Gün gelse, devran dönse... Dönse de toplum bir araya gelse. Hani şöyle güzel, pırıl pırıl, mis kokan bir bahar sabahı, barışın konuşulduğu bir toplantı yapabilse.
Hep birlikte düşünse, düşünse, düşünse...
Doğru; toplum büyük mü büyük. Bir araya gelmesi olacak iş değil. Ama sayılar, mekân ve süre gibi ayrıntılara takılmadan en azından bunu bir düşlesek?
Kafamızda canlandırsak.
Hep birlikte düşünsek, düşünsek düşünsek.
Yeni doğan bir insan yavrusunu düşünsek. Bu insan yavrusunun gereksinimlerini, haklarını, yapabileceklerini düşünsek.
Bu bebeğin gereksinimlerinin nasıl karşılanacağını, haklarını nasıl doya doya kullanabileceğini ve her yaşta yapabileceklerini inceden inceye düşünsek.
Düşünürken, bunların gerçekleşmesi için barış gerektiğini bir güzel kavrasak...
Yeni doğmuş bir bebeğin biraz büyüyüp iyice hareketlendiği zamanları gözümüzde canlandırsak. Sonra biraz daha büyüyüp dillenince yapacaklarını, tadına doyulmaz olan sohbetini, sözlerini, sürprizle dolu keşiflerini gözümüzün önüne getirsek.
Bitmez tükenmez sorularını, merakını, enerjisini ve yaşam isteğini iyice kavrasak...
İşte o zaman bu bebeğin her yaşta en güzeli hak ettiği, onun ve her bireyin yaşama hakkının tartışılmazlığı daha da açık olarak ortaya çıkmaz mı?
Bu bebek biraz daha büyüyüp okul çağına geldiğinde, gitmesi istenen okulun ona uygun olması gerektiği ortaya çıkmaz mı?
Çok sevildiği, çok değerli olduğu, en iyiyi hak ettiği söylenen çocukların gidecekleri, hem de hemen her gün gidecekleri okulların da onlar kadar cıvıl cıvıl, onlar kadar şirin, onlar kadar yaşam dolu olması gerekmez mi?
Okulun adı ne?
Elbette gerekir. Peki ama o zaman neden çocukların mutlaka gitmesi istenen, onların ufuklarını genişleteceği söylenen okulların adları ölüm ile eşleştirilir?
Hem de bir kere, birkaç kere değil. Yeniden ve yeniden! Israrla, belki de titizlikle. Öylesine ısrar ve titizlikle ki, 2009 yılına gelindiğinde batıdan doğuya, güneyden kuzeye her yerde artık bu okullardan var.
Herhangi bir yerden başlamak mümkün. Herhangi bir ilden, kent veya bölgeden başlandığında ortaya çıkan liste uzun.
Her örneğini yazmadan ve kişilerin adlarını vermeden şöyle bir liste çıkarmak mümkün.
Şehit K. İlköğretim Okulu
Şehit M. İlköğretim Okulu
Şehit A. İlköğretim Okulu
Şehit C. İlköğretim Okulu
Şehit H. İlköğretim Okulu
Şehit T. İlköğretim Okulu
Şehit Y. İlköğretim Okulu
Şehit G. İlköğretim
Şehit N. İlköğretim
Şehit İ. İlköğretim
Şehit F. İlköğretim
Şehit M. İlköğretim
Şehit Ç.
Şehit H.
Şehit B.
Şehit D.
Şehit S.
Şehit E. ve devamı...
Eğer alfabetik sıraya konulsa, alfabeyi bir baştan ötekine kapsayan bir liste çıkacak. İller eklense, illerin hepsi olacak:
Isparta, Karabük, Siirt, Şırnak, Manisa, İstanbul, Yozgat, Bursa, Kütahya, Balıkesir, Giresun, Kars... Gerçek bu. Doğudan batıya, kuzeyden güneye her yerde bu adlar var.
Dahası da var. Şehitler İlköğretim Okulu. Bu okuldan bir tane yok. Birkaç yerde birden var. Şehit Öğretmenler İlköğretim Okulu bile var.
Beş-altı yaşındaki cıvıl cıvıl çocukların, dillerinin dönmesi istenen, aklına girmesi istenen bunlar mı? Okulların adları neşe olsa, kahkaha olsa, kiraz olsa acep kötü mü olurdu? Okulun adı yaşamak olamaz mı?
Bir oturuşta yedi ad
Okulun adı elbette yaşamak olabilir. Sevinç, dut, heyecan, gök, toprak olabilir.
Olabilir ama okulların yönetimi çocuklar da değildir. Okulların cıvıl cıvıl, şirin, yaşam dolu olması ne kural, ne de önceliktir.
Öncelikleri koca koca insanlar bilir. Onlar yetkilidir. Bir oturuşta bir değil, yedi okula birden şehit isimleri verebilirler.
Kars Milli Eğitim İl Müdürlüğü’nün 2007’de yaptığı gibi. Kasım 2007’de Ölçülü Köyü İlköğretim Okulu’nun, Çerme Köyü İlköğretim Okulu’nun, Çukurayva İlköğretim Okulu’nun, Aşağı Sallıpınar Köyü İlköğretim Okulu’nun, Hasbey Köyü İlköğretim Okulu’nun, Doyumlu Köyü İlköğretim Okulu’nun ve Porsuklu Köyü İlköğretim Okulu’nun adı değiştirildi. Yeni adların hiçbirinin yöre tarihi ve coğrafyası ya da okulun işlevi ile bir ilintisi yoktu.
Kütahya’da aynı ay adı değiştirilen bir okulun web sitesinde ad değişikliğinin duyurulduğu sayfada müdürün ağzından okulun “çağdaş uygarlık yolunda ilerleme” çabasını sürdürdüğü belirtiliyor.
Acaba bu çağda dünyanın hangi ülkesinde okul adları böyle tek tip bir ölüme güzelleme ezberine uyduruluyor?
Okul yaşamak içindir
Daha başka, garip mi garip örnekler var. Hele yan yana gelince daha da garip oluyor. Tek bir bile örnek yetebilir.
İki okul takımı arasında futbol maçı yapılıyor. Şehit Ç. İlköğretim Okulu ile İlk Kurşun İlköğretim Okulu maçı bu. Maç değil savaş var sanki. Zaten amaç savaşın kafalarda sürmesi, militarizmin daim olması değil mi?
Okulun işlevi çocukların gelişmesine hizmet etmektir. Çocuklar okula daha iyi yaşamak için gitmelidirler; ölmeyi öğrenmek veya ölüme ısınmak için değil. Öldürmek için de değil.
Ölüme adanan okullarda yaşam sevinci ancak körelebilir. Şehitliğin yüceltildiği okullar dünyada ancak dogmaların yüceltildiği, insanların alçaltıldığı yerlerde bulunmaktadır.
İşte bu nedenle anne babalar gözbebeklerini, eğitimciler var olma nedenleri olan öğrencileri, toplum ise bizzat kendisini bu adlardan ve yaklaşımdan acilen kurtarmalıdır. (SD/EZÖ)
* Doç. Dr. Serdar M. Değirmencioğlu'nun bu yazısı Evrensel Gazetesi eki Hayat'ta 18 Ocak 2009'da yer aldı.
** Fotoğraf: Hakkari - Çukurca - Akkaya Köyü (Irak sınırı), Ödemişli Şehit Asteğmen Salim İzleyen İlköğretim Okulu