Bölgedeki gazete bürolarında çalışan gazeteci arkadaşların birçoğunu yıllardır tanırım. "Neden falanca haber böylesine farklı şekilde çıktı" diye sorulduğunda, genellikle yanıtları hazırdır ve doğrudur da! "Abi vallahi de billahi de biz öyle yazmadık. İşte yazdığımız haber" der ve yazdıklarını gösterirler.
Haber merkezinde işin mutfağındakiler öylesine bir üslupla çalışırlar ki, o gün ya da o hafta Ankara'nın, bölgeyle ilgili gündemi neyi kaldırıyorsa gelen haberi de ona uydurmaya, benzetmeye çalışırlar.
Bölgedeki gazetecinin düştüğü sıkıntılı durum hiç mi hiç umurlarında olmaz. Yerel haber kaynakları açısından "güvenilmez gazeteci" yaftası mı yemişler, yaptıkları haberler yüzünden birtakım kapılar yüzlerine mi kapanmış, hiç umurlarında olmaz.
Sonuçta merkez, "aradığı kalitedeki"(!) gazeteciyi bölgede istediği zaman bulma şansına sahiptir zaten. Bunların içinde bir bölümü de merkezin istediği türden asparagas gazeteciliği yapmaya zaten dünden hazırdır.
Bunları niye mi yazdım...
Son birkaç ay içinde bir yerel yöneticinin yaşadığı iki örnek olay, bu yazdıklarımı pekiştiren etken oldu. İkisi de Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir'in konuştuklarının basına yansıyış biçimiyle ilgiliydi.
İlki Haftalık Tempo Dergisinin 06 Nisan 2006 tarihli sayısında yer alan görüşmenin başlığa çıkarılan görüntüsüyle ilgiliydi.
Başlığa çekilen ifadeye göre Osman Baydemir "Kürtlerle Türkler bir arada yaşayamaz" demişti. Derginin içerdeki ilgili sayfalarında haberin ve mülakatın tümü okunduğunda bu anlama gelecek hiçbir ifadeye rastlanmamakla birlikte, "atı alan Üsküdar'ı geçmiş", sadece Tempo'nun başlığını esas alan haber portal'ları Osman Baydemir'i topa tutmaya başlamıştı bile.
Hiç kimsenin aklına dahi gelmemişti Osman Baydemir'in bu manaya gelecek sözleri sarf edip etmediğini araştırmak.
Sonra Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Basın Danışmanlığı bizzat Osman Baydemir imzasıyla tekzip yazısını ilgilere yollamıştı.*
Akabinde Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Y. Yılmaz köşesinde "Bant kaydını istetip dinledim. Osman Baydemir'in röportajından öyle bir başlık çıkmaz" diyerek özür dilemek gerektiğini ifade etmişti.
Demişti de ne olmuştu? Kaç kişi Mehmet Y. Yılmaz'ın bu özür manasına gelecek açıklamasını okumuştu ki. Bir kez zihinler çarpıtma nedeniyle yaralanmıştı.
Sonra ikinci haber yakın zamanda çıktı. 13 Ekim Çarşamba günü Milliyet gazetesinde bir haber: Osman Baydemir Avrupa Parlamentosu'nda "Eyalet sistemi önerdi".**
Yine birçok haber portal'ında ve gazetelerde ver yansın! Akabinde Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Basın Danışmanlığının açıklaması: Avrupa Parlamentosu'nda düzenlenen, "AB, Türkiye ve Kürtler" konulu konferansta yapılan konuşmada ifade edilen "petrol, su ve baraj gelirlerinin bir bölümünün yerel yönetimlere devrine" ilişkin sözlerden eyalet sistemi önermesi çıkartılmamalıydı.
Bunu dikkate alan Milliyet gazetesi ombudsmanı ve yazar Derya Sazak özür manasına gelecek ifadeler kullanıyorlardı.
Elbette bu iki büyük medya organında, bir yerel yöneticiye karşı yapılan haksızlığı görünce, insanın bu ülkede daha ne kadar çok insana bu türden haksızlıklar ve infazlar yapılıyor acaba diye sorası geliyor.
Yine elbette bu haksızlıklara uğrayan bir çok insanın ya da kurumun ulaşabileceği ombudsmanlar da maalesef her zaman yok.
Ama onlar alışkanlık haline getirmişler ve bunu hep yapıyorlar. (ŞD/TK)