Ankara’da Umut Göktuğ Söyler’in eşcinsel olması nedeniyle ailesi tarafından kaçırılması ve kaçıran aile fertlerinin albay ve polis olması, aklımıza Aile Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın asker ve polislere verdiği, medyada bolca yer bulan “toplumsal cinsiyet eğitimlerini” getirdi.
Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu Proje Koordinatörü Meltem Ağduk’la eğitimlerin içeriğini ve ne kadar işe yaradığını konuştuk.
Ağduk, eğitimlerin odağının toplumsal cinsiyet eğitiminden ziyade, kadına şiddetle ilgili farkındalık çalışmaları olduğunu söylerken, emniyetin içinde bunu sürdürecek kararlılık olmadıkça benzer hikayelerle karşılaşmaya devam edeceğimizi ifade etti.
“Bunu aslında toplumsal cinsiyet eğitimleri değil, aile içi şiddet konusunda farkındalık çalışmaları olarak adlandırmak daha doğru olur. Eğitimlerin odağı kadına şiddetle mücadele. Tabi aile içi şiddetten bahsederken, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini anlatmak, toplumsal cinsiyetin nasıl bir nosyon olduğunu ortaya koymak gerekiyor.
“Son on yılım kamu görevlileriyle çalışarak geçti. Bu sırada aslında bir zihniyetle mücadele ediyoruz. Ataerkil sistem dediğimiz şey, yüzyıllardır bütün ideolojilerin, dinlerin, düşünce sistemlerinin içine sızmış durumda. Her kalıbın içine giriyor ve o kalıbın şeklini alıyor.
“2005-2011 yılları arasında polislerle çalışmaya başladığımızda 270 eğitici yetiştirdik. Onlar da 15-50 bin polisle birer günlük çalışmalar yaptılar. Ama her sene 10 bin yeni polis geliyor teşkilata. Bu sayı, emekli olanlardan daha yüksek. Yani sürekli bir çoğalma söz konusu ve bizim yaptığımız şeyler, biz ne kadar çabalasak da, kurumlar bunu içselleştirmediği için süreklilik sağlanmıyor.”
“Toplumsal cinsiyet algısı bir eğitimle değişmiyor”
Ağduk, meslek edinmiş yaşta insanların aile, okul ve medya aracılığıyla çocukluktan beri oluşan toplumsal cinsiyet algısını değiştirmenin zorluğuna değindi.
“Bir kişi polis olduğunda en azından 20 küsur yaşında oluyor ve toplumsal cinsiyet algısı sağlamlaşmış oluyor . Genel eğitim sisteminde farklılık olmadıktan sonra, bir büyücünün sopasını sallayıp her şeyi değiştirmesi gibi bir şey söz konusu değil.
“6-12. sınıf arasında çocukların toplumsal cinsiyet algısı üzerine yapılan araştırmanın sonucunda 11-12 yaşında toplumsal cinsiyet algısının çok da sarsılamaz şekilde sabitlendiğini, oğlan çocuklarının gittikçe muhafazakarlaştığını, kız çocuklarının ise kendi konumlarını içselleştirdiğini gördük.
“Biz de hakim olmuş, polis olmuş adamlara, genellikle adamlar oluyor, gidip ‘Şimdiye kadar bildiklerinizden farklı bir hikaye anlatacağız size’ diyoruz. Anlattıklarımız sonucunda da büyük bir rezistansla karşılaşıyoruz.”
“Konu LGBT’ler olunca direnç on katına çıkıyor”
Peki bu eğitimlerde LGBT’lerden, heteroseksüel olmayan cinsel yönelimler de olduğundan bahsediliyor mu? Ağduk yanıtlıyor:
“Şimdiye kadar bir eğitim çalışması dışında LGBT’lere dair ayrıntılı bir şey konuşulmadı. Toplumsal cinsiyet anlatırken çeşitli cinsel yönelimleri anlatmamak garip tabi ki. Ama kadın meselesinde bile öyle bir dirençle karşılaşıyoruz ki, söz LGBT’lere gelince bu direnç on katına çıkıyor.
“Ama jandarma eğitiminde, eğitime katılanlar LGBT konusunu kendileri gündeme getirdi. ‘Siz sadece kadın-erkek ayrımı yapıyorsunuz ama diğer cinsel yönelimleri, transları, eşcinselleri de konuşmamız gerekmez mi’ dite sordular. Bu benim için çok sevindiriciydi. Konuyu detaylı bir şekilde konuşma fırsatı bulduk.”
Ağduk, her şeye rağmen farkındalık çalışmalarının olumlu sonuçları da olduğunu söylüyor.
“Bardağa dolu tarafından da bakmak lazım. 2000’ler öncesinden biraz daha faklı bir yapı söz konusu. Evet, karakollarda hala ayrımcı tavırlarla karşılaşılabiliyor, ancak bu eskiden yüzde 100 ise, şimdilerde yüzde 60’larda çıkıyor karşımıza.” (ÇT)