11'i Cumhuriyet gazetesi çalışanı ve yöneticisi, biri Twitter kullanıcısı 12 kişinin tutuklu bulunduğu 19 sanıklı Cumhuriyet davasının ilk duruşmasının ikinci gününde Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Önder Çelik savunma yaptı.
TIKLAYIN - Cumhuriyet Davası 2. Gün
Önder Çelik'in savunması özetle şöyle:
Önder Çelik'in savunması
31 Ekim 2016'da gözaltına alındım.
İstanbul 9. Sulh Ceza Hakimliğinin 05 Kasım 2016 tarih, 2016/558 sayılı kararı ile hakkımda tutuklama kararı verildi. Halen yaklaşık 9 aydır süren esaretim nedeniyle özgürlüğümden yoksun olarak cezaevindeyim.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 3 Nisan 2017 tarihli iddianamesiyle hakkımda ceza davası açılmıştır.
İleri sürülen suçlamalar; “Silahlı Terör Örgütüne Üye Olmamakla Birlikte Örgüte Yardım Etmek ve Hizmet Nedeniyle Güveni Kötüye Kullanma iddialarıdır.
İddianame’ye göre hakkımdaki iddiaların 4 ana temeli vardır:
3 ByLock kullanıcısı şüpheli şahıs ile ve haklarında FETÖ/PDY silahlı terör örgütünden dolayı soruşturma bulunan 2 kişiyle iletişim kaydımın bulunduğu iddiası; Aydın Aybay'ın ölümü nedeniyle boşalan yönetim kurulu üyeliği için 2 Nisan 2013 tarihinde yapılan seçimde yönetim kuruluna seçilmiş olmam; Yeni Gün Haber Ajansı'nın yönetim kurulu üyesi olup birinci derecede imza yetkimin bulunması; Cumhuriyet gazetesinde 2013 yılından sonra yönetime gelen ve iddiaya göre radikal bir yayın politikası değişikliği yapan diğer şüphelilerle ortak hareket ettiğim ve gazetenin yayın politikasından hukuken sorumlu olduğum yönündeki savcılık yorumudur.
Suçlamaları yanıtlamalıyım...
Cumhuriyet gazetesinde 34 yıldır çalışıyorum.
1985 Yılından 1999 yılına kadar Teknik İşler ve üretimden sorumlu İşletme Müdürü olarak görev yaptım.
Cumhuriyet Gazetesini yayınlayan ilk şirket olan Cumhuriyet Matbaacılık ve Gazetecilik Anonim şirketinin 1991 yılında yaşanan krizden çıkması ve iki yıllık zor süreçlerden geçerek iflas ve karşılaşılan hacizlerden kurtulup yayın hayatına hiç ara vermeden devam etmesini sağlayan ekip içindeydim. İlhan Selçuk, Ali Sirmen, Uğur Mumcu, Şükran Soner, Hikmet Çetinkaya, Hakan Kara, Akın Atalay, Mustafa Kemal Güngör, Bülent Utku, Turhan Günay ve Mustafa Balbay gibi değerli yazarlar, yöneticiler ve hukukçular Cumhuriyet gazetesi yayınının aksamadan sürmesi için uzun süre çaba göstermişlerdir.
“Matbaalar Koordinatörü olarak çalışıyorum”
1998 - 2001 yılları arasında Cumhuriyet Gazetesi ortaklığı olan şirkette “Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı” ve 2002 yılından itibaren de “Matbaalar Koordinatörü” olarak çalıştım ve çalışmamı sürdürüyorum.
Cumhuriyet gazetesindeki görevim süresince matbaalar ve buna bağlı tüm teknik altyapıları kurdum ve yönettim.
Cumhuriyet gazetesindeki görev ve sorumluluk alanım; baskı, kağıt, maliyet ve bunlara bağlı olan idari teknik işlerdir. Maliyet analizi, işletmenin rasyonelliğinin sağlanması görevim içindedir. Örneğin 2005-2008 yılları arasında gazeteyi Türkiye Gazetesi matbaasında bastırdım ve basım maliyetlerini düşürdüm. Halen baskı ve kağıt hizmetlerini aldığımız Doğan grubu ile (Hürriyet Gazetesi) basım sözleşmelerini ve diğer anlaşmalarını yapan kişiyim.
