Bundan bir yıl önce Web site'ımı açtım. Meclisin Websitesine benim Websitemin adresini koydurmaya o zamanın meclis başkanını ikna edebilmek için bir altı ay mücadele verdim. Anlatabilmek çok zor oldu. Tabii bir kısım milletvekilinin bu teknolojilere yetişebilmesi çok kolay değil. O nedenle sayın Akbulut'un bu tavrını da normal karşılıyorum. Ondan sonra biz çoğalmaya başladık, dört milletvekili olduk. Sonra sekiz oldu, derken 12.
Demek milletvekili şu odanın dışında, başka iletişim araçlarıyla, üstelik çok pratik bir biçimde iletişim kurabiliyor. Hergün 200 - 250 cıvarında mail alıyorum. Websitem de işliyor. Sanal meclis bölümü doldu, silindi, şimdi yenisi açıldı. Bunların çoğu, bir başlık altında mesela 200 küsur yazışma, başörtüsüyle ilgili. Kızanlar vardı, bağıranlar vardı, değişik yorumlar getirenler vardı. Onunla ilgili belli bir noktada uzlaştık. İsteyen istediğini giyer, ama devlet mekanizmalarının içinde bu olmamalı sonucunda uzlaştık.
Bir de şu var. Parlamentomuzun çatısı altında, bu yoğun atmosferde bizim yararlanabileceğimiz, bir tek kütüphanemiz var . Bir milletvekilinin bir sekreteri var, bir de danışmanı var. Böyle bir, her konuyu bilen danışmanlar ordusuyla çalışmanız mümkün değil . Günde 10 bin kişi giriyor meclise. Ve ben taşra milletvekili olduğum için, üstelik de böyle dört ilin tek milletvekili olduğum için, otobüse binen Ankara'ya gelip çözümü burada aramayı yeğliyor. O nedenle, insanlarla görüşmek o kadar çok vaktimi alıyor ki, bu tür belli, konsantre olacağım konularda çok eğitilmiş, bu işin eksperi insanları çalıştırabilmem, onlardan bilgi alabilmem, araştırma yapabilmem hemen hemen imkânsız oluyor. İnternet, o ortamda bana çok yararlı oluyor. Konuyu atıyorsunuz gruplara, tartışmaya başlıyorsunuz ve iki - üç gün içinde yüzlerce, bazen binlerce katılımla, araştırılmış, bazen de araştırılmamış, onları da kendi birikiminizle eleyebiliyorsunuz, çok güzel bir havuz ortaya çıkıyor.
Hangi gruplara üyesiniz?
Mesela İnternet ve Hukuk grubu, kadın grupları , e-Meclis . Sürekli yazışıyoruz. Bizden cevap biraz az gidiyor oraya. Ama az gitmesinde de yarar var. Yüz yüze görmediğiniz insanlarla, ki onlar takma ad kullanabiliyorlar, ama bizim kişiliğimiz, adımız, her şeyimiz belli . O nedenle çok fazla detay tartışmaya girmek çok doğru olmuyor . Yakışmayan ortamlar doğabiliyor. Hakikaten incindiğimiz ortamlar olabiliyor. Çok ağır sözler edilebiliyor. O nedenle soruyu ortaya attıktan sonra izlemek ve beynin süzgecinizden geçirip ortaya bir şey çıkartmanız son derece yararlı. Mesela öyle bir savaş kazandık biz bir tanesinde. Avusturya'dan aldığım bir mail benim çok dikkatimi çekti. Biliyorsunuz Avrupa Birliği'nin Euro'ya geçişinde Türkiye'de de Aralık sonuna kadar geçmek durumundaydık. Biliyordum ki yastık altında milyonlarca markımız vardı. Bu markları da Euro'ya geçişte muhakkak sisteme kazandırmak gerekiyordu. Merkez Bankası'yla görüştüm, Hazine'yle görüştüm. Onlar da çok iyi bir fikir olduğunu söylediler bunun. Hazine'yi Euro borçlanmaya ikna ettik. Hazine Euro borçlanacak deyince bankalar Euro'yu hesaplarında tutmak için, cebindeki Mark'ını bozduran adamdan masraf almayıp, "üstelik burada 30 gün tutarsan ben sana şu kadar da üstüne veririm" demeye başladılar. Mecliste genel kurulda bu konuda bir konuşma yaptım. İlgili merciler ilgilendiler.
