Oran, Avrupa Birliği (AB) ve Kıbrıs politikaları nedeniyle son zamanlarda milliyetçi yönelimin yükseldiğini söylerken sosyal psikolog Melek Göregenli, milliyetçiliğin artmadığını ama görünür hale geldiğini belirtti.
"Bence yaşanan sırdan bir suç; olayın kalkışmaya dönmesi ise Türk toplumunun yapısından kaynaklanıyor" diyen Göregenli'ye göre Kürt siyasetçiler olumlu ve milliyetçilikten uzak bir politika izliyor.
Yazar Tanıl Bora ise "'Zır' milliyetçi tarih ve toplum görüşünün, güç tapıncının bereketli toprakları üzerindeyiz" diyerek yaşananların "olağanüstü" olmadığını vurguluyor.
Oran: "İki milliyetçilik karşı karşıya"
Türkiye'de ırkçı tonları olan bir milliyetçilik yöneliminin aylardır tırmandırıldığını kaydeden Oran, şu örnekleri veriyor:
"Son zamanlarda sayısı artan Sabetaycılık hakkında yazılan romanlara bakın. Yargıtay'ın 312. maddeyi 163. madde gibi yorumlaması; Anayasa Mahkemesi'nin yabancılara toprak satışını, üstelik buna ilişkin bir madde bile bulamayarak iptal edişi; 85 yıl önce Şehzadebaşı Karakolu'na yapılan baskının çok uzun yıllar sonra, bu yıl 16 Mart'ta 1. Ordu Komutanı Org. Hurşit Tolon'un da aralarında bulunduğu askeri ve sivil erkanca anılması ve burada yapılan konuşmalar tesadüfi değil".
Oran'a göre, yükselen milliyetçi yönelimin temelinde Avrupa Birliği (AB) kaynaklı "yukarıdan demokratikleştirme" ve "dayatılan" Kıbrıs politikası gibi "dış" gelişmelere verilen tepki yatıyor.:
"Halk arasında değil belki ama, okumuş yazmış kesimler arasında bu tepki çok belirleyici. Ancak Genelkurmay söylemini 'sözde vatandaş', 'vatan haini' gibi kavramlar üzerinden sürdürmeye devam edecek olursa, yönelim tehlikeli bir hal alabilir".
Oran sadece Türk milliyetçilerinin değil, Kürt milliyetçilerinin de "tahrik politikası güttüğünü anlatıyor. Abdullah Öcalan'ın Anayasa Hukuku'na "katkı" niteliğindeki "devletsiz konfederasyon" önerisini de bu bağlamda değerlendiren Baskın Oran'a göre, bütün bu yaşananlar AB destekli "yukarıdan" ve "çok hızlı" demokratikleşme uygulamalarına gösterilen reaksiyon.
Mustafa Kemal Atatürk döneminde de benzer tepkiler gösterildiğini hatırlatan Prof. Oran, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) tarafından gözden çıkarılan Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) sürece müdahale olanağının sınırlı olduğu kanısında:
"Başı zaten istifalarla dertte olan AKP'yi bütün bu yaşananlar iyiden iyiye zayıflatıyor. Bırakın olanların önüne geçmeyi, ortaya çıkan ağır milliyetçilik havasından onlar da etkileniyor. AİHM'den Öcalan'ın yeniden yargılanması kararının çıkması durumunda daha da güç duruma düşecekleri için şimdiden önlem arama çabası içindeler".
Oran, DEHAP'tan gelen "barış ve demokrasi vurgulu" açıklamayı ise, "Normali, olması gerekeni bu" şeklinde değerlendiriyor.
Bora: "Güce dayanmanın normalleştiği yerde"
Milliyetçi bir tarih ve toplum geleneğine sahip Türkiye'de, yaşanan bu minval krizler "olağandışı" değil aslında.
Kangren haline gelmiş sorunların hemen her kendini gösterişinde iç dinamiklerle çözümlenemeyen hemen her alanda "gücünü denemek isteyen" taraflar mindere çıkıyor.
Gazeteci yazar Tanıl Bora da, geçtiğimiz Cuma günü Birgün gazetesinde yazdığı yazısında, Hitler'in "Kavgam" kitabından yola çıkarak, "Türk tipi milliyetçilik"i değerlendiriyor:
"Anti-semitizmin, 'zır' milliyetçi tarih ve toplum görüşünün, güç tapıncının bereketli toprakları üzerindeyiz. Bu topraktan beslenenlerin Kavgam'a da ilgi gösterebileceğini kestirebiliriz. Bu durumu, 'normal ama tehlikeli' kaydıyla, anlayışla karşılayanlar çok. Ümit Özdağ Akşam'da nasıl diyor: 'Arkadan hançerlendiklerini düşünen iyi Türkler, Hitler'i okuyorlar'. Böyle bakanlar, çareyi, Kavgam'ın hitap ettiği heveslerin 'normal' Türk milliyetçiliğiyle tatmininde görüyorlar.
