Toplumsal baskının romana bütünsel bir tema olarak katılmış olması, yapıtta organik bir birliğe ulaşılmasına yol açıyor; ancak, "toplumsal" olanın "bireysel" olan üzerindeki belirleyiciliğine yapılan güçlü vurgu, bireysel düzlemdeki dinamiklerin ikinci plana düşmesine neden oluyor. Bunun sonucu olarak, Ölmeye Yatmak'ta "cinsellik" toplumsal/tarihsel sorgulamanın gerisinde kalıyor ve romanda bir "sorunsal" olarak belirginleşemiyor.
Kişisel ve tarihsel sorgulama
Ölmeye Yatmak'ta bireysel krizlerle toplumsal çalkantılar iki ayrı anlatı düzleminde konu edilir. Ölmek amacıyla kendisini bir otel odasına kapatan Aysel'in kişisel sorunları, bireysel kriz anlatısının düzlemini oluştururken, Aysel'in bu kriz nedeniyle geçmişi düşünmesi, Cumhuriyet'in ilk yıllarından 60'lı yıllara dek uzanan bir tarihsel sürecin sorgulanmasını da beraberinde getirir.
Romandaki tarihsel sorgulama sadece Aysel üzerinden yürütülmez; Aysel'in Aydın, Ali, Semiha ve Hasip gibi ilkokul arkadaşları da farklı yönlere giden, zıt ideolojilere yönelen kişiler olarak bu tarihsel sürecin sorgulanmasında önemli roller üstlenmektedir.
İdeolojik zıtlıklar
Aydın, 1960'larda politikaya heveslenen biri olarak karşımıza çıkar; Ali, solcu arkadaşlar edinir ve Radyoevi'nde işe girer; Semiha genç yaşta evlenir ; Hasipise ilahiyat fakültesini bitirir. Romanın erkek kişilerinin birbiriyle çatışan ideolojilere yönelmesinin yarattığı gerilim, bütün bir toplumsal tarihin belirleyici öğesi olarak romana itici bir güç sağlamaktadır.
Aynı "ideolojik" zıtlıkların kadınlar için belirginleştirilmemiş olması dikkat çekicidir; romanın kadın kişileri, birbirlerinden "politik yönelim"leri ile değil, kadının toplumdaki konumunu belirleyen geleneksel görüşe olan yakınlık veya uzaklıklarıyla ayrılmaktadır
Aysel, erkek dünyasında
Romanın kadın kişileri arasında bir tek Aysel, "erkeklerin dünyası"na girmeye cesaret eder ve kendisine geleneksel olarak uygun görülen konuma karşı çıkmayı başarır; Aysel, "solcu"luğu öğrenir, üniversiteyi bitirir, akademik bir kariyer yapar.
Adalet Ağaoğlu, kadını "sorgulayan bir özne" olarak değerlendirerek, yapıtlarını "modernleşme" sorunsalının etrafında geliştiren, ama kadınları bunun dışında tutan Ahmet Hamdi Tanpınar ve Oğuz Atay gibi yazarların uzanmadığı bir alana adım atmıştır.
Ancak, Aysel'in bu sorgulamada yalnız kalmış olması ve taşıdığı çelişkilerin sürekli toplumsal olanla bağlantılı olarak aktarılması, Ölmeye Yatmak'ta bile "aydın"ın bir "kadın" olarak yaşadığı deneyimin "özerk"liğinin arka plana itildiğini düşündürmektedir.
Kocaya ve Cumhuriyet'e ihanet
Aysel'i intihara sürükleyen, kendisini bir otel odasına kapatmasına neden olan başlıca unsur, kocası Ömer'i, öğrencisi Engin'le aldatmış olmasının yarattığı suçluluk duygusudur. Bu ilişki sonrasında hamile kalmış olmaktan şüpheleniyor olması, bu suçluluk duygusuna ek olarak, Aysel'in sorgulamalarına dramatik bir yön de katar.
Aysel'in kocasına ihanet etmiş olmasını, Cumhuriyet'in ülkülerine ihanet etmekle bir tutan tavrı, Cumhuriyet'in ilk yıllarını yaşayan kadınlar için cinselliğin görev duygusuyla ne derece iç içe geçmiş olduğunu ortaya koymaktadır.
Bu iç içe geçmişlik, görece bir özgürlük ortamının oluştuğu 60'lı yıllarda da yürürlüktedir; artık "Ata'ya ihanet" şeklinde bir göndermesi olmasa da, "aydın" kadınlar için "cinsellik" hala görevlerin, sorumlulukların arasına sıkışmış bir art-alan konumundadır.
60'ların özgürlük ortamı
Ölmeye Yatmak'ta Aysel'in cinselliğine ilişkin sorgulamaları, toplumsal bağlamla sıkı sıkıya ilişkilidir. Aysel, Cumhuriyet'in bir ürünüdür; onu Cumhuriyet yaratmış, içine sarsılmaz görev ve sorumluluk duygularını da yine Cumhuriyet yerleştirmiştir. Bu bağlamda, onu cinselliğini keşfetme pahasına kocasına ihanet etme konumuna taşıyan da, deyim yerindeyse, 60'ların özgürlük ortamıdır.
Aysel'i yeniden "genç", "diri", "hem insan hem kadın" hissettiren kişinin herhangi biri değil de Engin olması, sorunun sadece bir "cinsel özgürlük" sorunu olmadığını ortaya koymaktadır.