İnternet'ten nasıl yararlandınız bu konuda?
Bana bu bilgiler Avusturyalı bir bankacıdan geldi. Yani Türkiye'de 80 milyar mark var; bunun şu kadarı resmi, şu kadarı yastık altında. Bunu sisteme kazandıracak tedbirler alabilmek gerekir diye bir öneri gibi.. Ve ben yeni siyasetçi, eski bir iş kadını olarak, daha çok ekonomik ağırlıklı, yani bir lira daha nasıl kazanır bu ülke diye kendimi konsantre eden bir insanım. O nedenle çok hoşuma gitti ve böyle bir olay kazanıldı. Yani size somut bir örneğini veriyorum. Hâlâ iyi niyetini muhafaza eden bir milletvekiliyseniz, ki günde 200 kişiyle görüştükten sonra, çok üzgünüm ama iyi niyetinizi pek muhafaza edemiyorsunuz , çünkü sinirleriniz dayanmıyor.
Ama İnternet teknolojileri öyle değil. Evinizde pijamanızla oturduğunuz, artık "relax" olduğunuz bir dönemde "mail'lerinizi" kontrol ediyorsunuz, size çeşitli sorunlarını getiriyorlar. İki cümlede hemen cevap veriyorsunuz. Saniyede karşı tarafa gönderiyorsunuz. İşin bir başka boyutu da şu. Kendilerini gizleyebilecek olanaklar olduğu için bu insanlarda, hiç korkmadan, çekinmeden, açıkça ve çok net cümlelerle meramlarını ifade edebiliyorlar . Halbuki şuraya giriş çıkış, gördünüz siz, ne kadar zordur, çilelidir. Polisler vardır, bir saygınlık ortamı vardır, ağırdır atmosfer. "Sayın milletvekilim"siz konuşulmaz. Ama orada biz "abla" şeklinde de konuşuyoruz, "kardeşim" şeklinde de konuşuyoruz. Yani insan olduğunu hissediyor insanlar . Bu çok önemli. Sivil toplum örgütlerinin, demokrasiye katkıları açısından, meydanlarda yürüyüşler yerine, biliyorsunuz mail bombardımanları, gruplar oluşturma, yasa tasarısı önerileri gibi, 550 milletvekiline anında geçebilecek bu olanaklar var. Yani ben bu teknolojilerin o nedenle hastasıyım, kullanıcısıyım , ve birtakım problemlerin çözümlenmesinde de, çünkü şu anda kanunumuz yok, hukuksal altyapı boşluğu var, onlarla bire bir ilişkide olarak destekçisiyim .
Bu hukuksal altyapı konusunda ne düşünüyorsunuz? Satanizm konusunda bir araştırma önergesi verildi mecliste.. Işılay Saygın'ın porno sitelerle ilgili bir kanun teklifi var. Bunlar daha çok kısıtlamaya yönelik girişimler.
Şimdi bizde vur deyince öldür mantığı vardır. Maalesef Türkiye'de kontrol edemiyorsan yasakla mantığı vardır . Bu, askeri sistemlerden, demokrasinin beş - altı kez kesintiye uğramasından filan kaynaklanan bir alışkanlık haline dönmüştür. Bu mantığın devam etmesini istemiyorum. İletişim araçları, insanların ufkunu açan, boyutlarını genişleten şeylerdir. Bu, bana kalırsa giderek bir kültür haline dönüşecek. Siz bir gruba üyesiniz. Grupta biri, uygunsuz, abuk sabuk şeyler yapıyor. Onu gruptan atarsınız, bu kadar basit.
Öz denetim?
Tabii, kendi kendini kontrol, otokontrol sistemi. Bu zaten gelişmekte. Gruplar buna izin vermemekteler. Artık öyle geyik muhabbetleri hadisesi yok . İnsanlar bir şeyler üretmeye çalışıyorlar. O nedenle yasaklama mantığını, bu sistemi kullanmayan insanlar oluşlarına yorumluyorum açıkçası. Hanımefendinin de böyle bir teknolojiyle çok yakın ilgisi yok. Ama, porno siteleri, özellikle çocuk pornosu, Amerika'da da, Avrupa'da da çok bela biliyorsunuz.
