bianet, Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu Başkan Yardımcısı Akın Birdal, İnsan Hakları Derneği (İHD) Başkanı Yusuf Alataş, Türkiye İnsan Hakları Vakfı Başkanı Yavuz Önen, İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (MAZLUMDER) Başkanı Ayhan Bilgen, Helsinki Yurttaşlar Derneği (HYD) mülteci destek programı direktörü Özlem Dalkıran ve İHD Merkez Yürütme Kurulu üyesi Feray Salman'la insan hakları alanında 2006'yı ve 2007'yi konuştu.
Şiddet kültürü ve çatışma sosyal hakları konuşmayı engelliyor
Hak savunucuları, kişisel ve siyasi haklar alanındaki ihlallerin yoğunluğunun sosyal hakları konuşmayı engellediğini saptıyorlar.
Bir yandan çatışma ortamının, toplumsal barışın sağlanamaması, bir yandan neoliberal politikaların dünyada eşzamanlı olarak daha da yoğun uygulanması sonucunda en çok yıpranan haklar, ekonomik, kültürel ve sosyal haklar. Hak savunucularının hepsi, yoksulluğun en büyük insan hakları ihlallerinden biri olduğuna işaret edip, önümüzdeki dönemde sosyal haklarla ilgili mücadelenin demokratik güçlerin birlikteliğiyle yükseltilmesi gerektiğini söylüyor.
Birdal: 2007 mevcut kazanımları korumak için mücadele yılı olacak
2006'da Türkiye'nin "yüzünü AB'den ABD'ye çevirdiğini" saptayan Birdal, "Tabuların üzerine konuşulamadı. Yüzleşmenin kapısı aralanamadı" diyor.
"İnsan hak ve özgürlüklerinin korunması, savunulması, geliştirilmesi, ancak çatışmasız ve şiddetsiz bir ortamda mümkün. Kürt sorunun çözümsüzlüğü, şiddetteki ısrar, hak ihlalerine zemin oluşturuyor."
Birdal, konuşulabilir zemin için silahların susması gerektiğini belirtiyor. Çünkü, "Ancak bu olduğunda serbestçe konuşma olanağı bulacağız. İnsan hak ve özgürlüklerinin kazanımı buna bağlı."
Ama, 2007'yle ilgili kaygılı olduğunu da ekliyor: "Kürselleşme insan hak ve özgürlüklerinde büyük bir erozyona neden oluyor. Bölgemizdeki çatışmalar ve şiddet daha da yükselebilir. Türkiye'de iki seçim yaşanacak. Bunların yaratacağı kriz, kaotik ortamlara neden olabilir. Seçimlerin adil, güvenli, demokratik bir ortamda yapılabilmesi, insan hakları açısından çok önemli. 2007, daha çok mevcut durumu koruma becerisiyle ilgili olacak diye düşünüyorum."
Birdal, kişisel, siyasal hak ve özgürlüklerin daraltılmış olması nedeniyle, ekonomik, kültürel ve sosyal haklar üzerine gündem açılamadığına dikkat çekiyor: "Oysa bütün çalışmalar bize, özellikle Güneydoğu'da açlık ve yoksulluğun ürkütücü derecede derinleştiğini gösteriyor. Kuşkusuz sosyal haklar mücadelesinin yükseltilmesi gerek. Bu da emekçilerin, çalışanların, demokratik güçlerin güçlü birliğiyle, ortaklaşmasıyla mümkün olabilir."
Bilgen: Seçimlerle ilgili yasalar değiştirilmeden seçime gidilmemeli
Ayhan Bilgen, 2006'da olumlu olarak nitelenebilecek iki konu olduğunu düşünüyor: "Biri, çatışmaların geçici de olsa durması. Bu insan hakları alanını etkileyen en önemli olaylardan biri. Diğeri de, bazı ifade özgürlüğü davalarının takipsizlikle, beraatle sonuçlanmış olması."
2007 için de iki acil nokta olduğunu söylüyor:
"Cezaevleriyle ilgili mutlaka düzenleme yapılmalı. Ölüm oruçlarının son bulması sağlanmalı. Bu yılki seçime seçim yasası, siyasi partiler yasası ve cumhurbaşkanının konumunu değiştirecek anayasa değişikliklerini yaparak gitmek gerek. Siyasi irade buna yakın değil, ama bu değişiklikler yapılmazsa çok büyük gerilim kaynağı olacak. Yapılmak zorunda."