Bir başka örnek ise; tutuklanma tarihinden kısa bir süre önce baskı ve dağıtım konusunda Sabah gazetesi baskı ve dağıtım sorumluları ile görüşmelerim devam ediyordu…
Görevim gereği amacım gazete maliyetini düşürmek, baskı kalitesini artırmak ve dağıtım konusundaki sorunları rasyonel biçimde çözmektir. Yıllarca bu konular üzerinde çalıştım. Baskı ve üretim teknolojilerini fuarlarda, seminerlerde izledim, araştırmalar yaptım. Çalışmalarımın sonucunda Cumhuriyet gazetesinin daha kaliteli baskıya ulaşmasını ve en az maliyetle üretimini sağlamak konusunda katkıda bulundum.
Gazeteye kazandırdıklarım benim sorumluluğumun ve görevimin sonucudur, suçlanmamın değil.
Sadece baskı ve teknik işleri hale yola koyup çalışmanın ötesinde kurumsal anlamda üzerime düşen görevleri yerine getirmekten ve sorumluluk üstlenmekten hiç kaçınmadım. İddianamede ileri sürülen ve Cumhuriyet gazetesini yayınlayan Yeni Gün Haber Ajansı Anonim şirketinin 10 kişiden oluşan kurucu ortaklarından biriyim.
Henüz Cumhuriyet Vakfı kurulmamıştı.
Bu yapı içinde İlhan Selçuk, Uğur Mumcu, Cüneyt Arcayürek gibi isimler de yer alıyordu.
"2002'de Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu'na seçildim"
Kuruluşundan beri Danışma Kurulu üyesi olduğum Cumhuriyet Vakfında 2002 yılında Vakıf Yönetim Kurulu üyeliğine seçildim. Sonraki yıllarda ise ortak olarak bulunduğum şirketlerdeki hisselerimin tümünü Cumhuriyet Vakfına bağışladım.
Şimdi ise tutukluyum... İddianamenin iddiasına göre İlhan Selçuk dahil olmak üzere 45 ila 50 yıldan beri Cumhuriyet gazetesinde çalışanlarla birlikte yayın politikasında “radikal” değişiklik yapmakla suçlanıyorum.
“Cumhuriyet Vakfı'nın kuruluşunda yer aldım”
Cumhuriyet gazetesinde çok uzun yıllar İşletme Müdürlüğü yapmış Cumhuriyet Vakfı'nın ve Cumhuriyet gazetesini yayınlayan şirketin kuruluşu ve hayata geçişinde yaklaşık 25 yıl önce bizzat görev almış bir kişiyim.
Cumhuriyet gazetesi Milli Mücadele döneminde Mustafa Kemal Atatürk'e hiç tereddütsüz destek vermiştir.
Fakat rejimler ne zaman temel değerlerinden uzaklaşsa, her baskı döneminde Cumhuriyet hep hedef alınmış ve hırpalanmıştır. Cumhuriyete 12 Mart'ta, 12 Eylül'de de baskılar uygulanmış, kapatılmış ve toplatılmıştır. Birçok yazarı öldürülmüştür.
“Geçmişte Ergenekonculukla, şimdi FETÖ'cülükle suçlanıyor”
Çok yakın geçmişte Ergenekonculukla suçlanmıştır. Şimdi ise FETÖ’cülükle suçlanmaktadır.
Cumhuriyet Gazetesi öncesinde olduğu gibi bugün de laik, çağdaş, demokratik hukuk devleti ve Atatürkçü ilkeleri korumanın bilinci içerisinde yayınını sürdürmektedir.
Cumhuriyet Gazetesi yayın hayatına başlamasından itibaren çok cesur bir gazete olmuştur, cesaretini her zaman için sürdürmüştür, sürdürecektir.
Bu ilkeleri benimsemiş bir kişi olarak Cumhuriyet gazetesinde çalışmaktan her zaman onur duydum, duyacağım.
“Seçilmekle ele geçirmek arasında fark var”
İddianame ile hakkımda ileri sürülen suçlamalardan biri; 2013 yılından sonra yönetime seçilmiş olmam suç sayılmıştır.
Vakıf yönetimine seçilmiş olmakla ele geçirmek arasında fark vardır.
İddianame; Vakıf organlarının oluşumu ve yönetim kurulu üyelerinin seçiminde hukuka aykırılıklarılar bulunduğu iddiası üzerinden suçlamalar yaratmaya çalışıyor.
