* Haber görselleri "Doris Salcedo'nun Kamusal İşleri" belgeselinden alınmıştır.
"Ne zaman bir insan öldürülse içimizde bir boşluk meydana geliyor. Bu boşluğun dile getirilmesi gerek."
Kolombiyalı sanatçı Doris Salcedo, "Doris Salcedo'nun Kamusal İşleri" adlı belgeselde yalnızca kamusal işlerinin değil, eserlerinin tamamının yas tutmak üzerine olduğunu kısaca bu sözlerle anlatıyor.
"Bu, Kolombiya ya da kayıpların binleri aştığı, her gün toplu mezarların ortaya çıktığı diğer ülkelerde özellikle önem teşkil ediyor" diyor Salcedo: "Öldürülen kişilerin insaniyetini ortaya koyan tüm cenaze ritüelleri kayıp durumda. Bunların bir yere yerleştirilebilmesi gerekiyor."
Ona göre, bunları işaret etmek bir sanatçı olarak görevi.
Ermeni Soykırımının 107. yılında, Doris Maria-Reina Bravo'nun Doris Salcedo'nun İngiltere'nin Tate Modern müzesinde sergilenen "Shibboleth" eseri üzerine yazdığı yazının Türkçe çevirisini paylaşıyoruz.
***
Turbine Hall (Türbin Salonu)
Tate Modern, 2000 yılından bu yana devasa salonu Turbine Hall için aralarında Olafur Eliasson'un Hava Durumu Projesi (2003) ve Ai Weiwei'nin Ayçekirdekleri (2010) olmak üzere enstalasyonlar (Unilever serisi) yaptırıyor. Kolombiyalı sanatçı Doris Salcedo bu serilerin sekizincisi için zeminde kıvrılarak ilerleyen derin bir yarık olan Shibboleth'i üretti.
Eser, gösterişsiz doğasına rağmen sade bir betimleme ile tarif edilemiyor ve heykel ile enstalasyon arasında arafta kalıyor; kışkırtıcı başlığı ise gizemini çözmek şöyle dursun eseri daha da karmaşıklaştırıyor.
Salcedo, yarığın Avrupa'daki göçmen deneyimini temsil ettiğini söylemenin dışında çok az açıklama yaptı. Bu tema eserde açık olsa da kesinlikle ortaya atılan tek konu bu değil. Enstalasyonun fotoğraflarının da ortaya koyduğu üzere, ziyaretçiler yarığın aşağısını görmeye çalışırken vücutlarını sınırsız şekillerde eğip büküyordu. Salcedo, Shibboleth eserinde karmaşık bir sosyopolitik konuyu muazzam bir biçimsellik ile ele alıyor.
Kodlanmış kimlik
Salcedo'nun enstalasyonu dikkatli bir bakışı gerektiriyor. Yarık, 167 metre uzunluğunda olsa da (küçük bir açıklıktan santimlerce geniş ve yarım metreden daha derin olacak şekilde) derinliği değişiyor. Bakanın çatlağa ilişkin algısı, yürüdükçe, yarıkları daha iyi görmek için yön değiştirdikçe ve iç alanı, bilhassa da kenarlara gömülmüş tel örgüyü kavradıkça değişiyor.
Bakış açısındaki değişim Salcedo'nun amaçlarından biri.
Frankfurt Okulu kuramcısı Theodor Adorno'dan alıntı yaparak şöyle diyor: "Hepimiz dünyayı Orta Çağ'da başları önlerinde öldürülen Yahudiler gibi kurbanın bakış açısından görmeliyiz. O da merak ediyor: Bu pozisyonda acı çeken bir insanın bakış açısı nasıldır?"
Enstalasyonu betonun üzerindeki derin bir yarık olarak görmekten ona haklarından mahrum edilmiş kişiler ile ilgili bir sanat eseri olarak yaklaşmaya doğru yapılacak geçiş büyük bir adım gibi görünebilir.
Yerdeki fiziksel yarığı çerçevelendiren fikirler maddi eserin kendisinden daha önemli değilse de onunla eşit öneme sahip olduğundan Shibboleth'i kavramsal bir sanat eseri olarak düşünmenin faydası olacaktır.
Salcedo'nun Tate Modern'deki enstalasyonu öylece başlıksız bırakılsaydı tamamen farklı olurdu; eserin analizi gerçekten de özel olarak biçimsel özelliklerine yoğunlaşırdı. Fakat Salcedo eserine tuhaf ve özel bir isim bağışladı: "Shibboleth". Yani, ait olan insanları ait olmayanlardan ayıran bir parola.
Her toplumun, kültürün ve ulusun shibboleth'i vardır. İkinci Dünya Savaşı sırasında Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ordusunda "lollapalooza" kullanılırdı çünkü çetrefilli telaffuzu yerli ve İngilizce konuşan Amerikalıları ayırt edebilirdi. Fakat "shibboleth" kelimesinin uğursuz tarihi dostlar ile düşmanların nasıl ince dilsel çizgilerle birbirinden ayrıldığını ortaya koyuyor. Yabancı topraklardaki herhangi bir yabancı bunun beraberinde getirdiği savunmasızlığı, özellikle de yabancı olarak afişe edilme ve düşman bir çevrede ifşa olma korkusunu kavrayacaktır.
