Yrd. Doç. Dr. Mesut Yeğen, Kuzey Irak'a yapılması tartışılan operasyonun ana amacının Türkiye'de Kürt sorununa ilişkin siyasi iklimi değiştirmek olduğunu ve bunun şimdiden gerçekleştirilmiş olduğunu söylüyor.
"Seçim sonrasında Kürt sorununa dair iki yeni aktör ortaya çıktı Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ve Demokratik Toplum Partisi (DTP). Şimdi bu iki aktörün söylemi etkisizleştirilmiş durumda. AKP'nin Kürt sorununu askeri çözüm seçeneğini dışlayarak ekonomik kalkınmayla çözme iddiası da, DTP'nin yeni bir anayasa ve Kürt sorununun Meclis'te konuşulması önerisi de gündem dışına atılmış durumda.
"Şimdi Kürt sorununda iki aktöre yer var: Askeri bürokrasi ve PKK. Bu sadeleştirme işlemiyle 'gereksiz bulanıklığın' önüne geçilmiş, söylem çeşitliliği ortadan kaldırılmış oldu. Şimdi yine savaşan tarafların söylemi egemen."
Dolayısıyla, "Kürt sorunu asayiş sorunudur" savına geri dönüldüğünü düşünüyor Yeğen.
"AKP'nin dayanamayacağı belliydi"
Yeğen, AKP'nin seçim öncesinde verdiği işaretlerin de Kürt sorunuyla ilgili askeri bürokrasinin baskısına direnemeyeceğini gösterdiğini de ekliyor.
"Operasyon PKK'yi bitirecek" izlenimi yanlış
Kamuoyunda Kuzey Irak'a yapılacak bir operasyonla "PKK'nin bitirileceği" izlenimi yaratılırken, emekli generaller de, gazeteciler de bunun böyle olmayacağını söylüyor, yazıyorlar. Örneğin 90'lardaki operasyonlarından sorumlu emekli general Osman Pamukoğlu, atv'de Ali Kırca'nın Siyaset Meydanı programında operasyonun PKK'yi bitireceğinin düşünülmemesi gerektiğini, ama PKK'yi zayıflatacağını söylüyordu. İlnur Çevik, The New Anatolian gazetesindeki yazısında yaratılan bu izlenimin yaratılmasının bir "halkla ilişkiler operasyonu" olduğunu yazdı.
Yeğen de "Kimse Türkiye ordusunun kara harekatı yapıp PKK'yi yok etmesini beklemiyor. Tezkere çıkabilir, ardından da belki sınırlı bir iki hava operasyonu yapılabilir" diyor.Bir kara çatışmasına dönüşmediği sürece, Türkiye'nin, ABD'nin ve Kuzey Irak'taki Kürdistan Bölge Yönetimi'nin sınırlı hava operasyonu konusunda anlaşmış göründüğünü söylüyor.
Ayrıca Türkiye'deki gelişkin sermayenin de, Irak'taki zayıf Kürt sermayesinin de birbirine ihtiyacı olduğunu saptayan Yeğen, bu sermaye gruplarının da çatışma istemeyeceğini saptıyor.
Yeğen: PKK özerkleşmiş bir DTP'yi istemiyor
Bu sürecin DTP'yi de marjinal bir çizgiye ittiğini söyleyen Yeğen, PKK'nin de "özerkleşmiş bir DTP istemediği" kanısında.
"DTP Kürt sorunu üzerinden özel bir siyaset geliştirmeye başlarsa, PKK hedeflerinden başka hedeflere yönelmek durumunda. PKK'nin talepleriyse kendi ekseninde: Öcalan'ın İmralı'daki koşullarının düzeltilmesi, PKK'nin sürgündeki yönetici kadrosuna af, gibi.
"DTP'nin son Parti Meclisi açıklaması, Kürtlerin etnokültürel talepler listesini öne çıkarıyordu. DTP gerçekten legal siyasette ısrar ederse, bu PKK'nin taleplerinin dışında olacak. PKK açısından bu kabul edilebilir değil."
Yeğen, DTP'nin böyle bir siyaset izlemesinin, yoksulluk, eğitim, anayasa değişikliği gibi taleplerinin diğer taleplere baskın çıkması halinde, bunun Kürt siyasi hareketi çevresindeki PKK'ye muhalif kişileri de harekete geçirebileceğini, PKK'nin bunu da istemediğini belirtiyor.
"PKK artık bir Irak örgütü"
Yeğen PKK'nin durumuyla ilgili şu saptamaları yapıyor:
- İmralı'yla başlayan dönemde, karşımıza çatışmayan bir PKK çıktı. Ama bunun devam etmesi mümkün değildi. Böyle bir örgüt şiddete başvurmadan kendini 20 yıl koruyamaz. Çünkü örgütlenmesi böyle.
- PKK Irak'ın işgalinin sonrasında, artık Irak içinde bir örgüt. ABD'nin ve Kürdistan Bölge Yönetimi'nin makro planlarıyla çatışma göstermeyecek. Artık bir Irak gücü. Bunun üzerinden yenilenmeye gidiyor.
"Barış yanlıları kamuoyunu hedeflemeli"
Yeğen böyle bir ortamda, barış girişimlerinin alanının daraltıldığını da söylüyor.
PKK'nin tutumu: Barış isteyenler bunu genellikle devlete yönelik bir talep olarak dillendirdi. Ama her seferinde PKK'nin yaptıkları, bu pozisyonu zayıf kıldı. PKK genellikle sözünde durmadı. Bu da barış talep edenlerin güvenilirliğini zedeledi. En başta PKK'nin değişikliğe ikna edilmesi gerekiyor. Şiddet eylemleri devam ettikçe, Kürt sorununu terör sorunu olarak adlandıran mevcut zihniyet çözülemeyecek.
Devletin tutumu: Devletse, Kürt sorununu 2004'teki birkaç reform çerçevesinin dışında çözmeye yönelmiyor; bunun kararlılığı içinde.
Medyanın tutumu: Medyadan çok umutsuzum. Özellikle Doğan grubu, seçim sürecinde hem AKP hem de AKP karşıtı ulusalcılar nezdinde yitirdiği prestiji, milliyetçiliğe yönelerek kapatmaya çalışıyor. Burada temel hamleleri Hürriyet gazetesi yapıyor. Bunu bulunmaz bir fırsat olarak görüp milliyetçiliği pohpohlayıp körüklüyor.
Barış girişimleri: Barış Meclisi gibi girişimler, bu durumda kamuoyunu hedeflemeli. Sıradan yurttaşı; kanaat önderlerini, çatışmadan en fazla zarar görecekleri hedeflemeli. Yoksa muhtemel bir "Türk-Kürt gerilimi" içinden çıkılamaz bir durum olur.
Sorunu sadece Türkiye yaşamıyor: Bu tür sorunların, dünyanın her tarafında, ulus-devletlerin yaşadığı modern, çağımıza özgü sorunlar olduğunu görmek gerekiyor. Her ulus etnik temelli sorunlarla uğraşıyor. Bu sorunun demokratik mekanizmalar içinde çözülebileceğini unutmamak gerekiyor. (TK/NZ)