2 Nisan 2013 tarihinde vefat eden vakıf üyesi Aydın Aybay’ın yerine uzun yıllar gazetede yönetici olarak çalışmam ve daha önceki yıllarda bizzat İlhan Selçuk tarafından önerilerek vakıf yönetim kurulu üyeliğinde bulunmam nedeniyle adaylık için başvuruda bulundum. Bu seçimde benim dışımda, Arif Kızılyalın, Leyla Tavşanoğlu ve Mustafa Pamukoğlu'nun da aday olduklarını seçim günü öğrendim.
Vakıf seçimleri ile ilgili seçim aşamasında haberim olmadı, sonradan öğrendim.
Yapılan şikayet sonucunda Vakıflar Genel Müdürlüğü 2 Nisan 2013 ve 7 Ekim 2013 tarihinde yapılan Vakıf seçimlerin yenilenmesini istedi. Bunun üzerine 18 Şubat 2014 tarihinde yenilenen seçimle Yönetim Kurulu Başkanı tarafından yeniden seçildiğim tarafıma bildirildi.
Daha sonra yeniden itiraz edildi ve 18 Şubat 2014 tarihli seçim sonuçlarının hukuken geçersiz olduğu iddia edildi. Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün yeniden görevlendirdiği araştırmacı Sabri Kızıltan toplantı yeter sayısına uyulmadığı gerekçesiyle seçimin tekrarlanması yönünde rapor verdi. Bu rapora yapılan itiraz sonucunda görevlendirilen Vakıflar Başmüfettişi Mustafa Batu ise yapılmış olan seçimlerin hukuka uygun olduğu yönünde görüş bildirerek rapor verdi.
Bu arada Alev Coşkun ve arkadaşları İstanbul 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde dava açtılar. Yapılan yargılama sonucunda Mahkeme 2 Mayıs 2017 tarihli kararı ile Yönetim Kurulu seçimlerinin iptaline hükmetti. Karara Vakıf tarafından yapılan itirazla istinaf incelemesi halen Bölge Adliye Mahkemesinde sürmektedir.
“'Ele geçirme' suçlamasının ceza davasında yeri yok”
Sonuç olarak özetlemeye çalıştığım bu “hukuki ihtilaftan” yaratılmaya çalışılan “ele geçirme” gibi anlamsız suçlamanın ceza davasında yeri olmaması gerek diye düşünüyorum.
Cumhuriyet Vakfı'nın kuruluşundan beri danışma kurulu üyesiyim, İlhan Selçuk tarafından 2002 yılında yapılan öneriyle vakıf yönetim kurulu üyeliği yaptım.
Cumhuriyet Vakfı kimsenin tapulu malı değildir. Asıl sorumluluk, Cumhuriyet gazetesinin Vakıf senedi ve yayın ilkeleri ışığında Cumhuriyet gazetesi için yola çıkarak görev almaktır.
Görev ve sorumluluklarım hiç kimse tarafından suçmuş gibi ileri sürülemez, reddediyorum.
İddianamede Vakıf seçimleri ile başlayan ve “ele geçirme” olarak iddiaya dönüştürülen suçlamaları reddediyorum. Bu suçlamaların hukuki dayanağı yoktur ve gerçeklere aykırıdır.
“Seçilmek, vakfı ele geçirmek değildir”
Cumhuriyet Vakfı'nın yönetim kuruluna “seçilmiş” olmam; Vakfı ele geçirmek değildir.
Hukuki bir seçimde “hukuka aykırılık” bulunduğu iddialarının “ele geçirme” gibi kriminal bir süslemeyle suçlamaya dönüştürülmesini, bu yolla yaratılmaya çalışılan “algı”ve bu yöndeki suçlamaları şiddetle reddediyorum.
İddianamenin iddiasına göre; Cumhuriyet Vakfı ya da Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş yönetim kurulu üyesi olmakla suçlanamam çünkü seçilmiş olmak suç değildir, anlatmaya çalıştım. Bu nedenle Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan haber ve yazılardan sorumlu olduğum iddiası ise hukuki değildir.
Bu yaklaşımın hukukumuzda yeri yoktur. Basın yoluyla işlenen suçlardan ötürü Basın Kanununda yer alan cezai sorumluluk yüklenen kişilerden değilim.
Anayasa Mahkemesinin 18 Haziran 2009 günlü iptal kararında ayrıntıları gösterilmiştir. Basın yayın organlarının sahipleri ve/veya yayın sorumluları başkasının eylemi nedeniyle ceza sorumluluğu altına sokulamaz. Aksi durum Anayasada yeri olan “ceza sorumluluğunun kişiselliği” ilkesi ile bağdaşmayacaktır.
