Yani kanımız canımız sana feda olsun Saddam.
Savaşla yaşamaya alışılmış olan Bağdat'ta, günlük yaşam çöl sıcağının elverdiği ölçüde sürüyor. Sokakların, yaklaşan savaş tehdidiyle pek ilgisi yok. Ambargonun etkilediği pazarlarda her şey var; ama oldukça pahalı. Türkiye'dekilerden farksız çarşı pazar yerlerinde halk ellerindeki sınırlı parayla geçim telaşına düşmüş durumda.
Bir centilmen: Saddam
Ancak en yüksek maaşın 20 dolar civarında olup, yoksulluk ve sefaletin hüküm sürmesine karşın, aleyhte yapılan her propaganda ve savaş çığırtkanlığı ya da rutin bombardımanlar, halkın ABD'ye karşı gelişen nefret ve düşmanlığı Saddam Hüseyin "sevgisine" kanalize ediyor.
Kaldığımız El Rasheed Oteli'nin resepsiyon görevlisi kadın, "bir centilmen" dediği Saddam için, "Ülkemi seviyorum ama en çokta onu seviyorum. Kötü olan ABD'nin kendisi. Bizim sorunumuz yok" diye konuşuyor.
Bağdat'ta, Mahmutpaşa benzeri bir alışveriş merkezi olan Kadimiya'daki kuyumculardan biri, "Ne Saddam ne de kimyasal silah üretimi bu savaşın nedeni. Yine, ABD'nın gözü petrolümüzde. Ama ne yaparlarsa yapsınlar başkanımız Saddam Hüseyin'i yerinden edemeyecekler" diye konuşuyor.
İşçinin günlüğü 1 dolar
Kaçınılmaz görünen savaşta ölebilecekleri belirtilince, "Gerekirse biz de taşlarla kendimizi ve başkanımızı savunacağız" diyor. Kocası günlüğü 1 dolara işçi olarak çalışan ve çocuklarının okul ihtiyaçları için elinde kalan son küpelerini satmaya kuyumcuya gelen kadın karışıyor lafa, "Biz onu çok seviyoruz. Kimse ona bir şey yapamaz" diyerek giriyor.
11 Eylülde tüm dünyada olduğu gibi, Irak'ta da tüm gazeteler malum saldırıların yıldönümüyle ilgili haberleri manşetlerine taşımıştı. Ama elbette ki farklıydı. "Allah cezalandırdı", "ABD'nin oyunu 11 Eylül yalanı", "Şeytan'ın sonu" gibi manşetlerle hatırlatılıyordu olaylar. Sokaktaki insanların görüşleri de gazetelerde yazılanlardan farklı değildi elbette.
Saldırıların, Irak'a saldırıyı bahane etmek için ABD tarafından gerçekleştirilen bir komplo olduğundan tutun da, İslam aleminin zaferi olduğuna dek benzer bir çok yorum yaptı Iraklılar.
Ortak yorum: ABD Irak petrollerine göz dikti
En çok benzeşen yorum ise ABD'nin gözünü diktiği Irak petrolleri için 11 Eylül saldırılarını sömürdüğüydü. Bir aracın deposu 2 milyon Türk lirası karşılığında süper benzinle doluyor. Normal benzine ise bunun yarısından daha az ödeniyor. Yani, petrol Irak'ın en ucuz tüketim maddesi.Benzinin litresi 50 dinar ama ekmek 20 dinara, etin kilosu ise 3 bin dinara yükselmiş.
1991 savaşından sonra uygulanan Birleşmiş Milletler (BM) ambargosu nedeniyle sınırlı petrol satışı dışında ekonomik hiç bir gelir ve yatırımı olmayan ülkenin bu geliri de son 4 ayda azalmış durumda.
Petrol Bakanı Amr Muhammed Al Rasheed'in verdiği bilgiye göre dört ay önce 2.3 milyon varil olan satış 1 milyon varilin altına düşmüş durumda. Bakan Rasheed bunun nedeninin de savaş tehdidi yüzünden alıcıların uzak durmasına bağlıyor ve başka hiç bir gelir olmadığı için de ölmeyen Iraklıların aç kaldığını söylüyor.
Uluslar arası medya da gelir kaynağı
Ülkedeki "en büyük" gelir kaynaklarından biri de uluslar arası medya. Bölgeden sıcak haber vermeye çalışan her gazeteci Irak'a günde 400 dolara yakın para bırakıyor.
Çalışabilmek için Enformasyon Bakanlığı'na akretide olmak zorundaki gazetecilerden ülkede bulunma parası, kamera ve fotoğraf makineleri ve ilgili ekipmanlar, çalışacakları rehberleri ve otel ücretleri ile birlikte toplam 400 dolara yakın para alınıyor.
