Gazeteci Cengiz Erdinç 20 yıl kadar önce yazdığı 'Overdose Türkiye' ile uyuşturucunun yaratacağı tahribata dikkat çekmişti. Şimdi kitabın güncellenmiş ikinci baskısı okurlara sunuldu. Uzun yıllardır Türkiye'de uyuşturucu trafiğini ve yarattığı ekonomiyi yakından izleyen Erdinç, o zaman "toplumsal sorun olacağına dikkat çekmiştim, şimdi bütün boyutlarıyla kamuoyunun karşısında" diyor ve ekliyor; Bu işin bir evresi, bundan sonrası kolluk gücünün, yargının üzerinde politikaya doğru uzanması
Overdose Türkiye yirmi yıl sonra güncellenerek yeniden piyasaya çıktı. Kitabı baskıya hazırlarken önemli değişiklikler gözünüze çarptı mı?
Evet, hem daha önceki baskıda 1929-1932 arasında İstanbul’daki eroin fabrikalarının ardındaki organizasyona ilişkin Milletler Cemiyeti belgelerini ekledim. 2004 ve 2024 arasındaki yirmi yılın olayları, organize suçun evrimi ve güçlenmesi, yargıdaki durum, bağımlılığın hızla artması bunlar önemli değişiklikler olarak dikkat çekiciydi. Kitabın 1920’lerden bu güne getirdiği üç ana eksen var, kaçakçılık, bağımlılık ve her iki alandaki devlet politikaları. Yirmi yıl önce uyuşturucunun ağır bir toplumsal sorun olacağına dair işaretlerden söz ediyordum, şimdi bu bütün boyutlarıyla kamuoyunun önünde. Bundan sonrası da pek parlak değil, artan bağımlılık, güçlenen organize suç ve organize suçun siyasete nüfuz etmesi.
Ne demek organize suçun siyasete nüfuz etmesi? Nasıl bir öngörünüz var?
Çete ile mafyayı ayıran şey aslında kamu gücünün olaya dahil olması. Bütün dünyada organize suç, devletin şiddet tekeline rakip oluyor. İşte kolluk gücüyle, asker ve polis gücüyle kurduğu ilişkiler sayesinde yakalanma riskini, cezayı azaltıp suçun maliyetini düşürüyor. Bu işin bir evresi, bundan sonrası kolluk gücünün, yargının üzerinde politikaya doğru uzanması. Organize suçla sağlanan birikim, emlaktan, turizm işletmeciliğinden başlayan yatırımlara dönüştüğünde, kriminal figürler yerelden başlayarak politikada da söz sahibi olma girişimlerinde bulunuyor. Siyasetin şeffaf olmayan finansmanı da bunu kolaylaştırıyor. Operasyonların önemli şüphelileri milletvekili olup dokunulmazlıktan yararlanabiliyor en basitinden.
Narko suçlarda özellikle son on yılda nasıl bir değişim gözleniyor?
Bağımlıların sayısı hızla artıyor, ancak bunu izleyen tedavi kurumları yetersiz. Son veriler 300 bin kişinin kurumlara başvurduğunu gösteriyor ki bunun yarısı ağır uyuşturucuların kullanıcısı, çoğu da gönüllü değil denetimli serbestlik kapsamında. Ayrıca sentetik esrar ve metamfetamin gibi yeni uyuşturucular, önce kaçakçılık verilerinde boy gösteriyor, yakalanan miktarlar giderek artıyor ve bir noktadan sonra şüpheliler içinde ağırlık satıcılardan kullanıcılara doğru değişiyor. Son on yılın ana hatları eroinin gelişmesi, sentetik esrarın yükselmesi ama hepsinden çok daha hızlı biçimde metamfetaminin ücra kasabalara, köylere kadar yayılması. Son birkaç yılın verileri uyuşturucu sorununun artık eroin ve özellikle metamfetamin sorun olduğunu gösteriyor.
Kanalizasyon sularında yapılan tetkiklerden söz ediyorsunuz, nasıl bir tablo çıkıyor karşımıza?
Bu 62 ilin kanalizasyonunun yılda dört kez alınan numunelerle analizine dayanıyor. Sadece bu analizle bakarsak hep büyükşehirlere ait olduğunu zannettiğimiz uyuşturucu tüketiminin Anadolu şehirlerine yayıldığını gösteriyor. Nüfusa oranla yüksek miktarda uyuşturucu tüketilen Isparta, Karaman, Uşak, Çorum, Aydın gibi kentler, ki bu şehirlerde organize suçun da ciddi oranda varlığı gözüküyor. Fakat şunun da altını çizmek lazım, atık su analizi ile ortaya çıkan veriler polisiye rakamlarla, o ile ait yakalama, olay ve şüpheli sayılarıyla birlikte düşünülmeli. Bunun dışında işin sosyolojisine ilişkin araştırmalar da yapılmalı.
Türkiye siyasetine hakim olan muhafazakarlaştırma çabaları narko suçları nasıl etkiliyor?
Net bir ölçümü yok ama alkollü içkilerle ilgili yasakların ve ayrımcı vergi politikalarının bir alternatif olarak uyuşturucuya talep yarattığı söylenebilir. Bunun dışında muhafazakarlığın toplumda değişimle ters orantılı bir eğilim olduğunu düşünürken, uyuşturucu kullanımının temelinde de bu değişimin göç, işsizlik, evsizlik, geleceği ilişkin beklentilerde yaşanan hayal kırıklığı gibi dinamikleri var. Uyuşturucunun Anadolu’da bu ölçüde yayılması muhafazakar politikaların yarattığı iki yüzlülüğün belirmesi olarak da düşünülebilir. Öte taraftan muhafazakarlığın iktidarın dağıttığı kaynaklardan daha fazla pay almanın bir biçimi olması, bununla birlikte gelen zenginliğin uyuşturucu kültürüne evrilen bir yanı olduğunu gösteren çok fazla vaka var.
Narkotik sorunların geleceği için ne söylenebilir?
Sadece Türkiye’de değil bütün dünyada üretim ve bağımlılık artıyor, narkotik ticareti şekillendiren karteller adeta çok uluslu şirketlerin gücüne ve hareket yeteneğine evriliyor. Devlet müdahalesinin tetiklediği şiddet bütün topluma yayılıyor. Uyuşturucuya bağlı ölümler artıyor. Yani bu haliyle narkotik politikaların iflas ettiğini söyleyebiliriz. Türkiye’de 2016 yılından itibaren yapılan kimi yasal düzenlemeler, ulusal planlar ve benzeri uygulamalar da bundan bağımsız değil. Yıllarca “transit ülke” kavramı arkasında görmezlikten gelinen bağımlılık giderek ciddi bir tehdit haline geliyor. Türkiye’de yapılması gereken yasal düzenlemelerin ve buna bağlı kamu politikalarının ciddi ölçüde revize edilmesi, güncellenmesi ve gerçekçi bir perspektife oturması. Bu yapılmadığı sürece uyuşturucu hem yol açtığı bağımlılık ve bunun tahribatıyla, hem de giderek gelişen organize suçun motoru olarak toplumun karşısına dikilmeye devam edecek.
(Mİ)