Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında ekonomi ve siyaset gündemine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
“Adaletsiz büyüme”
Oluç, şunları söyledi:
Ekonomi sorunları: Büyüme rakamları açıklandı TÜİK tarafından. Üçüncü çeyrekte bir önceki yılın aynı çeyreğine göre yüzde 7.4, bir önceki çeyreğe göre ise yüzde 2.7 oranında artış kaydedildi. İktidar bu büyüme verilerini allayıp pullayıp anlatmaya başladı.
Ama bu veriler üzerinden bir başarı öyküsü yazılamayacağını söylemek lazım. Büyüyen ilk üç alana baktığımızda, bunlardan birincisi, mesleki idari ve destek hizmet faaliyetleri yüzde 25.4; ikincisi, bilgi ve iletişim faaliyetleri yüzde 22.6; üçüncüsü ise hizmetler yüzde 20.7 büyümüş. Bunların üçü de üretimsiz büyüme olduğunu göstermektedir. Bu büyüme yoksullaştıran ve üretimsiz büyümedir. TÜİK verileri bile bunu saklayamamaktadır. Örneğin tarım, ormancılık ve balıkçılıkta yüzde 6’ya yakın azalma olduğu ortaya çıkmıştır. Sadece bir örnek olarak veriyorum.
İstihdam yaratan bir büyüme söz konusu değildir. Büyüyen bir avuç ihracatçı ve kamu garantileri ile çalışan şirketlerdir. Bu son derece vahimdir. Gerçek hayatı, işçileri, yoksulları, dar gelirlileri, orta sınıfı olumlu anlamda etkileyen büyümeden söz etmek mümkün değil. Adaletsiz bir büyümedir.
Nedir iktidarın ve AKP Genel Başkanı’nın günlerdir konuştuğu yeni ekonomi rotası? Daha geçtiğimiz günlerde “paranı itibarı ülkenin itibarıdır” diyen Tayyip Erdoğan, “bu anlayışla ekonominin kitabını yazdık” diyen Tayyip Erdoğan, şimdi ucuz Türk Lirası ile parada da ülkede de itibar bırakmayacak bir politikaya yönelmiştir.
19 yıldır “ekonominin kitabını yazdık” diyenler, enflasyonu resmi rakamlara göre yüzde 20’ye getirmiştir. Gayri resmi veri yüzde 50’nin üzerindedir. İşsizliği yüzde 12’ye çıkarmış, dış borcu 450 milyar dolara ulaştırmıştır. Doların değerinden söz bile etmek istemiyorum. İşte “ekonominin kitabını yazdık” diyenler aslında yoksulluğu, talanı ve yolsuzluğu kitabına uydurmuşlardır. Ekonominin kitabını yazmamışlardır.
Faizlerin indirilmeye başlandığı Eylül ortasından bugüne kadar yaklaşık 150 milyar TL kredi kullanılmıştır. Bir hesap yaptık. O Türk lirası krediyi alıp dolara çevirdiğinizde, Eylül ortasından bugüne kadar yüzde 25 haksız kazanç elde ettiniz demektir. İşte Türk Lirasının değersizleşmesi birilerini zenginleştiriyor. Kimleri zenginleştiriyor, bunları açığa çıkarmak gerekiyor.
Dış güçler şehir efsanesine dair de birşey söylemek istiyoruz. Geçtiğimiz aylarda bir araştırma önergesini indirdik. Bu dış güçler kimdir, bir araştırılsın dedik. Kim reddetti? AKP ve MHP reddetti. Araştırmayalım, ekonomiyi bu hale getirenleri, dış güçleri dediler. Yine Meclis’e getireceğiz. Cumhurbaşkanı DDK’ye dövizin bu hale gelmesini araştırın diye bir direktif veriyorsa, o zaman Meclis’in yapması gereken de bu döviz kurlarının neden bu hale geldiğini, Türk Lirasının neden değersiz pul haline geldiğini araştırmaktır. Dış güçlerse, onların kimler olduğunu araştırıp bulmaktır, ki önlemler alınsın. DDK’ye bu direktif veriliyorsa, Meclis tavırsız kalamaz. Meclis’in yapması gereken bunu araştırmaktır. Bu önergeyi de indireceğiz, bakalım AKP ve MHP, bu önerge karşısında ne diyecek? Meclis araştırmayacaksa, işi sadece DDK’ye bırakacaksa, o zaman Meclis’te de yapılacak bir iş kalmamış demektir.
"2022 bütçesi kadüktür"
Bütçe tartışmaları: İktidar Orta Vadeli Plan yaptı. Bu plan yapılırken hesaplamalar dolar için 8.3 lira üzerinden yapıldı. Orta Vadeli Plan’ın yıl sonu dolar tahmini 9.16’ydı. Bugün dolar 13 lira. Ben iki hafta önce burada basın toplantısı yaparken, dolar 10 liraydı. İki haftada üç lira arttı. Dolar kuruna baktığımızda Orta Vadeli Plan çöktü.