Gazetede yayınlanan haberler ve köşe yazıları için Basın Kanunu düzenlemesi açık ve nettir. Ayrıca yayından sonra hangi sürede dava açılacağı da Basın Kanununda düzenlenmiştir. Süreli yayınlardan olan gazete haberleri için 4 ay içinde dava açılması gerektiğini biliyorum.
Açıkladığım nedenlerle; yönetim kurulu üyesi olmamın suç sayılması olanağı yoktur.
İddianame 2013 yılından sonra yönetime seçilmiş olmam suç sayılmış ve bu iddiaya bağlı olarak Cumhuriyet gazetesi yayın politikasında “radikal” değişiklik yapmak suretiyle suç işlediğim iddiası ileri sürülmüştür.
Az önce anlattığım çalışma sürem, görev ve sorumluluklarım çerçevesinde İlhan Selçuk ile birlikte uzunca yıllar görev almış çalışma arkadaşlarım ve bana yöneltilen “yayın politikasında değişiklik” yaptığımız yönündeki iddiayı reddediyorum.
“FETÖ ve PKK propagandası suçlaması, savcının varsayımı”
Savcılığın hakkımızdaki bu iddianame ile ileri sürdüğü FETÖ/PDY ve PKK propagandası yapıldığı suçlaması kendi varsayımıdır. Bu varsayıma dayalı olarak yayın yapıldığı ve yayın politikası değişikliğine sanki delil gibi sunulmaya çalışılan Cumhuriyet gazetesi haberleri ve yazılar siyasal iktidarın hoşuna gitmeyen, kendisine aykırı olan haber ve yazılardır.
İddia makamı kendince seçtiği Cumhuriyet gazetesi haberlerini istediği gibi yorumlamış “örgüte yardım ve destek” olunduğunu ileri sürerek ve niyet okumak suretiyle suçlamalar yaratmaya çalışmıştır.
“Gülen cemaatini anlattığımızda herkes kulaklarını tıkadı”
Cumhuriyet gazetesinde çalıştığım süre içerisinde Fetullah Gülen cemaatinin yani FETÖ’nün Türkiye için nasıl bir tehlike olduğunu herkese ve bütün dünyaya anlatmaya çalıştığımız halde herkes kulaklarını tıkadı. Üstelik “Tehlikenin Farkında mısınız?” derken ne kadar haklı olduğumuz şimdi anlaşıldı ama bizler tutukluyuz.
FETÖ silahlı terör örgütünün ne olduğunu, Türkiye için nasıl bir tehlike olduğunu, Asker, Polis, Siyaset ve Yargı içinde örgütlenmesini Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan haberlerden ve röportajlardan, köşe yazılarından öğrendim. Bu dönemde hiçbir yayın organı FETÖ ile mücadele konusunda yayın yapmıyordu.
Cumhuriyet gazetesi sarsılmaz bir gazetecilik anlayışı ile laik demokratik hukuk devletini hiçe sayan bu örgütü anlatmaya devam ediyordu. Cumhuriyet gazetesine yüzlerce ceza ve hukuk davası açıldı, binlerce tekzip gönderildi, bir kısmı yayınlandı. Ama bütün bu olup bitenlere tanığım ve biliyorum.
Cumhuriyet gazetesinin FETÖ'nün gerçek yüzünü anlatmak için yıllarca yürüttüğü habercilik anlayışı sonucu sadece gazetecilik yaparak halkı bilgilendirdiği, Devleti uyardığı gerçeğinin aksini kimse iddia edemez. Ama bu gün Mahkemeniz önünde gerçeklere aykırı bir iddianamenin FETÖ/PDY terör örgütüne yardım ve yataklık suçlamalarına yanıt vermek zorunda kalıyorum.
Ama iddianame; somut olarak bana yönelik özel bir delil ortaya koyamadığı gibi benimle birlikte yargılanan çalışma arkadaşlarım hakkında somut ve inandırıcı bir delilden yoksundur.
Cumhuriyet gazetesindeki çalışma hayatımı ve ilkelerimi anlattım.
Ayrıca şahsım ile ilgili olarak tek bir suçlama dahi iddianamede yer almamaktadır.
Matbaalar Koordinatörüyüm. Yönetici olarak görev yaptığım Cumhuriyet Gazetesi’nde yer alan haberlerde, yazarların yazılarında ve yayınlanmasında söz ve karar sahibi olmadığım gibi herhangi bir dahlim yoktur ve zaten görevim de değildir.
