Ken Loach'un memleketi Britanya'nın sinema alanındaki önde gelen sol akademisyenlerinden John Cunningham'ın yolu 5. Uluslararası İşçi Filmleri Festivali'nin konuğu olarak Türkiye'ye düştü. Festival kapsamında "İşçi Sineması ve Ken Loach" başlıklı bir seminer veren Cunningham'la "büyük mevzular" üzerine küçük bir söyleşi gerçekleştirdik. Söyleşimizde işçi sineması semaları üzerinde dolandık durduk...
Adı işçi filmleri olan bir festivale katılmak üzere Türkiye'desiniz. Peki, siz işçi sineması kavramı hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu kavramın kapsamı nedir?
Britanya'da işçi terimini kullanan herhangi bir şeyi, İşçi Partisi'yle özdeşleştirme gibi güçlü bir eğilim var. Bu yüzden benim gibi İşçi Partisi'ne inancını yitirmiş kişiler bir şekilde bu terimi kullanmaktan çekiniyorlar. Bu ufak bir problem yaratıyor ama terminoloji çok da önemli değil, "işçi sınıfı filmi" gibi bunun etrafında terimler var. Bence önemli olan film yapanların dürüst olmaya çalışması ve sıradan insanların mücadele ve yaşamlarını göstermesi.
Bu tür filmler bugün dünyada yeterince üretiliyor mu? Neden?
Koşullar iyi değil ve bu her yerde böyle. 1970'lerden 1980'lere kadar pek çok iyi film (Ken Loach ve Mike Leigh filmleri gibi) ve televizyon dizisi (Trevor Griffiths'in çalışması gibi) vardı fakat Thatcher rejimi pençesini sıkılaştırınca bu çeşit işler için olanaklar ortadan kalkmaya başladı. Genelde resmi olmayan sansür bunları yemeye başladı.
Ken Loach yaptığı iki belgesel sırasında inanılmaz güçlüklerle karşılaştı. Biri demiryolu işçilerinin 1981'deki greviyle ilgili, diğeri de madencilerin 1984-85'teki grevini anlattığı "Which Side Are You On?" ("Hangi Taraftasınız?") belgeseliydi.
Bu tür filmlerin yatırımcılar ve dağıtımcılar için ticari olarak çekici gelmeme riskinin olduğu aşikâr. Ken Loach da muazzam saygınlığına rağmen hâlâ fon bulmakta zorluk yaşıyor. Bunun herhangi yakın bir zamanda değişeceğini görmek de zor.
Günümüz sinemasının alternatif olanı göstermek, eleştirel olabilmek gibi olanakları kullanabildiğine inanıyor musunuz?
Evet ve hayır. Popüler bir film bile bir tür eleştirel perspektif sunabilir. Mesela George Clooney gibi bir yıldız tarafından yönetilen "Good Night and Good Luck" ("İyi Geceler, İyi Şanslar") filminin Mc Carthy dönemini kullanarak bugünün Amerika'sı hakkında açıkça konuşmaya çalışması memnuniyet vericidir. ABD üzerinde ne kadar etkisi olduğunu bilmiyorum fakat kesinlikle güçlü bir filmdi. Öte yandan, olasılıklar sınırlı. Macar bir yönetmen bir kere bana "Herhangi bir aptal bir film yapar ama problem, filmi bitirdiğinde ne yapacağıdır" demişti. Eğer dağıtım alamayacaksanız, o zaman uğraşmanıza da gerek yok.
Belgesel sinemanın kurguya nazaran dünya meseleleriyle daha ilgili olduğunu, ana akım medya ve sinemanın dışında kalarak gerçekleri yansıtmaya çalıştığını düşünüyoruz. ABD'nin Irak işgalinde bu durum daha da ortaya çıktı. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?
Belgesellere yönelik artan ilgi tabii ki çok sevindirici. Bunun, çalışmalarını pek sevmesem de bu da ayrı bir konu, Michael Moore'un başarısından ve Irak Savaşı'na karşı oluşan muhalefetten olduğunu zannediyorum.
