Önen, Dünya İşkence Görenlerle Dayanışma Günü'ndeki konuşmasında, işkencenin bu denli yaygın ve sürekliliğini koruyan bir olgu olmasının nedeninin, "işkence yapan kişilerin birçok ülkede otoritelerce korunması ve cezasız bırakılması" olduğunu vurguladı.
TİHV'ye ilk beş ayda 113 işkence başvurusu
Önen, yalnızca TİHV'ye yapılan başvurularda bile, 2006'nın ilk altı ayında 113 kişinin işkence gördüğünün saptandığını söyledi. TİHV'nin verdiği bazı rakamlar ve 2006'ya ilişkin saptamaları şöyle:
* 1990-2005 arasında işkence ve kötü muameleye maruz kaldığı için TİHV'ye toplam 10 bin 449 kişi başvurdu ve tedavi gördü.
* TİHV'ye 2005'te başvuran 675 kişinin 193'ü, 2006 yılının ilk beş ayında başvuran 165 kişinin 113'ü aynı yıl içinde işkence görmüş durumda.
* TİHV Dokümantasyon Merkezi'nin verilerine göre 2005 yılı içinde gözaltında 5 kişi öldü.
* TİHV'nin belirlemelerine göre cezaevlerinde en az 7 kişi öldü.
"İşkence yasayla önlenmiyor, uygulama gerek"
Önen, İşkencenin önlenmesi için sadece uluslararası sözleşmelerin onaylanmasının, iç hukukta da bazı yasa ve genelgelerin çıkarılmasının yeterli olmadığını, sözleşme ve yasaların içeriğinin doğru şekilde uygulanabilmesi, yasal, yargısal, idari ve eğitsel önlemlerin alınması gerektiğini vurguladı ve yapılması gerekenleri şöyle sıraladı:
Savcılar kendiliğinden harekete geçmeli: İşkence ve kötü muamele iddialarının soruşturulması için bir şikayet yapılması beklenmemeli, bu konuda yeterli şüphe olması durumunda kendiliğinden kovuşturma başlatılmalı.
Adli kolluk oluşturulmalı: Görev ve özlük hakları bakımından Cumhuriyet Savcısına bağlı çalışacak adli kolluk oluşturulmalı.
İstanbul Protokolü uygulanmalı: İşkence konusunda şikayette bulunan kişiye, işkencenin fiziksel ve ruhsal islerinin saptanabilmesi için Birleşmiş Milletler tarafından kabul gören İstanbul Protokolü prosedürü uygulanmalı.
Türkiye İşkenceyi Önleme Sözleşmesi'ne Ek Protokol'ü onaylamalı: İşkencenin önlenmesinde çok önemli bir rolü olan etkin denetim mekanizmalarının geliştirilmesine olanak veren BM İşkenceyi Önleme Sözleşmesi'ne Ek Protokol Türkiye tarafından onaylanmalı ve uygulanmalı.
Cezasızlığı hazırlayan mevzuat değişmeli: Cezasızlığa yol açan tüm yasa, genelge ve yönetmelikler gözden geçirilerek bir bütünlük ve tutarlılık içinde değiştirilmeli.
TMY geri çekilmeli: Terörle Mücadele Yasa Tasarısı geri çekilmeli.
Eğitim ve denetim: Yapılan yasal iyileştirmelerin uygulanabilmesi için uygulayıcılara gerekli eğitim verilmeli, etkin denetim sağlanmalı.
Cezasızlığın mekanizmaları
Önen, işkencenin cezasızlığının sürekli olmasına yol açan nedenleri de şöyle sıraladı:
Soruşturma süreci: İşkence iddiaları karşısında hazırlık soruşturmalarını kolluk görevlileri eliyle yürütme alışkanlığı devam ediyor. Soruşturma sırasında kolluk görevlileri çoğu kez, gerekli işlemleri yapmıyor, delilleri toplamıyor. Savcılar, çoğunlukla öne sürülen işkence iddialarını ya da dosyada varolan delilleri dikkate alarak işlem yapmıyor, ayrıca yazılı başvuru istiyor.