Korkunç, evet, basbayağı korkunç olan, demin 'belki de en önemlisi' diye değindiğim noktadır: Kavgam'ı okuyan, bir 'insanlık' ortak paydasından, ahlâkî mülahazalardan tamamen kopmuş, çıplak bir güç mantığına dikiyordur gözlerini. Kavgam'ın müstehcen yayın addedilmekten çıktığı, 'ilginç' bulunduğu, 'fikir' olarak okunduğu bir zaman ve zemin, başka her şey bir yana, 'insanlığa karşı suç' mefhumunun hiçbir hükmünün kalmadığını; dahasını söylemeli, 'iyi insan olma' terbiyesinin aşındığını haber verir".
Göregenli: "Milliyetçilik görünür hale geldi"
Türkiye coğrafyasının "özgül" yapısı konusunda sosyal psikolog Melek Göregenli'nin de soruları ve "sorunları" var:
"Türkiye'de milliyetçilik eğilimi arttı mı emin değilim, ama daha görünür bir hale geldiğini söylemek lazım. Çünkü bu coğrafyada milliyetçiliği besleyen sosyal psikolojik yapılar son derece egemen. Bunlardan biri 'otorite'ye bağımlılık ya da 'otoriterlik'te kendini gösteren geleneksel anlayış. 'Sosyal üstünlük' dediğimiz, genel olarak insanların ve grupların eşit olmadığı, eşitsizliklerin doğal olduğu anlayışı ve ataerkil cinsiyetçi yaklaşım bu yapıları besliyor".
Göregenli, Türkiye'nin sahip olduğu bu geleneksel yapının üzerinde yaklaşık 10 yıldır iki temel yeniliğin yükseldiğini kaydediyor:
* AB'ye giriş tartışmalarında, Avrupa'nın bir üst güç olarak, öğretmen rolü verilerek tartışılması. Türkiye'nin ise söz dinleyen, verilen ödevler doğrultusunda kendini düzeltmek zorunda kalan bir toplum olarak kurgulanması.
* Ermeni ve Kürt sorununun toplumun kendi dinamikleriyle, kendisiyle yüzleşme yoluyla çözülmesi konusunda yaşanan başarısızlık nedeniyle her iki sorunun da birer "dış tehdit" haline gelmesi.
Kendi içine kapalı, dışarıyla bağlantıları kesmek üzerine kurulu "Türkiye milliyetçiliği"nin siyasi iradeyi kaybetmesi ya da böyle yorumlaması halinde "komplo teorileri"ne çok yatkın bir hale geldiğini belirten Güregenli, "Ben bayrak yakma olayını bir provokasyon olarak değil, çok sıradan, çok küçük bir grubun işlediği basit bir suç olarak nitelendiriyorum. Böyle bir olayı bir kalkışma haline getirmekse Türk toplumunun yapısından kaynaklanıyor" diyor.
Türkiye'nin AB ile ilişkilerin biçimsel olarak iyi gidiyor gibi göründüğünü, ancak zihniyette bir değişiklik olmadığını kaydeden Göregenli'nin önerisi şu:
"'Biz' söyleminden vazgeçmek lazım. Türkiye zihniyet açısından da; milli, dinsel kimlikler, coğrafya açısından sınırlarını aşmalı. AB'yi tartışırken üsttekiler, alttakiler diye tartışılmamalı. Zira, bu bir demokratik değişim süreci. Yeni 'vatan hainleri' yaratmak, 'sözde vatandaş' gibi tanımlamalar kullanmak bu değişim sürecini sekteye uğratır".
"DEHAP'ın bakışı olumlu"
DEHAP'ın açıklamasını çok olumlu bulduğunu söyleyen Göregenli, Kürt kimliğine dayalı siyasetin giderek milliyetçilikten uzak bir seyir izlediği kanısında.
Güregenli, iki toplumun barış içinde bir arada yaşamasına vurgu yapılmasını önemsediğini, Kürt siyasetçilerin açılımının önünü kesmemek gerektiğini söylüyor:
"Korkularla bir toplumu yönetmek kolaydır. ABD'de de Bush yönetimini uyguladığı bir politika bu. Ancak Türkiye'de halkın başka bir gündemi var. Bu olaya ilişkin yorumlar, olayın kendisinden büyük bir hale gelmesine engel olmak gerekir".(AK/EÜ)