Efruz 24 yaşında. İstanbul Hukuk Fakültesi’nde 3. Sınıf öğrencisi.
Malatya’da doğmuş. Hep başarılı bir öğrenci olmuş. Üniversite sınavında derece yaptığında tek hedefi varmış: Avukat olmak.
Malatya’da geçirdiği 18 boyunca kimliğini saklayarak yaşayan Efruz, üniversitede ve Gezi direnişinde LGBTİ hareketiyle tanışınca önce aktivist olmuş, sonra açılmış, birkaç ay önce de trans geçiş sürecine başlamış.
Efruz da, geçen hafta konuştuğumuz tıp öğrencisi Toprak gibi, işe başlama sürecinde sorun yaşamamak için mezun olmadan geçişini tamamlamayı ve meslek belgesini yeni kimliğiyle almayı istiyor.
Ailesinden destek alamadığı için başarı bursları ve küçük işlerden kazandığı parayla İstanbul’da üniversiteyi bitirmeye çalışan Efruz, cinsiyet geçiş ameliyatını kitle fonlaması (crowdsourcing) kampanyasıyla gerçekleştirmeyi planlıyor. Bir taraftan da iş arıyor.
Efruz'un trans geçiş sürecini tamamlamak için başlattığı kampanyayı görüntülemek için tıklayın.
Kampanyanın bir amacı da transların eğitim hayatına erişimde ve eğitim sırasında yaşadığı ayrımcılığa dikkat çekmek.
“Bu süreçte benimle benzer şeyleri deneyimleyen bir sürü insanla tanıştım, yaşlısı, genci... Hukuk okuduğumu söylediğimde her seferinde bir sessizlik oldu, herkes ‘Nasıl yani seni okula böyle alıyorlar mı’ diye sordu. Transların içine bile bu artık o kadar işlenmiş ki: ‘Herhangi bir kamu kuruluşunda bulunamassın, üniversiteye seni kimse almayacak, iş bulamayacaksın’. İnsanı o kadar ikna ediyorlar ki...
“Hiç unutmam; seneler önce Lambda bir anket yapmıştı. 100 trans kadından 90’ı zaten işe alınmayacaklarını düşündüğü için herhangi bir işe başvurmamış bile. Sekizi başvurmuş ama trans oldukları için işe alınmamışlar. 100 kişiden sadece ikisi iş bulabilmiş. Benim tanıdığım birçok kişi de benim okulu bitirsem bile avukat olamayacağıma o kadar ikna olmuş durumda ki, okula gidip kendimi boşuna yıprattığımı düşünüyorlar. Bu durum transların suçu değil, toplumun suçu, sistemin suçu...”
Efruz bu ayrımcılığın bir önkabul olmaktan çıkması için çalışıyor. Avukat olup, açık trans kimliğiyle adliye koridorlarında koşturmak istediğini anlatıyor. Şimdiden İtalya’da mülteci LGBTİ’ler için çalışmak için bir yüksek lisans programı bulmuş ve hayalini kurmaya başlamış.
Efruz’la trans bir çocuk olarak yaşadıklarını, lise ve üniversite hayatını ve gelecek planlarını konuştuk.
Önce seni biraz tanıyalım.
İsmim Efruz, 24 yaşındayım. Malatya’da doğdum büyüdüm, sonra lisans eğitimi için İstanbul’a geldim. İstanbul Hukuk Fakültesi’nde 3. sınıf öğrencisiyim. Onur Haftası aktivistiyim. Mülteci hakları için çalışıyorum. Mezun olunca da çalışmak istediğim bir alan.
Biraz okulum uzadı. Bu da aslında sürecimle alakalı bir şey.
Neden?
Her şeyden önce sürece karar vermek ve süreci ilerletmek benim için çok meşakkatliydi. Bunun psikolojik bir boyutu var. Ağır bir kimlik bunalımı ve buna bağlı olarak bir depresyon süreci geçti. Okula gitmek daha zahmetli hale geldi.
Hukuk fakültesinde 6 bine yakın öğrenci var ve açık kimlikli tek trans benim. Bu bir şekilde göz hapsine dönüşüyor. Beyazıt kampüsünde okuyorum. Hem okula giderken yolda hem de henüz kimlik kartımı değiştiremediğim için okulun girişinde sıkıntı yaşıyordum. Bir süre okula gidemedim, kampüse girmek bile beni çok yıpratıyordu.
Okula girişte nasıl sorunlar yaşıyordun?
