Prof. Baskın Oran, Türkiye'de "azınlık" kavramının "ya bölücü ya gayri Müslim" olarak anlaşıldığını ve bu tanımlamanın yanlış bir anlayışı ifade ettiğini söyledi.
Prof. Dr. Baskın Oran, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (SBF) bünyesinde faaliyet gösteren İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezi (İHM) etkinlikleri çerçevesinde 1. Aralık'ta düzenlenen "İHDK Azınlık Hakları ve Kültürel Haklar" başlıklı seminerde konuştu.
"Bir yaraya dokunduk bin ah işittik"
SBF öğrencilerinin ve davetlilerin geniş katılımı ile Aziz Köklü Konferans salonunda düzenlenen seminer, oturum başkanı ve İnsan Hakları Merkezi Müdürü Prof. Dr. Gencay Şaylan'ın açılış ve tanıtım konuşması ile başladı.
Şaylan, İHM'nin tarihçesini ve faaliyetlerini aktardıktan sonra sözü Prof Dr. Baskın Oran'a verdi.
Oran, raporun öyküsünü aktarmaya "Bir yaraya dokunduk bin ah işittik" sözleri ile başladı. BİHDK'nın kuruluşunu, üyelik yapısını ve işlevlerini aktardıktan sonra kamuoyunun yakından takip ettiği rapor ve gelen eleştiriler hakkında katılımcıları bilgilendirdi.
Rapor çerçevesinde, kurula ve raporu hazırlayanlara yönelen eleştirilerden ve üstü kapalı tehditlerden kısaca bahseden Oran, raporun eleştirisi verilen bir basın toplantısında dikkatleri çeken "Bizim sesimizi duymazlar ise, kurşunun sesini duyarlar" şeklindeki sözleri ve bir Milletvekilinin meclis oturumunda gündem dışı söz alarak, "Azınlık arayanlar analarına, babalarının kim olduğunu sorsunlar" biçiminde ağır hakaretlerini dinleyicilere aktardı.
Raporu hazırlarken amaçlarının, "Türkiye'nin bir fotoğrafını çekmek" olduğunu belirten Baskın Oran, raporun hazırlanma kriterlerinin "bilimsel gerçekler ve Türkiye gerçekleri" olduğunu aktardı.
Hükümet geri çekildi
Daha önce hazırlanan raporlarda, raporları ısmarlayan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) ve Türkiye Sanayi ve İşadamları Derneği ( TÜSİAD) gibi kurumların, raporlarına gelen eleştiriler sonucunda geri çekildiklerini, İHDK raporunda da hükümetin benzer bir tutum içinde olduğunu belirten Baskın Oran, Azınlıklar ve Kültürel Haklar Raporunun kurula ısmarlanan bir rapor olmadığını, kurulun "görevi gereği ve yetkileri çerçevesinde, re'sen" raporu hazırladığını belirtti.
Prof. Oran "Azınlık Hakları ve Kültürel Haklar" Raporuna yönelen eleştirileri 5 grupta değerlendirdi:
* Usul hakkında eleştirilerin haksız olduğunu, oylamanın geçerli olduğunu belirtti.
* Sevr Antlaşmasının gündeme getirildiğini hatırlatan Baskın Oran, raporun aslen Lozan Antlaşmasının tam anlamıyla uygulanması yönünde görüş bildirdiğini, Lozan Antlaşmasının 39. maddesinin 4. paragrafında tanımlanan ana dilde konuşma hakkının yıllarca engellendiğini aktardı.
* Bu engellerin kalkmasının Türkiye'yi bölünmesi ile değil aksine bütünleşmesi ile sonuçlanacağı görüşünü dile getiren Prof. Oran, raporun Türkiyeli olmak kavramı ile bütünleştirici bir bakış açısının olduğunu aktardı.
* Türkiyeli kavramının Kurtuluş Savaşı öncesinde Mustafa Kemal Atatürk tarafında da sıklıkla kullanıldığını belirten Baskın Oran, "Türkiyeli" kavramının günümüzde bütünleştirici bir tanımlama olarak kullanılabilecek en uygun kavram olduğunu belirtti.
* Asli unsur tartışmaları çerçevesinde Oran, asli unsur tanımlamasının, tali unsurlarının varlığının da kabulü olacağını aktardıktan sonra 70 milyon Türkiyelinin asli unsur olarak tanımlanması gerektiği görüşünü aktardı.
Alt kültürlerin ve azınlıkların tanınması
Azınlık kavramının tanımını "Çoğunluktan farklı olan ve bu farklılığını kişiliğinin vazgeçilmez bir unsuru olarak sayan, çoğunluk olmayan" olarak aktaran Baskın Oran, Türkiye'de kavramın "ya bölücü ya gayri Müslim" olarak anlaşıldığını aktardı ve bu tanımlamanın yanlış bir tanımlama olduğunu belirtti.
81 yıllık cumhuriyetin simgelerinde değişiklik yapmanın anlamsız ve yanlış olacağını belirten Oran, alt-kültürlerin ve azınlıkların tanınmasının, kültürel özgürlüklerin, insan haklarının güvence altına alınmasının devleti güçlendireceğini belirtti.
Günümüzde de devam eden ırk temelli, ayrımcı Yargıtay kararlarından ve uygulamalardan örnekler veren Baskın Oran, bu tür ayrımcılıklara son verilmesinin üniter devlet yapısını güçlendireceğini ve devlete güveni arttıracağını belirtti. (ÖES/YS)