İşçi Filmleri Festivali gibi bağımsız film festivallerinin yarattığı, sinema endüstrisinin oluşturduğu dağıtım ve gösterim engellerini aşma fırsatları hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu fırsatlar bağımsız filmciler için yeni bir mecra yaratabilir mi?
Karşılaştığımız en büyük problemlerden biri olduğu için, fırsatlar/olasılıklar ne olursa olsun alternatif dağıtım ve gösterimlerin yaratılması memnuniyetle benimsenmelidir. Bu benim İşçi Filmleri Festivali'nde ilk yer alışım olduğu için çok da fazla bir şey söyleyemem tabii ki beni buraya davet ettiğiniz için teşekkür etmek dışında. Şu anda dinliyor ve öğreniyorum.
Britanya sinemasında bağımsız filmlerden başlayarak günümüzün yeni sinema örneklerinde (Ken Loach ve Mike Leigh'den ayrı olarak, "Somers Town" - Shane Meadows- ve son olarak "Fish Tank" -Andrea Arnold - gibi çok iyi örnekler var) işçi sınıfının çok gerçekçi portreleri görülebiliyor. Bu bir gelenek olarak adlandırılabilir mi?
Gelenek değilse bile, en azından kökleri 1930'ların Britanya belgesel hareketine dayanan eskiden kalma bir akımdan bahsedilebilir. İkinci Dünya Savaşı'nın etkileri de çok belirgin. Terence Davies ("Distant Voices"/"Uzak Sesler" ve "Still Lives"/ "Durgun Yaşamlar" filmlerinin yönetmeni) ve İskoçyalı Bill Douglas'ın çalışmalarında da bahsedilmeli.
Sinemada ne mutlu ki hâlâ işçi sınıfının hikayelerini anlatan ve sadece Britanya'da değil, tüm dünyada büyük ilgi gören Ken Loach gibi bir yönetmen var. Loach'un sinemasıyla ilgili düşüncelerinizi kabaca bizimle paylaşır mısınız?
Kuşkusuz o bizim yaşayan en büyük yönetmenimiz ve çalışmaları dünya çapında yankı yapan bir kişi. Ben onun en büyük yeteneğinin başkahramanlarının kişisel hikâyeleri ile tarih ve politikayı birinin diğerine baskın olmasına izin vermeden iç içe geçirmesi olduğunu düşünüyorum. Mesela bence bunu İspanya İç Savaşı hakkındaki "Land ve Freedom" ("Ülke ve Özgürlük") filminde olabilecek en doğru şekilde yapmıştır.
Ken Loach'un 'Looking for Eric' filmi birçok açıdan Locah'ın diğer filmlerine göre içinde farklılıklar barındırıyor. Futbolcu Eric Cantona ve Ken Loach arasındaki ilişki neydi? Aynı politik dünya görüşte birleşmişler miydi?
Ken Loach'un söylediğine göre o ve Cantona yapım aşamasında iyi arkadaş oldular. Cantona oyunculuğa yabancı değil. Siyasi görüşlerine gelince, bilmiyorum fakat bir şeylerinin ortak olduğunu zannediyorum. Pek çok yorumcu "Looking for Eric"in Loach için yeni bir çıkış noktası olduğunu söyledi. Ben öyle olduğunu düşünmüyorum.
Film pek çok Loach filmindeki temel içeriğe sahip. Sömüren, hayatlarımızı mahveden güçlü ve zengin küçük bir adamın varlığı (bir noktasında Manchester United'ın sahipleri olan Glazer ailesine eleştiri içeriyor) ve pek çok yönden toplu bir eylemin etkililiği, postacının arkadaşlarının ona dönüp yardım etmesi gibi.... Loach komediden de uzak değil aslında.
Onun filmlerinde sık sık çok eğlenceli sahneler vardır, ("Kes") "Kerkenez" gibi muhteşem filminde olduğu gibi (Tesadüfi bir şekilde bu film benim doğduğum yerden 6 mil uzaklıkta çekildi). (SP/EÖ)
* Sendika.org siesinde yayınlanan röportaja Meral Açıkgöz, Seray Genç ve Özgür Balcı katkı yaptı.