Saddam kah namaz kılıyor, kah elinde terazi duruyor
Bağdat'ın tamamıyla asfalt ana caddelerin her yanında Saddam Hüseyin'in resimleri ve heykelleri göze çarpıyor. Kah namaz kılıyor, kah gülümsüyor. Eğitim kurumunun önünde elinde kitap, adliye binasının önünde adalet terazisi tutan Saddam, bir başka yerde ise silahıyla poz veriyor halkına.
Kısacası kafanızı çevirdiğiniz her yerde görebileceğiniz Saddam Hüseyin, halkına bir nevi "gözüm üzerinizde" mesajı veriyor resimlerde. Basın meslek örgütünün başkanlığını oğul Uday Hüseyin'in yaptığı ve tamamen devlet denetiminde olan 40 civarındaki gazete ve TV kanallarıyla da bu mesaj sokağa çıkmayanlara da iletiliyor.
Son on yılda 1 milyon 700 bin çocuk öldü
Ambargonun en yakıcı olarak hissedildiği yer hastaneler. Yaşanan ilaç sıkıntısı nedeniyle en basit hastalıklar bile çocuk ve bebeklerde ölümlere yol açıyor.
Irak Sağlık Bakanlığı'nin iddiasına göre son 10 yılda 1 milyon 700 binden fazla çocuk ambargo ve bağlı nedenlerle öldü. Yetkililerin verdiği bilgiye göre 1989'da yılda 27.334 çocuğun öldüğü Irak'ta bu sayı 1990'da 32.464'e yükseldi. 2002'nin ilk 6 ayında ise 102 binden fazla çocuk öldü.
Bağdat'ın en "gelişmiş" hastanesi olan El Mansur'un onkoloji bölümünü gezdiren başhekim Luay Qasha, iyileşme şansı yüzde 70 oranında olan çocukların dahi kurtarılmadığını söylüyor.
12 yaşındaki kız çocuklarında meme kanseri
Qasha'nın ciddi bir iddiası da, 1991 savaşında kullanılan silah ve bombaların yarattığı radyoaktif etki nedeniyle kanser vakalarının çocuklarda artmış olması. Öyle ki 12 yaşındaki kız çocuklarında dahi meme kanseri
Ambargo nedeniyle hiç bir hastalıkta düzenli ve yeterli tedavi uygulanamadığını belirten Qasha, "Kanser tedavisinde ve kemoterapide kullanılan bir çok kimyasal maddenin ülkeye girişi de silah yapımında kullanılacağı gerekçesiyle yasaklanmış durumda. 20-30 yıl önceki teknikler kullanıyoruz. İlaç bugün var yarın yok. Yani, düzenli tedavi uygulayamıyoruz. Çocuklar protein ve vitamin alamıyor. 1991 savaşında hijyen için önemli olan altyapı tesisleri ve su kaynakları tahrip edildiği için kolera, ishal ve ateşli hastalıklar yaygın" diyor.
Dışişleri Bakanı Sabri: En çok Türkiye zarar görür
Irak Dışişleri Bakanı Naci Sabri, olası bir savaşta en çok zararı Türkiye'nin göreceğini söyledi. Türk yetkililerin "savaşa hayır" diyebileceğini belirten Sabri, Körfez Savaşı'nın Türkiye'nin başına PKK belasını sardığını öne sürdü.
"Bizim Kuzey Irak'taki güvenlik boşluğunun doldurulması konusunda birtakım düşüncelerimiz var, bu Türkiye için de yararlı olacak. Ayrıca, Türk ordusunun Irak'a girmeye hakkı yok."
Sabri'nin açıklamalarının satır başları şöyle:
* Savaş bölgedeki hiçbir ülkenin yararı olamaz. Bir operasyon halinde Türkiye kaybeder. Türkiye yaptırımlar ve Kuzey Irak'a müdahale nedeniyle milyarlarca dolar kaybetti. Maddi ve güvenlik kaybı oldu.
* Türkiye hayır diyebilir. Çünkü bu durum kendi menfaati dışındadır.
* Türkiye üslerini Irak'a zarar vermek için kullandırdı. Bundan Türkiye'nin çıkarı nedir?
* Bu bölgede boşluk oluşturdu. Güneydoğunuzdaki terör belanız da bu boşluğun eseridir. Ama Irak bağımsız bir ülkedir. Türk ordusunun Irak'a girmeye hakkı yoktur.
* Irak olarak toprak bütünlüğünden ödün vermeyeceğiz.
