İzmirde bir evde ölü bulunan işadamıyla ilgili haberler neresinden tutsanız elinizde kalıyor. Medyanın haberi verirken kullanmış olduğu dil tamamen damgalayıcı bir dil.
Kullanılan metaforlar aracılığıyla aslında ölenin kesinlikle bir eşcinsel olduğu fikri medya tarafından öyle güçlü bir şekilde yayılmakta ki başka türlü düşünmek imkansız hale gelmekte.
Vatan gazetesinde bugün yayınlanan Cinayetin tanığı eşcinsel şarkıcı başlıklı haber, olayın başka türlü düşünülmesine yönelik her türlü olasılığı ortadan kaldırmakta. Medya çoktan kararını vermiş, başka söze ne hacet. Bu damgadan herkes nasibine düşeni alacaktır.
"Özel hayatın gizliliğine ait enformasyon boca ediliyor"
Daha ölümle ilgili soruşturma bitmeden bitse de bir şey fark etmez aslında- özel hayatın gizliliğine ilişkin her türlü enformasyon kamusal alana -deyim yerindeyse- tekrar tekrar boca ediliyor.
Sözkonusu ölüm-öldürme olayıyla ilgili olarak kamunun ihtiyaç duyduğu enformasyon bir işadamının öldürülmesinden veya ölü bulunmasından öte ne olabilir ki.
Bu olay toplumsal boyutu olan bir töre cinayeti değildir, bu olay aracılığıyla toplumda dışlanmış, marjinal grupların, çocukların hakları mı gündeme getirilmektedir?
"Habercilikte hak ihlalleri egemen"
Olması gerektiğinde göremediğimiz hak haberciliği pratiklerini neden hep hak ihlallerinin egemen olduğu habercilik örnekleriyle hatırlamak zorunda kalıyoruz?
Hepimiz dedektif miyiz, ya da soruşturmayı yürüten emniyet yetkilileri miyiz? Olayla ilgili olarak özel hayatı ilgilendiren bu kadar ayrıntıyı bilme hakkı diye bir okuyucu/izleyici hakkı, haber alma hakkı mı var? Bu cinayetin toplumsal boyutu var mı? Cinayetin bütün ayrıntılarını defalarca aktararak ne türden bir kamu yararı gözetilmekte?
Ana akım medyada ve İzmirde bölgesel olarak yayın yapan Yeni Asırda haberin veriliş biçimine ilişkin gözlemlerimiz bu soruların haberciler tarafından yanıtsız bırakıldığını, es geçildiğini, görmezden gelindiğini göstermekte.
"Cinsel tercihe gönderme yapılıyor"
İşadamının ölümü/öldürülmesiyle ilgili haberler medyada genel olarak ötekileştirilmiş bir cinsel tercih üzerinden yapılan göndermelerle verilmekte.
"Ailenin kişilik hakları çiğneniyor"
Bu bize çok da yabancı bir habercilik pratiği değil aslında. Ne var ki, haberin geleneksel üretim sürecine içkin olan muhafazakar değerlerin yeniden üretimi o kadar körü körüne gerçekleştiriliyor ki, bu haber örneğinde ölmüş/öldürülmüş işadamının kişilik haklarının yanı sıra geride kalan eşi ve oğlunun da kişilik hakları çiğneniyor.
Ailenin mutlu zamanlarında çektirdiği ve kesinlikle medyada görmek istemediği mutlu aile fotoğrafları nereden bulunup da yayınlanıyor anlamak mümkün değil.
"Fotoğraflarda ölen kişinin çocuğunun yüzü apaçık görünüyor"
Yayınlanan fotoğraflarda ölenin, eşinin ve 11 yaşındaki çocuğunun yüzü apaçık. Kiminde sadece çocuğun, kiminde sadece eşin yüzü mozayiklense de verilen enformasyonun yoğunluğundan kim kimdir sorularına yanıt bulmak hiç de zor değil.
Babanın ötekileştirilmiş cinsel tercihi üzerinden yapılan sözde habercilik pratikleriyle babadan bağımsız birer birey olan, babadan bağımsız toplumsal çevreye ve yaşamıyla ilgili temel haklara sahip olan eş ve çocuğun hayatı da elbirliğiyle karartılmakta.
Ben okuyucu olarak bu suça ortak olmak istemiyorum, işadamının özel hayatıyla ilgili daha fazla şey bilmek istemiyorum, bilmeye hakkım da olmadığını düşünüyorum.
"Geride kalanların kişilik hakları ihlal ediliyor"
Muhabirlerin sansasyonel haber üretme yarışı sırasında, geride kalanların kişilik haklarına ve özel hayatlarına nasıl ihlal ettiklerinin farkında olmaları gerekirdi.
Toplumsal yararı tartışılan haberler sözkonusu olduğunda gazeteciler halkın bilme hakkı kadar bilmeme hakkı da olduğunu gözetmelidir. (GT/NZ)