Ama Işılay hanımın teklifinde, "cinsi arzuları tahrik ve istismar eden nitelikte genel ahlâka aykırı" gibi genel tabirler var. Mesela bacak bacak üstüne atmış bir kadın da o tanıma giriyor...
Tabii muğlak şeyler bunlar. Self regülasyon. Sistem kendini oturtur ve oturttukça da... Zaten bu işin kanunu daha dünyada çok iyi gelişmedi. Amerika'da da yapılamıyor, Avrupa'da da yapılamıyor. O kadar uçsuz bucaksız bir dünya ki bu bilişim teknolojileri.
Bu arada mevcut kanunlarımız da var. Bunlar başlangıçta yeterli olur mu sizce?
Ufak bir iki eklemelerle sistemin rayına oturmasını gözetlemek lazım. Ve sistemde aksaklıklar oldukça, akıl ve mantık yoluyla yeni formüller aramak lazım . Yani heyecan ve kızgınlık yoluyla değil. Yasaklama yoluyla değil.
İlgili birimlerin çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Geçen sene RTÜK Kanunu'na İnternet'i basın kanununa havale eden bir maddenin eklenmesi gündeme geldiğinde, gerek Bilgi Teknoloji Grubu, gerekse İnternet Kurulu, "Bize bu konuda damışan olmadı" demişlerdi.
Bunlar yanlış bilgiler. Burada, Ankara'da, Milli Kütüphane'de bir toplantı yaptık. Sayın Akgül de oradaydı, sivil toplum örgütleri de oradaydı, Türkiye Bilişim Vakfı da oradaydı, üniversitelerin öğretim üyeleri de oradaydı. Hepsi oradaydı. Bu yasanın o maddesini görüştük ve neler yapıp neler yapamayacağımızı tartıştık. Bunlar konuşuldu, konuşuluyor. Bir takım bir şeyler de basın önünde konuşulamıyor açıkçası . Basın, sizin ağzınızdan çıkan sözlerin anlamını çok önemsemiyor. Rating alabilecek, içindeki bir kelimeyi, cımbızla çekip başlık yapabiliyor.
e-devlet'e geçişte, Bilgi Teknoloji grubunun, İnternet Kurulu'nun çalışmalarının, bunların mecliste koordinasyonunun yeterli olduğu kanısında mısınız?
Hayır değilim . Ama hiç olmamasından çok daha iyidir. Ziya hoca {Ziya Aktaş} bu konuda elinden geleni yapıyor. Bir resmi kurum statüsü olmadığı için, yani bir komisyon değil, yaptırımı yok. Gönüllü milletvekillerinden oluşmuş bir grup. İç tüzük değişikliklerinin içine aldık, resmileştirmek için. Şu anda biraz gönülsüz ve zoraki gidiyor.
İç tüzük değişikliğinin geride kalması gündemle mi ilgili?
Tabii. Yani, sırada bekleyen binlerce kanun var. 12 yıldır çalışmadı bu meclis. Biz halen, Başbakan Süleyman Demirel imzalı kanunları çıkartıyoruz.
Bazıları da çok hızlı çıkarılıyor.
Bazıları da çok hızlı çıkarılıyor. Acil olan, Türkiye'nin gelecek çıkarlarına uygun olan şeyler de önceliğe alınabiliyor tabii ki. Bu, Bakanlar Kurulu'nun inisiyatifiyle ilgili olan bir şey. Sonuç olarak resmi bir statüye kavuştuğu anda, ki iç tüzükte iki tane kurul konuldu. Bir tanesi bu kuruldur, bir tanesi kadın erkek eşitliği izleme kuruludur. İkisi de şu anda işlevsiz. Mecburuz, içtüzük değişikliğinin onaylanmasını beklemeye.
Bu konuda DSP'nin öncülüğü söz konusu olabilir mi?