Alataş: Barışı savaşanlar kadar aktif dillendirmemiz gerek
"2006 toplumsal barış, insan hakları ve demokrasi adına çok olumlu adımlar atılabilecekken kaybedilmiş bir yıl oldu" diyen Yusuf Alataş da, 2007'nin önceliklerini şöyle sıraladı:
* Toplumsal barışın yerleşmemesinin nedenlerini sorgulamamız gerek. Barışı savaşanlar kadar aktif nasıl dillendirir, sahip çıkarız, bunun peşine düşmeliyiz. Çünkü barış devletlerin değil, halkların sorunudur.
* Bütün toplum olarak şiddete karşı bir mücadele başlatmamız gerek. Aile içi şiddetten, kadına yönelik şiddete, sokaktaki şiddetten çocuklara yönelik şiddete karşı her alanda şiddet yükselirken. bir kampanya başlatmamız gerekiyor. Bu, siyasetten magazine kadar, şiddet içeren söylem, davranış ve gösterileri kınayan bir kampanya olmalı.
* Sorunları konuşarak çözmeyi ön plana almalı; bunun için tartışma başlatmalıyız. Hangi sorunlarımızı niye çözemedik ve niye konuşamıyoruz? Şimdiye kadar yasak politikaları sonuç verdi mi, vermedi mi? Bunları gündeme getirmeliyiz.
"Yoksulluğun olduğu yerde toplumsal barış zaten sağlanamaz"
Alataş, 2006'nın sosyal haklar alanında da kaybedilen bir yıl olduğunu düşünüyor. "Kişisel ve siyasi hakların tehdit altında olduğu ortamlarda, ekonomik ve sosyal haklar ikinci plana düşüyor. Oysa insan haklarının hiyerarşisi olmaz. Herkes canının derdine düşünce, açlık, yoksulluk, sefalet, adaletsizlik ihmal ediliyor.
"Sosyal devlet ilkesini yeniden inşa etmemiz gerek. Eğitim, sağlık, barınma gibi temel ihtiyaçlar, kamu hizmetleri metaya dönüştürülüyor, kâr aracı haline getiriliyor."
Sosyal haklarla ilgili mücadeleyi yükseltmek için de insan hakları örgütlerinin, meslek örgütlerinin, sendikaların birlikte çalışması gerektiği kanısında olan Alataş, "Bu mücadeleye zaman, enerji, kaynak ayırmalıyız. Bu aynı zaman da bizim özeleştirimiz. Çünkü yoksulluğun olduğu yerde toplumsal barış zaten sağlanamaz" diyor.
Salman: Politikaların temelinde insan hakları standartları olmalı
Feray Salman, "2006'da ne insan haklarıyla ilgili adım atıldı ne de insan hakları standartlarına dair kaygı duyuldu" diyor.
"2007'de her şeyden önce insan haklarına ve standartlarına bağlılık konusunda siyasi irade gerekli. Bu olmadığında, atılan her adım pragmatik oluyor, sürdürülebilir olmuyor. İleri götüren politika üretilemiyor. 'Sorunlarımıza hak temelli bakarız, politikalarımızın temelinde insan hakları standartları yatar' diyen irade gerekiyor."
Sosyal haklarla ilgili mücadele için de "İşe söylemden başlamalıyız" diyor Salman.
"Sloganlardan vazgeçmemiz ve sosyal hakları standartlarıyla konuşmamız gerekiyor. Konutsa konutun standardıyla, çalışmaksa çalışmanın standardıyla birlikte konuşmalıyız. Sosyal hakları bütün bir nüfusun hakları olarak görmeliyiz.
"Örneğin, engelliler kendi kentiyle barışıklığı, toplumdaki farklı kimliklerin yaşam alanlarıyla barışıklığını sağlamak da bu kapsamda. Ancak bu barışıklıkları çoğaltırsak toplumsal barıştan söz ederiz.."