Shibboleth hakkındaSanat Blog'un "Doris Salcedo'nun Kamusal İşleri" belgeselinden aktardığına göre, Shibboleth ismi İncil'de anlatılan bir katliama atıfta bulunuyor: "İnsanlar Shibboleth demeye zorlandılar ama yapamadılar, Sibboleth diyebildiler ve o an oldukları yerde öldürüldüler. Aynı şey Kolombiya'da da yaşandı. İnsanlara Saragossa'yı, İspanyolların söylediği gibi Sarahossa şeklinde söyletmeye çalıştılar ama bunu yapamayız. "Başlık, sınırı geçerken, farklı biri olarak kabul edildiğinde gerçekleşen ölme durumunu işaret ediyor. Sen 'ötekisin'. "Ne zaman şiddet dolu bir olay yaşansa bunun bir yara izi bıraktığını düşünüyorum. İnanıyorum ki bu işin en önemli parçası yaranın kalıyor olması, olayın hatırası hâlâ orada. Çünkü Avrupa sınırını geçmekte olan göçmenler her gün ölmeye devam ediyor. Bu yüzden yaranın kalıyor olması önemli." |
Geri dönüşü olmaksızın "öteki"
Salcedo'nun yurt dışında çalışan Kolombiyalı bir sanatçı olarak deneyimi onu bilhassa ötekileştirilmiş insanlarla duygudaş kılıyor.
2002 ve 2003 yılları arasında tamamladığı iki enstalasyon bunu açıkça ortaya koymuştu. Sanatçı ilk eserinde boş ahşap sandalyeleri Bogotá'daki Adalet Sarayı'nın kenarından aşağı indirdiği bir performans sergiledi. Performans 53 saat sürdü ve o binada 300 kişinin rehin tutulduğu 1985 kuşatmasının anısına gerçekleştirildi. Söz konusu kuşatma isyancılar ve ordu arasında kanlı bir çatışma ile son bulmuştu.
İkinci enstalasyon da anlamsız şiddete kurban gidenlerin onuruna yapıldı. Salcedo, İstanbul'da iki binanın arasına 1.500'den fazla sandalye yığdı. Neredeyse üç katlı bir ev yüksekliğinde olan bu heykelin nefes kesen görüntüsü savaşın gündelik hayatı nasıl sekteye uğrattığına ve sıradan yurttaşlardan nasıl mülteciler yarattığına dikkat çekerken İkinci Dünya Savaşı'nın sonunda toplama kamplarında bulunan sayısız ayakkabıyı da hatırlattı.
Tate Modern'in zeminindeki yarık Salcedo için Avrupa'daki göçmen deneyimini, bilhassa da üçüncü dünyadan gelen insanları geri dönüşü olmaksızın "öteki" olarak, yani sürekli bir dışarıda olma haliyle imleyen ırk ayrımcılığını temsil ediyor. Fakat sanatçı bir nebze umut da vaat ediyor.
Yedi ay sonra gösteri sona erdi ve Tate Modern geride yaralı bir zemin bırakarak yarığı doldurdu. Bu, mecazi ve gerçek anlamda kapatma yoluyla iyileşme ihtimalinin olağanüstü bir sembolünü teşkil ediyor. Fakat bu iz aynı zamanda geçmişi silme teşebbüslerine de engel oluyor.
Kaynaklar
Kurumsal bir bakış açısından bakıldığında bu yara izinin başka sebeplerden de olağanüstü olduğu görülüyor: Müze yetkililerinin bir sanatçının sergi alanını kalıcı olarak değiştirmesine izin vermesi çoğu zaman tasavvur edilemez bir durumdur.
Doris Salcedo'nun eylemi sınırları ihlal etmeye devam ediyor: Kişinin kendi iletişim aracını (bu durumda beton zemini) kasten kırması bir başkaldırı eylemidir. Shibboleth de bu şekilde zemin ile deney yapan sanatçıların geleneğine katılmış oluyor.
1940'ların sonlarında Lucio Fontana iki boyutlu tuvali üç boyutlu bir alana dönüştüren bir sanatsal üretim yaklaşımı olarak ifade edilebilecek "Spazialismo"yu geliştirmişti. Fontana, tek renkli tuvallerini yarmış, yarıkların altındaki yeni alanı gözler önüne sermişti. Sanatçının tuvalin neredeyse kutsal yüzeyini bozarak gerçekleştirdiği cesur hareket devrim niteliğindeydi ve kendisinden sonra gelen sanatçıları da etkiledi.
Gordon Matta-Clark da 1970'ler boyunca çoğu zaman Splitting (1974) eserindeki ışık çizgisinde olduğu gibi yarıklar açarak binaların duvarlarını, zeminlerini ve tavanlarını parçalara ayırma yoluna gitti.
Tuval, yüzyıllar boyunca düz bir alan, kendi başına bir nesne olmaktan ziyade resmi destekleyen bir unsur olmuştu. Tanımı itibariyle bir bina da yapısal olarak güçlü olmaya çalışır, herhangi bir yapısal hasar onu dengesiz ve tehlikeli kılardı. Bu sanatçılar yıkıcılıklarının altını çizmek için attıkları kesiklerin oluşturduğu negatif alanı gözler önüne seriyor:
Matta-Clark'ın Splitting'deki kesikleri gözleri kör eden bir ışık ile aydınlatılırken Fontana'nın yarıkları ve Shibboleth'in her biri daha önce görülmemiş, şaşırtıcı derecede karanlık bir boşluğu açığa vuruyor.
Anlamlar
Matta-Clark, Fontana ve Salcedo sınıflandırmanın zor olduğu bir sanat yaratıyor. Resim mi? Heykel mi? Mimari mi? Enstalasyon mu? Müdahale mi?
Salcedo'nun bir sanatçı olarak gücü, Shibboleth'in biçimsel etkisi ile verdiği mesajı dengeleyebilmesinden, bunu yaparken de birinin diğerini gölgede bırakmasına engel olmasından geliyor. Salcedo'nun sürecini ve anlamını uzun uzadıya konuşma konusunda sergilediği ketumluk ise bizim sınırsız yorum geliştirme şansımız oluyor. (DMRB/SD)