Öncünün öncüsü olmaz. Ziya Aktaş hocanın başkanlığında böyle bir kurul var. Bu kurulu işletmek, yaptırım gücünü artırabilmek lazım. Onun için de ayrı bir öncülük yapmak bence çok doğru bir fikir değil. Ayrıca, dediğim gibi, dört ile bakmak çok kolay değil. Bir de konsantre olduğum çok acil konular var. Önemli konular var. Onları halletmeye çalışıyorum. Bunların çoğu da yurtdışıyla ilgili.
Orada parti liderliğinin inisiyatifi önemli. Bülent beyin bilgisayar kullanmaması bile bir gösterge .
Yalnız, kullanıp kullanmamanın çok önemli olduğunu düşünmüyorum. Sayın özal da 60 yaşından sonra öğrendi.
Bir şekilde öğrendi ama.
Sayın başbakanın, başbakanlık koordinasyonunda böyle bir kurulu toparlaması ve böyle bir talimat vermesi bence başbakanlık görevinin ve öngörüşlülüğünün en önemli noktalarından biridir. Ayrıca sayın başbakanla bu konuyu birkaç defa yüz yüze konuşma olanağı da buldum, çay partisinde sayın hanımefendinin.
Ne zamandır bilgisayar kullanıyorsunuz?
O çok komik tabii. Ben yeni kullanıyorum . Benim zamanımda, üniversitede okuduğum dönemde, ODTÜ'de bir tek bilgisayar vardı. O da biliyorsunuz, bu oda büyüklüğünde, delikli kartlarla filan yapılan bir sistemdi. Ben bilgisayarı akıllı daktilo olarak kullanmaya başladım açıkçası. Sonra chat falan gibi birtakım hadiseler girdi. Sonra işte İnternet.. Giderek gelişti. Ama ben çok iyi bir bilgisayar kullanıcısı değilim. İnternet'i özellikle kaynak olarak kullanmayı seviyorum . Çok sörf yapıyorum. Aldığım bilgileri kendi parti politikalarımızın ve kişisel politikalarımızın çıkarında da kullanabiliyorum. Size komik bir şey söyleyeceğim yalnız. Hep eleştiriliyoruz ya Türkiye olarak. İşte milletvekilleri kullanmıyor, etmiyor falan gibi.. Bu 11 Eylül hadisesinde şöyle bir olay yaşadım. Bunu Amerikan büyükelçisine de söyledim, çok utandı . Tüm kadın senatörlere, milletvekillerine çok sıcak bir ifadeyle, " Dear sisters" diye başlayan üzüntü mesajları hazırladım ve hepsine mail'ledim . Bana cevaplar gelmeye başladı. Hiç cevapsız olmadı, cevaplar geldi, ama çok büyük bir bölümünden - iki - üç kişiden sadece bire bir cevap geldi - aynen şu tür cevaplar geldi: " Sayın bayan Saray, siz, anladığımız kadarıyla New York eyaletinin falanca caddesinin dışında yaşamaktasınız. Benim yetki sınırlarım falanca caddeye kadardır."
Otomatik mesaj...
Evet, otomatik mesaja bağlamışlar. "O nedenle falanca milletvekiliyle temasta olun. Ama ben yine de sizin hizmetinizde olmaya devam edeceğim..." falan gibi mesajlar. Yani, teknolojinin beşiği olduğunu düşündüğümüz Amerika'nın senatosunda ve parlamentosunda milletvekilleri otomatik mesajla. Bu büyük bir gaf aslına bakarsanız. Bir tek kimden cevap geldi, biliyor musunuz? Hillary Clinton 'dan. O da zannediyorum çok yeni milletvekili olduğu için çok hevesli. Veya bir ekibi var. O ekip inceliyor. Amerikan büyükelçisine de söyledim geçenlerde bir toplantıda. Kültür Bakanlığı'nın himayesinde çok güzel bir toplantı oldu. İnternet ve hukuk boyutu konuşuldu. Uluslararası bir toplantıydı. Orada Amerikan büyükelçiliğinden de bayağı bir katılım vardı. Ve birazcık da kinayeli bir biçimde, "e-devlet'te de gecikiyorsunuz" gibi bir cümle sarfedildi bana. Ben bunu anlattım kendilerine. Yani e-devlet'e çok önceden geçmiş olan ülkelerin geçmesinin çok önemli olmadığını, onu kullanmanın, doğru yerde kullanabilmenin daha önemli olduğunu..