldığım notlar gösteriliyor. Dört ayrı örgüte birden nasıl üye olayım, sayısal loto mu oynadılar?" diyor. İşte Yusufcan Yıldırım'ın 16 Ağustos'ta yazdığı mektubu:
Merhaba,
Sizlere bu mektubu Sincan 1 No'lu F Tipi Cezaevinden yazıyorum. Uzun tutukluluk süreleri, tutukluluğun cezaya dönüşmesi gibi konular; gazeteciler, komutanlar veya milletvekilleri olunca sık sık tartışılıyor ama sayımız sürekli arttığından olsa gerek, üniversite öğrencilerinin seslerini duyurması pek kolay olmuyor. Böyle bir durumda benim, bizim haberimizi yaptığınız için öncelikle sizlere teşekkür ederim.
23 Ocak günü tutuklandım. Yani bu mektup sizlerin eline geçtiğinde benim tutukluluk sürem 7 ayı geçmiş olacak. Hatırlarsınız, aralık ve ocak ayı üniversite öğrencilerinin sık sık eylem yaptığı bir dönemdi. Özellikle 15 Aralık ve 5 Ocak'ta ODTÜ'de yaşananlar hatırlanacaktır. Tam da böyle bir dönemde 5 üniversite öğrencisinin Ankara'da tutuklanması "ilginç bir tesadüftü".
Biz tutuklandıktan dört gün sonra ana haber bültenlerine "son dakika haberi" olarak düştük. Özetle, "Üniversiteleri kana bulayacak kaos timi yakalandı!" deniyordu. Bizlere ne savcılıkta ne de tutuklanma talebiyle çıkarıldığımız nöbetçi mahkemede herhangi bir silahla ilgili soru dahi sorulmamasına, böyle bir şeyin lafının bile edilmemesine rağmen; sanki Türk Silahlı Kuvvetleri'nin mühimmat deposunda yakalanmışçasına, bir orduya yetecek sayıda silah görüntüleri ve "kapı kırma" sahneleri eşliğinde verildi haberimiz ve elbette olmazsa olmaz "eli kanlı teröristler" ifadesiyle.
Delil varsa iddianame nerede?
Ne de olsa parkta yürürken bir anda çok sayıda sivil polisin etraflarını sarmasıyla gözaltına alınan, daha sonra gecenin bir yarısı kaldığı eve, yurda örneğin, benim ailemle birlikte yaşadığım eve, kapıyı çalarak girilmesi oldukça sıradan olurdu ve haber değeri taşımazdı; hele bir de ortada bahsi geçen bir "kaos timi" ise. Ama "Ankara Emniyeti'nin Büyük Operasyonu" olarak haberlere çıkan "operasyon" yalnızca bu kadardı. Tabi burada şunu sormak gerekiyor: Madem haberlere bu şekilde çıkartılacak kadar delil var ortada, 7 aydır iddianame nasıl hazırlanmaz? Neden bize her ay "delillerin toplanmamış olması, kaçma şüphesinin olması" gibi sebeplerle tutukluluğun devam kararı alındığı bildirilir? Eğer hala "delil" arıyorlarsa, bu haberler nasıl yapıldı?
Yasal kitaplar delil oldu
Yaşayarak gördüm ki, eğer bir kere eviniz arandıysa; bundan sonra her şey delildir. Örneğin, hakkında hiçbir toplatma kararı olmayan, birçok kitapçıda bulunabilecek yasal dergiler, sokakta, şehir merkezlerinin en işlek yerlerinde dağıtılan bildirilerden sizin evinizde çıktıysa, bunlar "yasadışı silahlı terör örgütü üyeliği" için delildir. Peki, tamamen yasal bir şey, nasıl "yasadışı örgüt üyeliği" için delil olabilir? Sadece bu da değil; örneğin bir kâğıtta isimler ve telefon numaraları yazmışsanız bu bile delil olabilir.
