Sayıları az olmayan bu pozitif sonuçların yanında olimpiyatlar uzun zamandır yapısal sorunlarla boğuşuyor. Sorunların çemberi, olimpiyat oyunlarının varlık nedenlerinin ortadan kalktığına kadar uzandı.
İlker Maga, Türkiye'nin tek düşünsel, felsefi spor dergisi olan İnsanca Spor 'un yayın yönetmeni ve yazarı. Yazılarında egemen spor anlayışına ters fikirler formüle eden Maga ile olimpiyatları konuştuk.
Olimpiyatlar hep "barış"la birlikte anılır, sizce de olimpiyatların böyle bir yanı var mı?
İzin verirseniz, "kesinlikle hayır" diyeceğim. Olimpiyatlar hiçbir zaman barış amaçlı yapılmadı. Biri eski Yunan'da, diğeri 1896'dan günümüze kadar süren iki büyük olimpiyat oyunlarının olduğunu biliyoruz.
Antik Yunan'daki olimpiyat oyunları, siteler arası rekabetin bu kez oyun alanlarında devam ettirildiği organizasyonlardı. Yaygın olarak bu oyunların barış amaçlı yapıldığına inanılmaktadır, oysa temelinde bir sitenin diğerlerine üstünlük sağlaması amaçlanıyordu. Oyunlara katılan sporcuların gerçekte iyi birer savaşçı olduğu dikkate alınırsa, asıl amacın ne olduğuna biraz daha yaklaşmış oluruz.
Bu oyunlar sanıldığı gibi barış içinde de geçmiyordu, yarışmalar sırasında pek çok ölüm olayına rastlanıyordu, dönemi anlatan pek çok yazılı eserde bu ölümleri başka açılardan okuma fırsatımız var bugün.
Bu eserlerin yazarlarının, yani dönemin düşünürlerinin olayları anlatırken ölümleri olağan saymaları ise tek bir şeyi işaret ediyor: Siteler arası rekabet öylesine büyüktü ki, filozoflar arasında da bu sürüyordu, filozoflar meydanlarda, sokaklarda ve akademilerde kelimelerle atışır, yarışırken, olimpiyat oyunlarında yumruklar, ayaklar, oklar kullanıyordu. Biri atletizm, diğeri bokssever olan Sokrates ve Platon bu dönemin felsefe şampiyonlarıydı; sporcu şampiyonlar ise ölüm riskini göze alıyorlardı.
Ayrıca bu sporcular, yarışmalara iyi hazırlanan, bunun için de zamanı ve mal varlığı olan iyi durumdaki Yunanlılar'dı. Onlar savaşçı ve aynı zamanda sporcuydular; kısacası sanıldığı gibi amatör değil, profesyoneldiler.
Köleler bu yarışmalara katılamazdı ve sanıldığı gibi spor o zamanlar herkes için geçerli değildi. Şampiyonların maddi olarak inanılmaz ölçülerde ödüllendirildiklerini de unutmamamız lazım.
O dönem beslenmesine ve vücut bakımına dikkat eden "iyi" bir Yunan vatandaşının bir yıl boyunca 30 litre zeytinyağı tükettiği biliniyor, şampiyonlara ise diğer ödüllerin yanında 3 bin litre zeytinyağı veriliyordu; bunu da oyunların sonuçlarının ne kadar önem kazandığına dair önemli bir veri olarak tercüme etmek gerek.
Ya modern olimpiyatlar?
Modern oyunların kurucusu Pierre de Coubertin, "barış" amacı taşıyan, spor dışında da pek çok eşitlikçi düşünceye sahip bir aristokrattı, fakat ne kadar iyi niyetli de olsa olimpiyatlar barış sürecine herhangi bir katkı koymamış, ters etki yapmıştır.