“Gazeteyi yayınlandıktan sonra görürüm”
Gazeteyi yayınlandıktan sonra görürüm. Okuyucu olarak ilgimi çekerse okurum. Suç ve cezanın şahsiliği ilkesi gereğince bana yöneltilebilecek bir tek suçlama yoktur. Zaten, gazetecilik suç değildir ve çalışma arkadaşlarım için yayından kaynaklanan iddia soyuttur ve Savcılık yorumundan ibarettir.
Savcılıkça iddianamenin bu bölümdeki suçlamalar; adeta cımbızlanarak seçilmiş ve yorumlanmış olan haber ve yazılardan ibarettir.
Birçok yazı ve haberde niyet okuma yöntemi ile suç yaratılmaya çalışılmıştır. Bilirkişi raporu gibi sunulan “manipülasyon” yapıldığı yorumu ile Cumhuriyet gazetesinin yayınlarının suç teşkil ettiği sonucuna varılmıştır.
Oysa Cumhuriyet gazetesinde 1990'lı yıllardan başlayarak 2016 yılını da içine alan FETÖ/PKK ile ilgili asker, polis, siyasi örgütlenme biçim ve eylemlerinin ne kadar büyük tehlike olduğu manşet olan haber ve yazılarla binlerce kez yer verilmiştir. Anlattım.
Ayrıca bilirkişi seçiminde; Basın Yayın Hukukunu bilen değerli akademisyenler tercih edilmeyip, Cumhuriyet Gazetesine tamamen muhalif yazar olarak çalışanların yönetim kurulunda yer aldığı, Uluslararası Medya Enformasyon Derneği’nde çalışmış bir kişinin tercihi izah edebilir değildir. Bilirkişi Ünal Aldemir'in akademik kariyeri bilgisayar mühendisliğidir ve bununla sınırlıdır.
Muhalif bir gazetede çalışmak ve yönetici olmak suç değildir. Ama bunun siyasal iktidarlar gözünde benim açımdan bir “risk” olduğunun bilincindeyim. Laik, demokratik hukuk devletinden, özgürlükten ve adaletten yana olmak benim için vazgeçilmez bir dünya görüşüdür.
Bu nedenle, iddiaların tümünü ve suçlamayı reddediyorum.
İddianamedeki bilgiler gerçeği yansıtmamaktadır.
"BİK'in verileri tahrif edilmiş"
Basın İlan Kurumu'nun savcılığa verdiği 01 Ocak 2008 - 01 Kasım 2016 tarihleri arasındaki günlük ve aylık tirajı gösterir listede ciddi tahrifat vardır ve bilgiler değiştirilmiştir.
Gazete satışlarında 2013 yılından sonra düşüş yaşandığı ve bunun belirginleşti imajı kasıtlı olarak yaratılmak istenmiştir. Liste üzerindeki bazı bilgilerle oynanmış ve ayrıca örnek olarak gerçek bilgiyi yansıtmayan miktarlar gösterilmiştir.
2008 yılı ile başlayan 2014 senesi gün ortalarına kadar olan süreçte aylık tiraj rakamları çok abartılı olarak 700 yüz bin ile bir milyon yüz bin arasında artışlı olarak gösterilmiş olup kasıtlı olarak iddianamede yer verilmiştir.
Basın İlan Kurumuna avukatımızca yapılan başvuru sonucunda kurumca verilen 6 sayfalık eklerinden oluşan cevap ve bilgiler bunu kanıtlamaktadır.
İddia edildiği gibi 2008 Temmuz aylık tiraj 4 milyon 82 bin 316 değil, 2 milyon 897 bin 737'dir. Yani savcılıkça Temmuz 2008 tirajına 1 milyon 184 bin 379 adet gazete eklenmiştir.
"Gazete son üç yılı en az kayıpla geçirdi"
Günlük satış değerlendirilmesi savcılıkça yine çarpıtılmış ve Temmuz 2008 - Temmuz 2016 aylarının karşılaştırılması yapılmıştır.
Ayrıca iddianamenin her yerinde 2013 yılı sonrasında diye başlayan suçlamalar ile karşılaşmaktayım. Ama gerçek öyle değildir. Basın İlan Kurumu'nun verdiği bilgiler gazete satış servisinin bilgileri ile karşılaştırıldığında örtüşmekte olup gerçeği ortaya çıkarmaktadır.