Üst üste gazetecilerin tutuklanması gerçekleştiğinde, gazeteciler "Not defterimize not almaya korkar olduk" diyorlardı; anlaşılan artık tanıdığımız herkesin telefon numarasını da ezberlemek zorunda kalacağız. Aslında bu konuda öyle ilginç şeyler ortaya çıktı ki; karikatürleştirip kitap haline getirilse kimse gerçek olduğuna inanmaz.
İyi ki ders kitaplarını almadılar
İlk hatırladığım Hopa olaylarında tutuklananların delilinin çizgi film olması ya da benim şu an birlikte kaldığım arkadaşımın dosyasında yer alan üyesi olduğu sanat derneğine ait su faturası. "Su faturası" nasıl olur da "yasadışı örgüt üyeliği" için delil olur? Benim karşıma çıkanların en ilginç olanı ise, hatırladığım kadarıyla (çünkü dosyada gizlilik kararı var, bu yüzden 7 ay önce savcılıkta ifade verilirken bana gösterilenler kadarını biliyorum, onların da hatırlayabildiğim kadarını) "Kapitalizm ve Kriz" üzerine bir sayfaya yazılmış notlardı. Bunu ilginç yapan detay benim Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat öğrencisi olmam. Bu da delil olabiliyorsa, sanırım evimde arama yapan polislere ders kitaplarımı almadıkları için teşekkür etmem gerek; görülen o ki onlar da delil olabilirmiş.
"Biz yazalım, ya tutarsa?"
Bize yönelik iddialar ise öyle "ilginç" ki. Her şey bir yana, bir insan aynı anda dört ayrı örgütün üyesi olabilir mi? Böyle bir şey nasıl mümkün olabilir? Ama bizim dosyamızda tam olarak bu var. Gözaltındayken ifadem için küçük bir odaya avukatımla birlikte alındığımda, bilgisayar ekranında iddia kısmında dört ayrı örgüt ismi yazılıp, "Bunlara üye olmak" diye görünce şaşırdım, görevli polis memuruna sordum; "Dört tane örgüt yazmışsınız da, ben hangisine üyeymişim?" diye. Aldığım cevabı hiç unutmuyorum, "İşte, bunlardan biri" demişti bana.
Sanki sayısal loto oynamışlar ya da belki de Nasreddin Hoca misali "Biz yazalım, ya tutarsa?" demişlerdir. O anda, o cevabı duyduğumda gülmüştüm, 3 günlük gözaltı ve ev araması gerginliğinin üstüne iyi bile gelmişti ama o zaman nereden bilebilirdim ki bunun 7 ay ve daha fazlası bir tutukluluğa sebep olabileceğini?
"Teröristler hücrenize gelecek"
Bir de F Tipi'nde yaşadıklarım var elbette. Mektupların kaybolması, çok sayıda mektup yasağı cezası ki artık bunlar açık görüş cezası da oluyor, gibi sıradan uygulamalar... Benim asıl anlatmak istediğim, mayıs ayında üniversiteden iki arkadaşım tutuklanınca, biliyorsunuzdur F Tipi hücreleri 3 kişilik, onların yanına geçmek istedim. Ben bunun için uğraşmaya başladığımda cezaevi idaresi görüşlerden sonra arkadaşlarımın aileleriyle görüşüp; "Sizin çocuklarınızın yanına teröristler geçmeye çalışıyor, bir dilekçe yazın yanlarına kimseyi geçirmeyelim" demeleri oldu.
Cezaevi idaresi bunu hangi yetkiyle neye dayanarak yapıyor, bilemiyorum. Nasıl olur da onların ailelerini de korkutmaya çalışır onu da anlayamıyorum; sadece bir tek soru sormak istiyorum; bu yaşananlardan sonra aslılında benim hakkımda verilecek kararın çoktan verildiğini mi anlamam gerek?
İşte son 7 ayda yaşadıklarım bunlar. Sizlerle de paylaşmak istedim. Hoşçakalın. (YY/AS)
* Yıldırım ile arkadaşlarının yaşadığı hukuki süreçle ilgili haber için tıklayınız.