Beyazıt kampüsünde olduğumu zaten söylemiştim... Okula girişte polisler öğrencilere üst araması yapıyor. LGBTİ+ öğrencilerde kadın polisin mi erkek polisin mi arama yapacağı sürekli bir tartışma konusu. Polis diyor ki “devlet erkek diyorsa, sen erkeksin”. Yani kimik kartım henüz değişmedi ama ben bir sürecin içindeyim, bunun da belgeleri var. Ama bunu anlatamıyorsun. Zaten hukuk fakültesinin girişinde hukukdışı bir uygulamadan bahsediyoruz.
Sonra uygulama şuna döndü: Yüzümüze polis lamerası tutuyorlar ve her gün okula girmeden, tüm öğrencilerin önünde polis kamerasına açılmamızı istiyorlar.
“Benim normalde mavi kimliğim var ve ismim (doğuşta atanan ismi söyletiyorlar) ama ben trans kadınım ve beni kadın polisin aramasını istiyorum”. Okula girebilmek için polise bu şekilde açılmam gerekiyordu. O görüntüleri ne yapıyorlar, bilmiyorum. Ama sonradan taciz suçlamasında bulunmamamız için yaptıklarını söylüyorlar.
Bir süre sonra bir sürü arkadaşımız okula gelmemeye başladı.
Çocukken, Malatya’daki hayatın nasıldı?
Trans bir çocuk olunca, belli problemler yaşıyorsunuz. Sokakta yaşıtlarınız gibi koşturamıyorsunuz, sosyalleşemiyorsunuz. Ben 5 yaşındayken ailem beni psikiyatriste götürmeye başlamış. Psikiyatrist korkunç tavsiyeler vermiş.
Bu, hayatımın travmasıdır, hatırladığım en erken dönem anılar oradan başlıyor. Psikiyatrist “babasıyla zaman geçirsin, ailenin kadınlarıyla zaman geçirmesin, yanında küfredin, maça götürün” gibi saçma sapan şeyler söylüyor. Ailem de ikna olmuş olacak ki, annem bir anda geri çekildi ve ben babamla ve onun erkek arkadaş çevresiyle kalakaldım. Hiç unutmadığım sahneler var.
Ne gibi?
Mesela bir gün beni Malatyaspor - Elazığspor maçına götürdüler. Kan gövdeyi götürüyor, birbirlerine saldırmışlar, ambulans, polis… 7 yaşında falandım ve babama “ne olur gidelim” dediğimi hatırlıyorum. O ise yanımda küfretmeye devam ediyor çünkü doktor “küfredin” demiş… Keşke oturun, konuşun falan deseymiş, değil mi?
Saldırdıkları şey, benim kişiliğim ve kimliğimdi, sahip olduğum her şey. Ailem oyuncaklarımı, kıyafetlerimi, her şeyimi çöpe attı.
Kaç yaşına kadar sürdü bu?
Ben ergenliğe girene kadar. Çünkü ergenliğe girene kadar ben hiçbir şeyin farkında değildim ve kendim olmaya devam ettim. Ergenliğe girdiğimde ise gizlenmem gerektiğini anladım.
“Farklı” olduğumu anlamam, insanların “farklı” olduğumu söylemesiyle oldu. Ben sadece yaşıyordum; nasıl düşünüyorsam öyle konuşuyordum, nasıl istiyorsam öyle oturuyordum. Ama insanlar “hayır bunu yapamazsın, bu kadar farklı davranamazsın” deyince, bir şeyler olduğunu anladım.
LGBTİ+ öğrenciler okulda sürekli akran şiddetine maruz kalıyorlar. Bu sadece “sen kız mısın” gibi söylemlerin de ötesinde, fiziksel olarak sıkıştırma, zorbalık, gasp. Ailenize de anlatamıyorsunuz, gizlenmeniz gereken bir mesele olduğunu düşünüyorsunuz.
Sessiz kaldıkça bu zorbalık sistematik bir hale geliyor. Bunu nasıl aşacağımı düşündüm. Fiziksel olarak çok güçsüz bir çocuktum ve o yüzden bilginin gücüne inandım.
Hukuk okumaya nasıl karar verdin?
Orta son sınıfa geldiğimde bir kuzenim avukat olmuştu. Ondan çok etkilendim çünkü kendinden çok emindi, herkes ona saygı duyuyordu. Ben de avukat olacağım, dedim.
O yüzden liseye geçtiğimde her şey çok netti. Birçok arkadaşım ne okuyacağına karar verememişken, ben tek tercihte bulundum. Zaten kazanmıştım, sınavda derece yapmıştım. Başarılı bir öğrenci olduğum için burslarım vardı. Ailemle de sorun yaşadığım için lisede yurtta kalmaya başladım.
Erkek yurdunda kaldığını tahmin ediyorum. Orası senin için nasıl bir süreçti?