* Yabancı bir müdahaleye karşıyız. Böyle bir durumda Türk ordusuna karşı Iraklı Kürt ve Araplar birlikte savaş verir.
* 1990'da Türkiye ile Irak arasında güvenliğe yönelik pek çok anlaşma yapıldı.
* Ancak Türkiye anlaşmalara ve BM kararlarına aykırı olarak üslerini ABD ve İngiltere'nin kullanımına açtı. Bu bölgede bir boşluk oluşturdu. Bu boşluk yine Türkiye'nin aleyhine işledi.
* BM kararlarına uymayanın ABD'dir. Bölgede kitle imha silahları üreten tek ülke İsrail'dir" dedi.
Ramazan: Türk ordusunun Kuzey Irak'ta ne işi var?
Irak Devlet Başkan Yardımcısı Taha Yasin Ramazan, Türkiye'nin Irak'a saldırıda araç olmaması gerektiğini belirtip, "Irak'ın toprak bütünlüğüne saygılı olunmalıdır. Türk ordusunun Kuzey Irak'ta ne işi var. Bu düşmanlıktır" dedi.
ABD, dünyanın birçok ülkesini bölmeyi amaçlıyor. Çok yakın gelecekte Amerika'nın çıkarları doğrultusunda Irak gibi Türkiye de bölünebilir. Bize herhangi bir ülke üzerinden yapılacak müdahale, Irak'a doğrudan saldırı olarak değerlendirilecektir."
Kuzey Irak'ta Türk askerinin varlığı ile ilgili bir soruya sinirlenen Ramazan, "Irak'a ait olmayan herhangi bir gücün topraklarımızdaki varlığını reddederiz. Böyle bir durumda, Iraklı tüm Kürt ve Araplar yabancı güçlere karşı mücadele eder" dedi.
"Umarım Türkiye, böyle bir yanlışa düşmez. Herhangi bir ülkeden yapılacak herhangi bir müdahale Irak´a doğrudan yapılacak bir saldırı olarak kabul edilecektir. Türkiye kendi çıkarlarını düşünerek Amerika'ya karşılıksız hizmet etmemelidir."
Ritter: ABD halkına elinizi uzatın
Irak'ta görev yapan BM denetçilerini ABD ajanı olmakla suçlayıp, ABD'nin Irak politikasını eleştirerek BM silah denetçiliği başkanlık görevinden 1998'de istifa eden Scott Ritter de Irak parlamentosunda bir konuşma yaptı.
Ritter konuşmasında, "ABD halkına elinizi uzatın. İnanılanın iddianın tam tersine terör devleti olmadığınızı, her ne kadar İslam devleti olsanız da İslami terörün arkasında olmadığınızı kanıtlayın" dedi.
"Irak'ın kitle imha silahları üretme kapasitesine sahip olmadığını biliyoruz. Silah denetçilerinin dönüşüne koşulsuz izin vererek bunun dünyaya kanıtlanması gerekiyor. "
Kitle imha silahları
İngiltere Başbakanı Tony Blair'in, Irak'ın Kitle imha silahları ve nükleer çalışmalar yürüttüğünü belirterek uydudan çekilmiş fotoğraflarını basına dağıttığı Tuweitha Nükleer Enerji Kompleksini basına gezdiren Iraklı yetkililer, iddiaları reddetti.
ABD'nin kimyasal silah üretimine ilişkin iddialarını çürütmeye çalışan Iraklı yetkililer, Blair'in basına dağıttığı dört ayrı yerin fotoğrafını göstererek, "İddia edildiği gibi hiç bir nükleer radyoaktif ve diğer kitle imha silahı faaliyeti yoktur" dediler.
Sıkı güvenlik altında korunan ve 1991 savaşı sırasında bombalanan Tuweitha Nükleer Enerji Kompleksindeki iddia konusu binaların deneylerde kullanılan hayvanların barınağı ve 1991'deki zaten yıkılmış olan nükleer santral binası olduğunu belirten yetkililer, diğerlerinin de ilaç fabrikası ve mantar üretme çiftliği olduğunu söyledi.
Irak Atom Enerjisi Kurumu Bilimsel Politika ve Programlar Dairesi Başkanı Faiz El Bayraktar, nükleer-radyoaktif ve benzeri faaliyetleri olmadığını belirterek, "Zaten ambargo nedeniyle radyoaktif veya nükleer çalışmalar için gerekli olan malzemeler ülkeye giremiyor. BM Silah Denetçileri de en ince detayına kadar inceleme yaptı ve hala izleme altında. " dedi.(AS/NM)
* Ahmet Şık'ın izlenimleri Radikal gazetesinden yayımlanan diziden özetlenmiştir.