Sadece Orta Vadeli Plan mı çöktü? Bütçe çöktü. 2022 bütçesinde öngörülen dolar kuru 9.27 lira. Önümüzdeki hafta Genel Kurul’da bu bütçeyi tartışmaya başlayacağız. Tartışmaya başladığımızda dolar 13 lirayı geçmiş olacak. Bütün öngörüler boşa çıktı. Bu bütçe aslında kadük hale geldi. Bu bütçenin revize edilmesi lazım, ama iktidar revize etmeyecek. Böyle bir cesareti yok.
İşte bu ekonomik koşullarda, 1 Aralık’ta asgari ücret görüşmeleri başlayacak. Ülkede milyonlarca insan bugün açlık sınırının altında olan bir asgari ücretle çalışıyor ve geçinmeye uğraşıyor. Milyonlarca emekçiden söz ediyoruz. Aileleriyle birlikte.
1 Aralık’ta başlayacak olan asgari ücret görüşmeleri konusunda vurgulamak istiyoruz. DİSK, Türk-İş ve Hak-İş bugün birlikte bir açıklama yaptılar. O açıklamada asgari ücret konusundaki taleplerini sıraladılar. Bizler sendikaların ve işçilerin, emekçilerin asgari ücret mücadelesinde onların taleplerinin yanındayız ve dayanışma içinde olmaya devam edeceğiz.
Sendikalar dedi ki, asgari ücretin saptanmasında Anayasa’da yer alan geçim şartlarına öncelikle uyulmalıdır. İnsanca yaşamayı mümkün kılacak, insanlık onuruyla bağdaşacak bir asgari ücret belirlenmelidir. Bizler de aynı sendikalar ve emek örgütleri gibi düşünüyoruz. Şu andaki asgari ücret açlık sınırının altındadır. Yoksulluk sınırının çok çok altındadır. Yoksulluk sınırı dört kişilik ailede 10 bin TL’yi aşmıştır, asgari ücret ise 2825 liradır net olarak.
"Kobanî Davası heyeti neden 6 ay sonra değiştirildi?"
Kobanî Davası: Kobanî Davası, dün başladı duruşmalar tekrardan. Neyle karşılaştık? Bir baktık mahkeme heyetine yeni üye atanmış. İki hafta önce de heyetin başkanı değiştirilmişti. Şimdi de mahkeme heyetine bir üye daha atandı. Üç kişilik heyetin iki kişisi değiştirildi.
Neden? Mahkeme heyetine ne diye direktif verilmişti? Altı ay içinde sonuç çıkartın, cezaları verin direktifi mi verilmişti? Cezaları vermedikleri için mi mahkeme başkanını ve üyesini değiştirdiniz. Adalet Bakanlığı, size soruyoruz. Neden mahkeme heyeti değişmek zorunda kaldı? Bunun bir cevabı var mı? Yok.
Ama biz biliyoruz, siyasi baskı var. Kobanî Davasını bir an evvel sonuçlandırın diye siyasi baskı var. İktidar ortakları tarafından çok açık bir siyasi müdahale var. Anayasa’nın 138. Maddesinin açıkça çiğnenmesi var. İktidar ve ortakları, açıkça Kobanî Davasını sürdüren mahkeme heyeti üzerinde bir baskı ve tahakküm kurmuştur. O heyetteki 2 üye bu tahakküm karşısında istenileni yapmadıkları için değiştirilmiştir. Böyle bir durumla karşı karşıyayız. Hukuk var mı? Yok. Siyasi baskı var. Bunu biz biliyoruz. Ama bununla bitmiyor ülkedeki hukuksuzluklar.
"Adalet Bakanlığı’na çağrı yapıyoruz: İmralı’daki hukuksuz görüş yasağını sona erdirin"
İmralı yasakları: Bakın hep konuşuyoruz, İmralı’da ağır ve mutlak bir tecrit sürdürülüyor. Son 8 aydır İmralı’da Abdullah Öcalan ve diğer tutuklulardan haber alınamıyor. Çünkü aileleriyle görüşme yaptırılmıyor. Avukatlarıyla da görüşme yaptırılmıyor.
25 Mart'ta en son Öcalan kardeşiyle telefonla görüşmüş ve görüşme yarıda kesilmişti. O günden bu yana haber alınamıyor. Sağlığı nasıldır, herhangi bir sıkıntı var mıdır bilgi alınamıyor. Avukatların başvuruları reddediliyor. Aileler soruyor, neden izin vermiyorsunuz diye, ama yetkililer herhangi bir açıklama yapmadan bu görüş yasağını sürdürüyorlar.
Avukatlar dün öğrendi, Ekim ve Ağustos ayında üç ve altı ay olmak üzere iki ayrı görüş yasağı verilmiş Abdullah Öcalan’a. Neden? Ne olmuş da bu yasaklar verilmiş? Her şey keyfi. Bilgi verilmiyor. Geçen yıl da Eylül ayında altı ay görüş yasağı verilmişti. 2009 yılında AİHM’e gönderdiği savunmasına ek olarak hazırladığı ‘yol haritası’ gerekçe gösterilmişti.
(EMK)