Erkek yurdunda kalıyordum. O dönemde yazı yazmayı öğrendim. Hala saklarım o yazıları; sürekli gelecekteki kendime mektuplar yazıyordum. Kendimle mektuplaşıyordum, kendimle arkadaştım çünkü hiç arkadaşım yoktu. Kimse benimle konuşmayı tercih etmiyordu çünkü benimle konuşurlarsa onlar da ibne olurlar… Sonra üniversiteyi kazanıp İstanbul’a geldim. Param yok, kalacak yerim yok.
Üniversite için ilk geldiğinde de yurtta mı kaldın?
Evet. Yine hiç arkadaşım yoktu. Konuşmamdan, hareketlerimden anlıyorlardı. Yani gizleyemiyorsun, nereye kadar gizleyeceksin ki.
Her gece yatmadan önce günün kritiğini yapardım; “Bugün bacağımı açarak mı oturdum, kapatarak mı? Okulda ne yaptım, nasıl yürüdüm?” Bir cis-hetero, yani trans olmayan hetero bir insan ömrü boyunca bir kere bile bunları düşünmüyor. Ama ben her gece uyumadan önce bu işkenceyi kendime yapıyorum.
Sonra bir üniversite kulübüne dahil oldum. O sırada insan hakları açısından kafam açılmaya başladı ve böylece insan hakları çalışmalarının içine girdim. Ama hala kendi kimliğimle barışabilmiş değildim. Yurtta kalmaya devam ediyordum. Sonra Gezi oldu.
LGBTİ hareketiyle orada mı tanıştın?
Evet. Aslında okuldaki LGBTİ+ kulübü Radar’dakilerle tanışmıştım daha önce. Sonra Gezi’deki LGBT Blok’taki çalışmalara dahil oldum. Orada sohbet, muhabbet derken okuldaki arkadaşlarıma açılmaya karar verdim. Ama trans geçiş sürecimi henüz başlatmamıştım. Ne olduğum üzerine çok fazla düşündüm. O sırada çok yanlış şeyler de okuduğumu fark ettim, olayın özneleriyle konuşmadan anlayamıyorsunuz.
Sonra örgütlenmeye başladım. 2014 Onur Yürüyüşü, benim için en büyük kırılma noktasıydı.
Son kez yürünebilen Onur Yürüyüşü’nden bahsediyorsun değil mi?
Evet. Muhteşemdi. Çok üzülüyorum, Onur Yürüyüşlerine hiç katılamamış arkadaşlarımız da var.
O yürüyüş “Tamam, ben buyum” dediğim andı. Çok etkileyiciydi. Yürüyüş bittiğinde, haydi bir seneyi atlayalım ve yine yürüyelim, istedim. Anladım ki yalnız değilim, benim gibi bir sürü insan var ve herkes varoluşunu haykırıyor. Bir sonraki sene için Onur Haftası aktivisti oldum.
Cis heterolar, herhangi bir angajmanları olmadan, politik eylemliliklere girmeden yuvarlanıp gidebiliyorlar hayatta. Ama LGBTİ’ler varolmak için aktivist oluyorlar sanki. Sen bu konuda ne düşünüyorsun?
Tabii ki her LGBTİ+ politik olmak zorunda değil. Bazı sol çevrelerde, insanlar “hem ibne hem de politik değil” diye yargılanıyorlar. Ama bizim varoluşumuz politik. Benim evden çıkıp buraya gelmem bir onur yürüyüşüydü.
Onur Haftası basın açıklamalarından birinde vardı “her lubunya bir onur yürüyüşüdür”. Evet, birisiyle konuşman, bakkala gitmen, sokağa çıkman, yaptığın her şey varoluşundan dolayı politik. Gizlenmeye çalışırsan belki çok politik bir şey yapmıyorsun ama kendinle barışıp, ben buyum, dediğinde zaten aktivist oluyorsun.
Bazen bilgiye erişimin zorluğu, bazen yanlış bilgiler edinmek, bazen fobik yönlendirmeler nedeniyle “Ben buyum” deme sürecinde insanların kafası karışabiliyor. Sen artık kendi sürecini geriye dönük analiz ediyorsun. Genç LGBTİ’lere bu konuda vermek istediğin öneriler var mı?
Trans olarak açıldığım zaman zaten 2 senedir LGBTİ aktivistiydim. Ama trans olarak açıldığımda, bu konuda hiçbir şey bilmediğimi fark ettim. O yüzden mutlaka bu süreci deneyimleyen kişilerle iletişime geçmenin çok önemli olduğunu düşünüyorum. LGBTİ+ hareketi içinde olsanız da, herkesinki birbirinden farklı deneyimler. Bir eşcinsel bir transı anlayamaz ya da ne yapması gerektiğine dair bir tavsiye vermesi güç.
Ailene açıldın mı sonunda?