Mahkemeler: Mahkemeler, yargılama sırasında işkence iddiası ya da bulgusuyla karşılaştıklarında, olaya ilgisiz kalıyor, işkenceyle ilgili olarak savcılıklara suç duyurusunda bulunma gereği duymuyor. Bu durum da işkencecilerin cezasız kalması anlamına geliyor.
İşkence sanığı kolluk görevlilerine adli yardım: İşledikleri işkence suçu nedeniyle haklarında dava açılan kolluk görevlilerine yapılan adli yardım, cezasızlığı teşvik edici bir rol oynuyor. Hatta bu yardım, TMY tasarısında görevlilerin kendi belirledikleri avukatları da içine alacak biçimde genişletildi. Ayrıca tasarı, terörle mücadele görevlilerine bu görevlerinin yerine getirilmesi sırasında işledikleri suçlar nedeniyle "tutuksuz yargılanma" güvencesi de getiriyor.
AİHM cezasının rücu edilememesi: Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in geçen günlerde bir soru önergesi üzerine, Hazine'nin işkence ve kötü muamele suçları nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından hükmedilen tazminatları suçu işleyen devlet görevlilerine rücu edemediği için 750 bin YTL ödediğini açıklaması da işkencecilerin cezasız kaldığının en yakın örneği.
Uzun süren yargılamalar: Uzun zamana yayılan yargılamalar, mevzuatın uygulanmasında, yorumunda adli makamların adil davranma sorumluluklarını yerine getirmemesi, işkence faillerinin cezasız kalmasının bir başka nedeni.
Sicil affı cezasızlığa katkıda bunacak: 22 Haziran günü TBMM'de kabul edilen "Memurlar ile Diğer Kamu Görevlilerinin Bazı Disiplin Cezalarının Affı Hakkındaki Kanun" işkencenin cezasızlaştırılmasına katkıda bulunacak. Düzenlemeyle emniyet görevlilerinin işkence nedeniyle "meslekten çıkarma" cezası dışındaki diğer tüm cezaları, af kapsamına alındı. Ceza alan az sayıdaki emniyet görevlisi de bu düzenleme ile affedilecek.
Tıbbi raporlar: İşkencenin tespit ve belgelendirilmesine yönelik tıbbi raporlandırmalar, hâlâ eksik ve yetersiz ya da yanlış olabiliyor.Bu da bir başka cezasızlık olgusu. İşkence iddialarının kanıtlanmasında fiziksel bulgular kadar ruhsal bulgular da eşit öneme sahip. Rapor veren tıbbi personel, işkencenin fiziksel ve ruhsal izlerini tespit etme olanağı veren adli tıp teknikleri konusunda yeterli eğitim ve donanıma sahip değil.
Tıbbi personelin bakanlıklara bağlı olması: Gözaltı öncesi ve sonrasında ya da cezaevine getirilişleri sırasında kişileri muayene etmekle görevli tıbbi personelin İçişleri ve Adalet bakanlıklarına bağlı olarak çalışması, herhangi bir baskı görmeden objektif ve bilimsel değerlendirme yapmaları yönünde büyük bir engel oluşturuyor
Adli Tıp özerk, bağımsız değil: Adli Tıp Kurumu'nun özerk ve bağımsız olmaması, kurumun güvenilirliğini zedeleyici bir rol oynuyor. İşkence gibi faillerinin devlet görevlileri olduğu durumlarda, suçun belgelenmesi zorlaşıyor. İşkence bulgusunu belgeleyecek hekimler, kolluk güçlerinin olduğu kadar idarenin baskısına maruz kalabiliyor, tehdit edilebiliyor. Bu da işkence bulgularının belgelenmemesine, dolaylı olarak da faillerin cezasız kalmasına neden oluyor. (TK/EÖ)