Craft Tiyatro tarafından sahnelenen “Killology” Gary Owen tarafından yazılmış, İbrahim Çiçek tarafından yönetilmiş. Güven Murat Akpınar, Ozan Dolunay ve Serkan Altunorak da oynuyorlar.
Şiddet her yerde
Oyun Alan’ın kapıcıyı kandırıp Paul’un dairesine girmesi ve orada gizlenerek Paul’u beklemesi ile başlar. Daha ilk sahnede amacını bize söylemiştir, “bu çok pahalı, deniz manzaralı ama içini pislik götüren” evin sahibini öldürmeye gelmiştir. Beklerken banyoda yerde uzanır ve uyuyakalır. İlerleyen dakikalarda Alan’ın oğluna babalık yapmamasından kaynaklanan suçluluk hissinin, sadece oğlunun ölümüne yol açanı öldürmekle geçebileceğini düşündürdüğünü anlıyoruz.
Diğer tarafta ise Paul ve Davey vardır. Davey 8 yaşından itibaren kısa kısa atlamalarla 12 ve 15 yaşını anlatır bize. Babasını en son ona aldığı köpeği Maisie’yi ona verdiğinden görmüştür. Annesi ile yaşamaktadır. Okulda zorba çocukların eziyeti altındadır. Bunu annesine bile anlatamaz.
Paul ise babasının ona “istediğin her şey ama her şey olabilir, her şeyi yapabilirsin” sözleri ile büyümüştür. Ancak büyüdüğünde ortaya çıkan Paul, babasını mutlu etmemiştir, babası onun ayrıcalıklı hayatının avantajlarını iyi kullanamadığını düşünmektedir. Tüm hayatını babasını mutlu etmek üzerine kurduğunun bile farkında olmayan Paul, zenginlik içindeki, şımarık ve ukala hallerini, yazdığı bilgisayar oyunlarına hatta en çok Killology’e borçludur. Babasına duyduğu hırsla yazdığı Killology bildiğimiz dövüş oyunlarından değildir, yaratıcı bir şekilde öldürmeyi, oyunu oynayanın kişisel eğilimlerini, şiddete dönük hayal gücünü de dâhil edip bonuslarla ilerlemesini, işkence etmesini ayrıntıları ile yaşatan bir oyundur.
Paul kendisine yöneltilen, Killology ile şiddet duygusunu normalleştirme, oynayanları vicdanlarından arındırma suçlamalarına karşı, bunun tersini, oyuncuların seçimleriyle yüzleştiğini ve oyunu oynayanın bunun bir oyun olduğunun bilincinde olması gerektiğini söyleyerek savunur. Bir ahlak ikilemi yaşamamaktadır.
Üç karakterin hayatları şiddet merkezinde birbirine değer. İçinde şiddet geçen bir hikâyenin sonu iyi bitebilir mi?
Cellatken kurbana, kurbanken cellada
Hikâyenin temelini şiddetin hayal gücüyle şekillenen halini içeren bir oyun olan Killology oluştursa da, sahnede bunun çok ötesinde şeyler izliyoruz. Daha çok Paul’un ağzından, oyun merkezli şiddet güzellemelerini, Davey’in ağzından kendisine uygulanan şiddete doğrudan yanıt veremediğinde bunu başkasına yönelttiğini, Alan’ın ağzından suçluk hissini yenmek için öldürmek dışında başka yol bulamadığını dinlerken, bunun bir yanıyla ne kadar kanıksandığını, diğer yanıyla da kanıksanan bir şeyin aşılmasının ne kadar zor olduğunu bir kez daha fark ediyoruz. Her karakterin kendine çıkış yolu aradığı, ancak zorbalığın zorbalığı, şiddetin şiddeti doğurduğu gerçeğini aşamıyoruz. Karakterlerin kurbanken cellada, cellatken kurbana dönüşmesi de bu gerçeğin altını çizerken, seyirciyi oldukça sarsıyor.
Bütün bunların arasında çevremizi saran televizyon, cep telefonları, bilgisayarlara çevrili dünyanın, oyun, eğlence, rekabet kisvesiyle bize şiddet sunduğunu da aklımızdan çıkartamıyoruz.
Serkan Altunorak’ın en etkileyici performansı
“Killology” 130 dakik 2 perde, oldukça uzun ve sarsıcı bir oyun. Hikâyeyi çok az bir bölümü hariç oyuncuların/karakterlerin ağzından dinliyoruz, izliyoruz. Doğrudan seyirciye dönük, seyirciyle konuşan anlatımı uzunluğuna karşın izleyicide konsantrasyonu kaybettirmiyor.
İbrahim Çiçek, çok genç bir yönetmen olarak daha şimdiden kendi çıtalarını yükseltmeyi başarmış. Geçen sezon çok beğenerek izlediğim “Yutmak”ta bunun işaretlerini zaten vermişti. Kendi dilini oluşturmaktaki özeni her iki oyunda da görüyoruz, böylelikle yenilerini de heyecanla bekliyoruz.
Serkan Altunorak’ı da daha önce “Vur/ Yağmala/ Yeniden”, “Kürklü Merkür” ve “Dövüş Gecesi” oyunlarında izlemiştim. Ancak Paul ile en iyi performansını sahnelediğini, mimikleri, vücut dili, sesindeki tını ile Paul’un vurdumduymaz kötücüllüğünü dehşet içinde izlememize sebep olduğunu söylemeliyiz. Ahlak ve vicdan kavramlarını yok sayıp, “oyundaki şiddete” güzellemeler yaparken, bir yandan da direk dansı yapışı gerçekten çok etkileyici ve seyirlikti. Bu sezon izlediğim oyunlardaki en başarılı erkek oyuncular arasında ilklerde yerini aldı. Kendisinin bu yıl Direklerarası Tiyatro Ödülleri’nde Küçük Salon Erkek Oyuncu ödülünü aldığını da ekleyelim.
Alan karakterinde acılı ve suçluluk duygusu ile dolu babayı canlandıran Güven Murat Akpınar ve ilk tiyatro oyununda 8, 12 ve 15 yaşlarındaki Davey karakterini canlandıran Ozan Dolunay’ın performansları da övgüye değer.
Sahnede farklı yerlerde duran, üç karakterin de kendi sıraları geldiğinde bulundukları bölümün aydınlatılmasıyla öne çıktığı düzende, sahne tasarımı sade ama etkileyici olmuş. Oyunda şiddetin, ışık ve ses efektleriyle görülmeden gösterilmesi ise ayrıca çok iyiydi.
Mükemmel oyunculuklar, harika bir reji, dekor, ışık, ses; “Killology” bence kaçmaz. (BY/HK)
Künye
Yazan: Gary Owen
Yöneten: İbrahim Çiçek
Çeviren: Hira Tekindor
Yönetmen Yardımcısı: Şevval Çakır
Dekor-Işık: Kerem Çetinel
Ses-Efekt-Müzik: Ömer Sarıgedik
Koreografi: Yağmur Su Alparslan
Hareket: Göksun Büyükkahraman
Fotoğraf: Şevval Balkan
Mekan Yönetimi: Cansın Şenel
Proje Ekibi: Balım Kar, Burak Can Doğan
Oynayanlar: Güven Murat Akpınar, Ozan Dolunay, Serkan Altunorak