Cumhuriyet gazetesi 2009'a gelindiğinde 50 binli tirajlara gelmiştir.
Satış 2009 yılından itibaren düşmüştür. 2012 yılından itibaren kamu kurum ve kuruluşlarında THY dahil, gazete alımları iptal edilmiştir. Ayrıca son yıllarda internet gazeteciliğindeki gelişmeler, basılı gazeteye bütün dünyada olduğu gibi Türkiye'de de ilgiyi azaltmıştır.
Bütün bu olumsuz gelişmelere rağmen Cumhuriyet gazetesi iddia edilenin aksine son 3 yılı en az kayıpla geçirmiştir.
"Gazete tirajında düşüş yaşanmadı"
Kendisi Aydınlık gazetesi yazarı olan Namık Kemal Boya isimli şahsın Cumhuriyet hakkında bir protesto bildirgesi yayınladığını internet haberlerinden öğrendim.
14 Eylül 2014'ten sonra Cumhuriyet gazetesini protesto etmek için haftada bir gün alacaklarını açıklamasından sonra gazete tirajının düştüğü iddia edilmektedir.
Aksine; Basın İlan Kurumu verilerine göre o dönem satışta ve gazete tirajında bir düşüş yaşanmamıştır.
Başkalarının kişisel dünya görüşleri ve politik düşüncelerini yansıtan görüş, yorum ve düşmanlıkları üzerinden kimse için suçlama yaratılamaz.
Cumhuriyeti ve yazarlarını ve yönetimini suçlayan bu yayınlarda şahsımla ilgili olarak hiçbir şey yer almamasına karşılık; ileri sürülen görüşlerin haksız ve sadece kişisel suçlamalar olarak bu dava dosyasında ne benim için ne de çalışma arkadaşlarım için yeri olmadığı kanaatindeyim.
Daha önce bahsettiğim gibi, görev - yetki ve sorumluluk alanımın yayıncılıkla hiç ilgisi olmamıştır.
Tanıklıklar hakkında
Tanık ifadelerini genel olarak değerlendirmek gerekirse; Tanık ifadelerine bakıldığında, 3 bölüme ayrılması gerektiğini düşünüyorum.
* Cumhuriyet gazetesinde daha önce görev almış kişiler
* Cumhuriyet gazetesini kendi ideolojik yayın çizgisinde görmek isteyenler
* Yakın zamana kadar FETÖ, başı ve örgütüyle çok yakın olup, hatta aynı masada yemek yiyecek kadar işbirliğinde olan ve 3-4 yıl önce yazıları ile kanlı örgüte methiyeler düzenleyenler.
Birinci grupta yer alan ifadeler arasında sadece üç beyana değineceğim
İnan Kıraç ; ifadesinde Vakıf seçimlerindeki hukuki süreci eleştirmek ile birlikte, Cumhuriyet Gazetesi Yayınları ile ilgili olarak da kişisel dünya görüşüne bağlı eleştiride bulunmuştur. Yalnız bir konu dikkat çekici; eleştirdiği dönemde yaklaşık 20 yıldır beraber çalıştığı Genel Yayın Müdürü İbrahim Yıldız gazetesinin gazetenin yayın bölümünün başında idi.
Nevzat Tüfekçioğlu ; kendi siyasi anlayışını yansıtan beyanlarına katılmak mümkün değildir. Cumhuriyet Gazetesi daima Atatürkçü laik çizgide kalmıştır. Bir diğer beyanı ise Cumhuriyeti içine düşürdükleri mali krizi itiraf anlamındadır. 100 yerine 400 personel ve 2011-2012 yıllarının ( Aslında 2008'den başlar) zararla kapatıldığından söz ederek, maliyetlerin çok yüksek olduğunu ifade ediyor.
Alev Coşkun ; Vakıf meselesini hukuki mecrada yürütmek yerine, buradan çıkarıp, ceza soruşturmasına konu etmek amacıyla beyanlarda bulunuyor.
Tanık beyanlarında şahsımla ilgili somut hiçbir suçlama veya iddia bulunmamaktadır. Kaldı ki; bu beyanlarla suç yaratılması da adalete ve hukuka aykırı bir çabadan ibarettir.
"Şirket zarara uğratılmadı, aksine kar etti"
İddianamede Vakıflar Müdürlüğü müfettişlerince hazırlanan raporun tahlil ve değerlendirme bölümünde; Yenigün Haber Ajansı A.Ş. için özellikle 2013 yılından sonra sermaye kayıpları yaşadığı ve şirketin bundan sonra zarara uğratıldığı ifade edilmektedir.