Mesela ilk olimpiyatlardan sekiz yıl sonra Birinci Dünya Savaşı çıkmıştır ve Coubertin'ın 1871'deki aktörleri barıştırma çabası sonuçsuz kalmıştır. 1936 Berlin Olimpiyat Oyunları, olimpiyatlar tarihinin ilk büyük oyunlarıdır, Nazizmin dünyada sempati toplaması ve Alman ırkının üstünlüğünü kanıtlaması için kullanılmıştır; barışa katkı koyduğunu söylemek cüret ister.
Uluslararası Olimpiyat Komitesi'nin 1966'dan beri yönetim kurulu üyeliğini ve en uzun başkanlığını yapmış Samaranch, Franko döneminin Spor Bakanı'dır, yani faşisttir. Modern spor tarihinde çok kritik bir rol oynamış olan Leipzig, Soğuk Savaş yıllarında olimpiyat oyunlarına sırf siyasi nedenlerden dolayı mekân olamadı. Boykotlar vs'ler dahil örnekleri çoğaltmak mümkün, kısacası olimpiyat oyunları iddia edildiği gibi, dünyanın barış içinde yaşamasına katkı gibi bir işlev görmedi hiçbir zaman.
Ülkemizde olimpiyatlar hakkındaki görüşler yanlış mı, yani?
Bence temel bir sorun, kaynak ve bilgi eksikliği. Beden eğitimi öğretmenleri spor bölümlerinden neredeyse kitap okumadan mezun oluyor. Bu da ülkenin spora verdiği önemi gösteriyor, oysa beden eğitimi dersleri insanlara spor yapma alışkanlığı kazandırılması için önemli bir fırsat. Basında ise spor yazarı, analitik düşünmekten uzak, öğrenci, hoca, uzman böyle olunca karşınıza parlak bir tablo çıkmıyor tabii ki.
Peki günümüz olimpiyat oyunları açısından ne tür sorunlar var bugün? Bir olimpiyat ruhundan söz edebiliyor muyuz?
Bir olimpiyat ruhunun olduğunu gösterecek bir veri yok elimizde. Bu anlamda bir olimpiyat ruhunun olmadığından yola çıkmamız daha ilerletici olur.
Günümüz olimpiyatları büyük bir sporcu yazarı ve seyirlik eğlenme alanıdır. Madalya alan sporcular geleceklerini güvence altına almış oluyorlar, pazarlık şansları artıyor, sponsorlar arasında seçim yapabilecek konuma ulaşmış oluyorlar. Nerede doğdukları, hangi ülke adına yarıştıkları da önem taşımıyor artık, uyruk değiştiren sporcular az değil günümüzde.
Spor olarak da tıkanmış durumda olimpiyat oyunları. Çünkü insan bu, sınırları var, bu nedenle rekor veya benzeri sonuçlara az rastlanıyor ya da alınan sonuçlar bir öncekinden çok farklı değil. Oyunlarda tıkanma olduğu için de yeni disiplinler bulunmaya ve olimpiyatlara dahil edilmeye çalışılıyor. Yeni bulunanların oyun örgüsünün çok basit ve az değişkenli olması dikkat çekiyor, bu yanlarıyla yeni disiplinlerin olimpiyatlara yeni renkler taşımakta olduğu söylenemez.
Sporu sevenlerin Atina'da gerçekleştirilen olimpiyat oyunlarına karşı olması gerekir. Çünkü kökeninde yarışma var ve yarışmanın temeli ise ayırma.
Yarışmalardan sürekli kötü sonuçlar alan bir çocuk bir süre sonra seyirci olmak isteyecektir. Oysa sporun dili olan jimnastik bütün insanlar için yaşamları boyunca gereklidir.
Gerçekte spora dost olanların, olimpiyatlara kaynak ayırmak yerine, bunu ülke içinde sporun yaygınlaştırılması için kullanılmasını savunması gerekir. Şimdiki haliyle olimpiyatlar, sporun yaygınlaştırılması önünde ciddi bir engeldir, sonuç itibariyle spora düşman bir işleyiş içindedir. (ES/ÖG/EÜ)