Önen: 2006 hükümetlerin insan haklarındaki iki yüzlülüğünü ortaya çıkardı
Yavuz Önen'se, 2006'da ironik bir "olumlu gelişme"den bahsediyor:
"İnsan hakları mücadelesi ortamında bir netleşme yaşandı. Hükümetlerin insan haklarına bakış açılarında, ikiyüzlü ve çifte standartlı davrandıkları net olarak göründü. Hele Türkiye açısından. Ülkeyi özgürlüklerin demokrasisine götürecek hükümet olduğu iddiasındaki hükümetin aslında hiç de öyle olmadığı ortaya çıktı. Özellikle ifade özgürlüğü sıkıntısı 2006'da gündemden hiç düşmedi. Özgürlüklerin temelinde o var. Tökezledikleri çok açık. Buna Avrupa Birliği'nin çifte standardını da eklemek gerek."
Önen ABD, Britanya ve Irak'ın işgaline katılan Avrupa ülkelerinin ihlalleri zirveye çıkardıklarını da ekledikten sonra, "Bu önemli bir netleşme sağladı. 2006 saflaşma ve netleşme yılı oldu" diyor.
Önen 2007'nin "özel bir yıl olacağını" söylüyor. "İki seçim var ve güçler uç göstermeye başladı. 2007 dengeleri değiştirmek için bir itiş kakış dönemi olacak. Dolayısıyla insan hakları, demokrasi değil, güçlerin kendi programlarının gerektirdiği değerler ön plana çıkacak."
Önen, insan hakları alanında üç acil adımdan söz ediyor:
* İnsan hakları savunucularının sayısını artırmayı, dayanışma becerisini yükseltmeyi önemsiyoruz.
* Birleşmiş Milletler İşkenceyi Önleme Sözleşmesi'ne Ek Protokol'ün onaylanarak yürürlüğe girmesi acil.
* Türkiye'nin Uluslararası Ceza Mahkemesi'ni kabul etmesi de acil olarak yapması gerekenlerden biri.
"Kapitalizm sosyal hakları gözardı ediyor; biz ön plana çıkarmalıyız"
Kapitalizmin hakları bireyselleştiren, ayrıştıran bakış açısına dikkat çeken Önen, "sosyal devletin bırakılması, piyasa ekonomisinin ön plana çıkmasıyla bu haklar mümkün olduğu kadar geriletildi" dedikten sonra ekliyor:
"Türkiye'de bu hakların mücadelesi siyasallaşmalı. Sosyal haklar üzerinden mücadele ekseninin oluşturulması, emek eksenli, sosyal politikaları esas alan siyasal örgütlenme mutlak surette aktif olmalı. İnsan hakları savunucuları da bu zeminde mücadele bayrağı açmalı.
"Kapitalizm, sağlık, barınma, eğitim hakkını, çevrenin, havanın, kirlenmesini hep gözardı eder. Bizim bu gözardı edileni ön plana çıkarmamız, önceliklendirmemiz gerek."
Dalkıran: Sorunlar ifade edilemedikçe görünmez kılınıyor
Özlem Dalkıran da 2006'da iki olumlu gelişmeden söz ediyor:
* Birleşmiş Milletler Uluslararası Silah Ticareti Antlaşması'na yönelik çalışma başlatılması kararını aldı. 2008 itibarıyla çalışmalara başlanacak. Dolayısıyla, yine insan hakları savunucularının, şiddet karşıtlarının lobisine ihtiyacı var. Özellikle ABD'ye baskı uygulanması gerekiyor.Çünkü bu karara ret oyu veren tek ülke ABD.
* Kadına ve çocuğa yönelik şiddete karşı yayınlanan genelgeler. Kadına yönelik şiddet daha görünür hale geldi; kamuoyu duyarlılığı arttı. Mahkemelerden daha ağır cezalar çıkmaya başladı. Bu konuda hâlâ çok ciddi sorunlar var; ama nispeten bir iyileşmeden söz edilebilir.
Dalkıran, diğer yandan, ifade özgürlüğünün önündeki engellerin giderek artıyor olmasına da dikkat çekiyor. "Sorunları ifade edemeyince, görünmez kılınmış oluyor. Bir an önce, gerek basın, gerek kişiler üzerindeki kısıtlamaların sona ermesi gerekiyor."
İşkencenin cezasızlığını ve cezaevlerindeki tecrit uygulamasını da acil olarak çözülmesi gereken sorunlar arasında sayan Dalkıran, Türkiye'nin mültecilerle ilgili hâlâ bir yasasının olmayışını da vurguluyor.
"Hükümet bazı adımlar atmaya çalışıyor. Ancak bu konuda mutlaka hak örgütleriyle birlikte çalışılmalı." (TK)