Evet. Pek hoş olmadı… “Kimle ne yaptığın umrumuzda değil ama böyle kal” dediler.
Böyle kal, derken?
Yani eşcinsel gibi yaşa ama trans olma. Çünkü cis-seksist bir toplumda yaşıyoruz ve ailem hep homofobik de olsa, transfobileri ağır basıyor. Cisseksizm, trans olmamanın normal olarak kabul edildiği düşünce tarzıdır. Çocuklara doğduğunda, onların bedenlerine bakarak, henüz bir beyanları yokken cinsiyet atıyoruz. Sokakta bir trans gördüğümüzde beynimiz hemen alarm veriyor ve onu hemen binlerce insan arasından fark ediyoruz. Bunlar cisseksist refleksler. İnsanlar farkında olmasa da toplum düzeni böyle.
Geçişimi başlatınca hayatım kökten değişti.
Nasıl?
Çok uzun süre evden çıkamadım. Çünkü sokaktaki herkes sana bakıyor. O kadar ısrarcı baışlarla bakıyorlar ki... Sana resmen “gündüz vakti kamusal alanda işin yok” diyor. Gelip tokat atmasına gerek yok, bu sosyal zorbalık fiziksel şiddetle aynı şey.
Gece de dışarı çıamıyorsunuz çünkü yerleşmiş bir algı var: “translar seks işçiliği yapar”. Seks işçisi olarak görülmekten gocunmuyorum, derdim bu değil. Ama seks işçisi olduğunu düşünüyor ve korkunç bir şekilde taciz ediyorlar. Arabayla yanınızda duruyor, pazarlık yapmaya çalışıyor. Her transın bir fiyatı vardır diye düşünerek, ısrarlı bir şekilde pazarlığı sürdürüyorlar. Bağırsan başka dert. Hem adli mekanlarda hem de toplumda onun beyanı itibar görüyor, transın beyanı değil.
Bir de şöyle bir yanı var; herkes transların çoğunun seks işçilği yaptığını biliyor ama nedenini umursamıyor. Sanki translar bir kurultay düzenlemiş ve oy birliğiyle seks işçiliği yapma kararı almışlar gibi davranılıyor.
Bir sürü arkadaşım var, hiçbir Beşiktaş maçını kaçırmıyorlar. Ama bir gün staduma gidip maç izlemek onlar çin bir hayal. Toplu taşıma kullanamıyoruz. Hiç otobüste bir trans kadın gördünüz mü? Bir trans otobüse binse herkesin ona nasıl bakacağını biliyorsunuz, değil mi?
Ben de uzun süre evden çıkamadım. Arkadaşlarım destek oldu. Tüm bu süreçte ailemden tehdit alıyorum, eğitim hayatımın bittiğini düşünüyordum... Bundan 13-14 sene önce “avukat olmak istiyorum” dedim ve bu kadar senedir bu hayalin peşinden koşuyorum.
Geçtiğimiz sene gitmedin mi okula?
Gidemedim. 3-4 ay sadece evde yatarak geçirdim, sonra bir süre terapi gördüm. Bir psikologla iletişime geçtim, trans olduğum için benden ücret almadı. SpoD LGBTİ’nin böyle uygulamaları var, ihtiyacı olanlar başvurabilir. Şimdi toplarladım. Bu sene tekrar okula yoğunlaşacağım. Okulumu bitirip, ben açık kimliğimle o adliye koridorlarında yürüyeceğim ve kimse önüme geçemeyecek. Çünkü elimde avukat kimlik kartım olacak.
Kampanyayı biraz “hayata dönüş operasyonu” olarak başlattın gibi anladım.
Evet, öyle oldu. Normalde çok sosyal bir insanım ama eve kapanınca kendimi atıl hissetmeye başladım. “Artık bir hedefim, gerçekleştirebileceğim bir hayalim yok” gibi hissetmeye başlamıştım.
Kampanya metnimi de buradan yola çıkarak yazdım. Üniversite okuyan transların neler yaşadığını anlattım. Bağış yapmaları benim için çok önemli, hayatımı değiştirecek bir şey. Ama bağış yapamayanlar, yapmak istemeyenlerin de sadece metni paylaşması bile benim için hayati derecede önemli çünkü sesim duyulsun istiyorum.
Kampüsteki tek açıklı kimlikli trans benim. Neden? Translar daha mı başarısız? Hayır! Eğitime katımakta bir adaletsizlik var, translar eğitim hayatına dahil olamıyorlar ve hayatın her alanında ayrımcılığa uğruyorlar. İnsanlar artık bunu farketsin ve bir yere gittiklerinde etraflarına bir baksınlar, sonra da düşünsünler istiyorum: Neden bulundukları ortamda translar yok? (ÇT)