Önce şuradan başlamak isterim;
Şirket mali yıl kapanış bilançolarına bakıldığında Yenigün A.Ş. 2008 yılından beri zarar etmektedir.
2013 yılında Yönetim Kurulu Başkanının mali yapıdaki sorunların düzeltilmesi ve aksaklıkların giderilmesi için gerekirse tasarruf tedbirlerinin uygulanması amacı ile Şirket Yönetim Kurulu üyeliği önerisini kabul ettim. Ardından mali yapının düzelebilmesi için öncelikle tasarruf tedbirlerinin uygulanması benimsendi ve uygulamaya konuldu.
Rasyonel bir personel politikası izlemek amacıyla çalışmalar başlatıldı. Yenigün Haber Ajansında çalışan personel sayısı 2013 yılında 400 civarındaydı, 2016 yılında 166 kişiye düşürüldü.
Vakıf Denetçi raporlarında da belirtildiği gibi; Şirketin SGK, vergi daireleri, bankalar başta olmak üzere olmak üzere hiç borcu yoktur.
2012 yılından başlayarak örneğin günlük beş altı bin adet gazete satışının karşılığı olan Kamu Kurumu ve iştirakleri olan şirketler tarafından Cumhuriyet gazetesine açıkça uygulanan reklam/ilan kısıtlamalarına, Devlet Kamu Kuruluşlarındaki gazete aboneliklerinden vazgeçilmesine ki buna THY dahil rağmen Yenigün Haber Ajansı başarılı olmuştur. Uygulanan ambargolara rağmen mali yönden gücünü korumuştur.
Ortaklarına bilanço ve hesap bilgilerini vermiş, hem sorunlarını ve hem de başarılarını yüz akı ile açıklamıştır. Şirket Genel kurulları sonunda Yönetim Kurulları ibra edilmiş ve aklanmışlardır. Asıl amaç rasyonel olarak Cumhuriyet gazetesinin yayınını sürdürmesidir.
"Gazeteciliğin amacı kar etmek değildir"
Gazeteciliğin asıl amacının kamu yararı olduğunu tekrarlamama gerek yoktur. Amaç azami kar elde etmek, hissedarlara kar payı ödemek olmadığı gibi diğer ticari tüm yapılardan farklı olarak kamu yararına çalışmayı sürdürebilmektir.
Bu amaç; Cumhuriyet Gazetesi gibi nitelikli bir misyon üstlenmiş gazete olarak çok daha anlamlıdır. Kuşkusuz Dünyada ve ülkemizde yaşanan finans ve döviz krizinden Şirketimiz de etkilenmiştir. Sektörde bir çok gazete yayın hayatına son vermiştir. Kapanan birçok gazeteye karşın Cumhuriyet ağır ve zor koşulları atlatmış ve ayakta kalmayı başarmıştır. Gazete yayıncılığında ve özellikle Cumhuriyet gazetesi açısından bu tür önlemlerin alınması ve devamı gerekir.
Çünkü Cumhuriyet gazetesi bir ticari kurum olmanın ötesinde; adını Mustafa Kemal Atatürk'ün verdiği bir gazetedir ve Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunda tarihi bir yeri ve amacı vardır.
İddianameye yanıtım çok basit; Cumhuriyet gazetesinin yayınını sağlayan şirketin yapısına, yönetimine ve işletmesine baktığınız zaman “basiretsiz idare veya idareci” gibi gerçeklere aykırı nitelendirmelerle yaratılmak istenen suçlamalar asılsızdır, kabul etmiyorum.
"Vakfın amacı Cumhuriyet'i desteklemek"
Cumhuriyet Vakfı'nın kuruluş amacı; kimliği, ilkeleri ve amaçları belirli olan Cumhuriyet gazetesinin yayınını sürdürmesini tüm olanakları ile desteklemektir. Bu amaç vakfın varlık sebebidir.
Vakıftan değişik zamanlarda Yenigün Haber Ajansı A.Ş.’ye verilen borçlar, Vakfın değişik toplantılarında görüşülmüştür. Cumhuriyet gazetesi yayınının kesintiye uğramaması için gerekli olduğu anlaşıldığından Yönetim Kurulunun mutabakatı ile gerçekleştirilmiştir ve yasal mevzuata uygun olduğu kanaatindeyiz.