Bunun yanı sıra, Aysel'in hepsi farklı zamanlarda kendisinden hoşlanan ilkokul arkadaşları Aydın veya Ali ile değil de, Engin'le birlikte olmayı tercih etmesi, "cinsellik" konusunu, Cumhuriyet kuşağının, kendisinden sonra gelen 60'lı yılların özgürlükçü kuşağına yetişme çabasının bir bileşeni yapar.
Bu çerçevede, doçent kimliğine ve ayrıntıları düşünmekten ölemeyecek kadar sorumluluk duygusuyla örülmüş yaşamına rağmen, Engin'le birlikte olan Aysel'in, bu edimi, Cumhuriyet kuşağına mensup bir aydının 60'lı yıllarda baş etmek zorunda kaldığı aşağılık duygusundan kurtulmanın bir yolu olarak gördüğünü söylemek olanaklı görünmektedir.
Sorun değil, simge
Ölmeye Yatmak'ta belirginleştirilen, Aysel'in kadın kimliği bağlamında, "cinselliğin" tarihsel bir çerçevede sorunsallaştırılması değil, "genç", "yeni" ve -henüz- kirlenmemiş olanın, yani 60'lı yılların kutsanışıdır.
Romanda cinselliğin bir "sorunsal"dan çok bir "simge" olduğu iddiasına kanıt oluşturabilecek başlıca unsur, Aysel'in "cinselliğini" keşfedişinin "trajik" bir olgu olarak işlenmemiş olmasıdır; Aysel, Engin ve Ömer arasında bir seçim yapma konumunda olan biri olarak değil, karnındaki çocuğu -eğer böyle bir çocuk varsa- büyütmeye karar veren biriolarak çıkar otel odasından.
Çıplak görüntüyü azarlamak
Aysel, roman boyunca pek çok kez, Engin'i kendisini bulmasına neden olan, bekaretini ikinci kez bozan biri olarak tanımlamaktadır. Engin'le sohbet ettikleri uzun bir gecenin sonunda aynaya baktığında, ilk defa "gövdesinin elle tutulur, bakılıp görülür somut bir şey" olduğunun farkına varmıştır Aysel. Yine de aynanın karşısında çırılçıplak durmak isteyen "görüntüsü"nü azarlayacak kadar ilkelerine bağlıdır henüz.
Modernleşme, özgürleşme, bireyleşme
Romanın sonlarına doğru Aysel'in, Engin'le aynı yatağa girdiğini unuttuğu günlerden söz açmaya başlaması, bu ilginin giderek şiddetini yitirdiğini duyumsatmaktadır.
Yine de Engin, tıpkı 60'ların görece özgür ortamının toplumsal olarak bir dönüşüm noktasına denk düşmesi gibi, Aysel'in hayatında önemli bir dönüşümün simgesidir. Ancak, romanda Aysel'in Engin ve Ömer arasında yaşadığı gerilim, bir "trajedi" olarak belirginleştirilmediği için, Ölmeye Yatmak, romanın baş kişisinin bir kadın olmasının ötesinde, "modernleşme"nin, "özgürleşme"nin, "bireyleşme"nin "kadınca" bir yorumunu taşımanın uzağına düşmektedir.
Romanda cinselliğin kendisinin değil, bir yönüyle kadın cinselliğini içerse de temelde "değişim"in sorunsallaştırılmış olması, Ölmeye Yatmak'ta toplumsal çalkantıların konu edildiği anlatı düzleminin Aysel'in bireysel geriliminin konu edildiği anlatı düzleminin önüne geçmesine neden olmaktadır. Aysel'in "ölmeye yattığı" otel odasında, Aydın'a ulaşmaya çalışması da bu anlamda simgeseldir ve romanın sonunda bireysel düzlemi toplumsal düzleme eklemlemektedir.
Aydınlara inanç
Başlarda, Aysel'i "köylü" bulduğu için hoşlanmayan, daha sonra ona ilgi duymaya başlayan ancak toplumsal konumlarındaki farklılık nedeniyle Aysel'in hep biraz uzak durduğu Aydın'ın, ölmeye karar veren Aysel'in son bir kez konuşmak istediği kişi olması, romanın akışı içinde anlamlandırılması zor bir istektir. Aydın, ancak, adının taşıdığı anlam yükü ile birlikte düşünüldüğünde, Aysel'in çabasını anlamlı kılmaktadır.
Aysel'i intihar etmekten vazgeçiren şey, içine sıkıştığı "dar zamanlar"ı anlamlandırma çabasına eşlik edebilecek aydınların varlığına olan inancı gibi görünüyor.
"Dar zamanlar"ı anlamlandırma çabası, aydın çabasına ancak kadın cinselliğini "sorunsal" edinebilecek bir bakışın da eklenmesi ile anlamlı olacak bir çabadır.
Ölmeye Yatmak, modernleşme bağlamında kadını uzaklara itelemeyen bir roman olduğu için dikkate değerdir; ama, cinsellik konusuna onu sorunsallaştırmadan yaklaştığı içini son çözümlemede "modernizmi" sorunsallaştıran ve kadın özgürlüğünü bu bağlamda konu eden erkek yazarların yapıtlarına eklemlenmekten kurtulamamaktadır.