Halbuki New Yorka gitti ve orada Papadopulosla görüşmeyi, Annan planı üzerinde uzlaşmaya çalışmayı, uzlaşamazsa Türkiye ve Yunanistana havale etmeyi ve onlar da uzlaşamazlarsa Annanın tamamlamasını kabul etti. Referanduma sunup Mayıstan önce işi bitirmeyi kabul ettiğini ilan etti.
Bunun akabinde benim sine qua non (olmazsa olmaz) isteklerim vardır demek ne dmek oluyor ki...
Olmazsa olmazları olan biri aradan çıkıp başka birisine antlaşmayı tamamlamasını havale eder mi?
Denebilir ki, ve deniyor ki referandum ve TBMMnin onayı var. Olacak şey mi? Sen en iyisini ben bilirim deyip görev alacaksın ve bir antlaşma görüşmesi yapacaksın ama tamamlanan bir antlaşmayı Meclise gönderip halkoylamasına sunmasını isteyeceksin ve sonra halka bunu reddetmesini söyleyeceksin! Allah aklımızı korusun, neler yaşıyoruz!
Türkiyede de TBMMde konuşan görevliler sonunda buraya gelecek reddedebilirsiniz diyorlar. Allah Allah!
Yahu sen bir antlaşmayı imzalayıp meclisin onayı sunduktan sonra reddedilirse orada nasıl duracaksın? Bu iş de Irak olayı gibi olursa artık kim seninle antlaşma yapmaya zahmet eder ki! Bundan sonra müzakereyi yetki al da gel demeden başlatırlar mı? Senin kabul ettiğini sandıkları için bir çok şeyden vaz geçip antlaşmayı kabul edenler senin bunu meclisten geçiremediğini görürse artık seninle ne görüşsünler ki?
Annan planının garantörlerle ilgili kısmını TBMM redderse AKP tarihe mal olur. Yoksa uzun süre kimse Türkiyeyi muhatap almaz. AB üyeliği mi? Onu unut, elindekileri de kaybeder.
Bu halde de korkacak bir şeyimiz yoktur. Öyle bir tepki doğar ki, Mayıs bitmeden Kıbrıs sorunu biter başka sorunlar başlar ama biz de eskisi gibi rehine olarak kalmayız. Kıbrıs bir biçimde gene birleşir ve Annan planından daha iyi de olur. Arada çekilen acılar hatıra kalır. Biz de uzaktan kumanda ile yönetilmemeyi öğreniriz.
Bu yüzden Denktaşın tek şansı Türkiye ve Yunanistanın da planı tekmil edememesi ve Annana doldurmana iznim yoktur, referanduma sunacak değiliz denilmesidir.
Ondan sonra Annan bir ertelemeye razı edilebilir mi bilinemez. Ama açık olan şudur ki Amerika razı edilmeli. Onun için gerekçe bulmak gerekir.
Bu durum karşısında Denktaşa olmazsa olmazın olamaz demek ve ona ne yapması gerektiğini yazıp vermek gerekir. Başkanlık rejimi dahil tüm çağdaş devletlerde yani geri kalmış sözde demokrasilerin dışında, meclis bir politika kararı alıp hükümete ve başkana yol çizer. Bizde parlamenter sistem vardır. Meclis kararını hükümete bildirmeli ve hükümet de Denktaşa tebliğ etmelidir. Anayasamız Denktaşın yaptıklarından bile Talatı sorumlu tutar çünkü parlamenter sistemdir.
Talat veya Erdoğan sorulacak olsa bizim olmazsa olmazlarımız vardır diyebilirler mi?
Açıkgözlüğü bırakalım. Yani bir antlaşma yaptık diye Annan bize kazık atsa da kabul edecek miyiz, diye konuşmayalım rezil oluruz. Ne Annan böyle bir şey yapar ne de siz böyle bir ihtimali biz göremedik diyemezsiniz. Öyle bir halde harakiri yapsanız daha iyi olur.
Seçime büyük önem verip de kafamızı ütüleyenlere soruyorum: Seçimden çıkan bu hükümetin mevcut mebus sayısını bile etkili olarak kullanmamasını ve koltuk düzeltmekten başka işe yaramamasını içinize nasıl sindiriyorsunuz? Denktaşa olmazsa olmazlar üzerinde ahkam kesme fırsatının tanınmasını ve Erdoğana yardım etmek için bile gık demeyip Erdoğan TBMMde bombardıman edilirken kredi şirketlerinde yasadışı para yatırıp batanlarla ilgilenilmesini uygun buluyor musunuz?
Sine qua non konularının Annan planında olmadığını kabul eden nasıl olur da New York görüşmesinin sonucunu kabul eder? Denktaşa sus demeye kalkmamak sindirilebilir mi?
Bu kafalarla biz 1960-1963 arasını yeniden yaşarız ve çözümden ne de ABden bir şey bulamayız ta ki bu yönetimden etkilenmeyecek kadar AB müktesebatı uygulanmaya başlansın.
Yani biz kendimiz için hiç yaşayamayacak mıyız?