Oto tamircisine ödeme iddianamede
1 Aralık 2011’de Yasemin Mutlu’ya 345. TL para göndermişim. Para gönderdim çünkü bu para oto tamir bedeli karşılığıdır. 4 Levent İstanbul Oto Sanayi Sitesi'nde iş yeri (tamirci) olan Kadir Mutlu'nun bildirdiği hesaptır ve arabamın tamiri karşılığı istediği bedeldir. Bana verdiği hesap nosu büyük olasılıkla soyadı benzerliği dikkate alındığında yakını veya iş yeri sahibi adına açılmış bir hesap olmalıdır.
Şüpheli hareketin kaynağı olarak gösterilen 2011 yılında oto tamir ücreti olarak gönderdiğim “oto tamir bedeli; hesap sahibinin bu işlem tarihinden 2 yıl önce çalıştığı işyerinin soruşturma geçirdiği için ve benim de tamirciye gönderdiğim tamir bedeli 345.TL’lik işlem bu nedenle şüpheli görülüyor ve ben de şüpheli para hareketin var suçlamasıyla karşılaşıyorum.
Bu örneklerden birisidir. Gülünç iddialar beni şüpheli yapmaz ve suçlama konusu olamaz.
"İper'in ByLock kullanmadığı bilirkişi raporuyla sabit"
Bylock kullanıcısı olduğu tespit edildiği ileri sürülen 3 şüpheli, hakkında soruşturma yapılan 1 şüpheli ve şu anda tutuklu bulunan bir kişi ile irtibatta olduğum iddia ediliyor.
Birinci şüpheli Cumhuriyet gazetesi muhasebe çalışanı Yusuf Emre İper ile irtibatım tespit edilmiş 14 defa benim tarafımdan aranmış 8 defa beni aramış.
Cumhuriyet gazetesi muhasebe finans sorumlusu olan Emre İper ile irtibatlı olmak kadar doğal bir şey olamaz.
Emre İper, telefonunda Bylock bulunmadığı bilirkişi raporu ile tespit edilmiş olduğu halde Nisan 2017'de tutuklanmıştır.
Sonuç olarak
34 senedir Cumhuriyet gazetesine çalışmaktayım.
Tekrarlıyorum; Cumhuriyet gazetesinde çalıştığım 35 yıllık süre içerisinde görev aldığım tüm bu sorumluluklardan onur duydum.
Muhalif bir gazetede çalışmak ve yönetici pozisyonunda bulunmanın, ülkemizde dün de bu günde risk taşıdığını bilmekteyim.
Laik, demokratik, özgürlüklerden ve adaletten yana olmak, Atatürk ilkelerine bağlı olmak benim için vazgeçilmez bir dünya görüşüdür.
Yaklaşık 9 aydır bir esaret altındayım.
Benim için iddia edilen suçlamaların; herkesin adalete ve yargıya duyduğu güvenle aşılacağına inanıyorum. Çünkü önce kendime ve laik demokratik hukuk devleti ilkelerine güveniyorum.
Niyet okuyup gazete yöneticisi tutuklamak, hoşa gitmeyen yazı ve haberleri toplayıp “örgüte yardım ve destek” gibi niyetler okuyarak suçlar çıkartılamaz.
İddianamenin varsayımlarını kabul etmiyorum. (EA)
* Yargılananlar: Tutuklular: Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu, köşe yazarı Kadri Gürsel, karikatürist Musa Kart, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Önder Çelik, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi avukat Bülent Utku, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi avukat Mustafa Kemal Güngör, köşe yazarı Hakan Kara, Kitap eki Genel Yayın Yönetmeni Turhan Günay, okur temsilcisi Güray Öz, Cumhuriyet Gazetesi İcra Kurulu Başkanı avukat Akın Atalay, muhabir Ahmet Şık, tweet'leri nedeniyle yargılanan tutuklu sanık Ahmet Kemal Aydoğdu. Hakkında adli kontrol kararı verilenler: Cumhuriyet Gazetesi eski yayın yönetmeni ve köşe yazarı Aydın Engin, Cumhuriyet Gazetesi köşe yazarı Hikmet Çetinkaya. Hakkında kısıtlama kararı olmayanlar: Eski muhasebe müdürü Bülent Yener, muhasebe müdürü Günseli Özaltay, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Erinç. Hakkında yakalama kararı olanlar: Cumhuriyet Gazetesieski genel yayın yönetmeni ve köşe yazarı Can Dündar, Cumhuriyet Gazetesi eski çalışanı İlhan Tanır. |