Özel" yetenek ve rekabet
Yakından bakıldığında fırsat eşitliği ilkesinin kadınları erkekler kadar yürekten kuşatmadığı açıkça belli olmaktadır. Çünkü çocuk, yaşlı, erkek bakımı ve ev işi alanındaki "özel" yetenekler her zaman kadınlara atfedilir ki, bu yetenekler kadınların erkeklerle rekabetin tozundan ve talazından dışlanmasını meşrulaştırmaya yaramıştır. Kadınlar nasıl olsa evleneceklerdir, nasıl olsa çalışmayacaklardır!.. Bir yandan okulun yarışmacı etiği,öte yandan toplumun kendilerine dayattığı geleneksel cinsiyetçi değerler;bir yandan okulda farklı idealler oluşturmayı ve bunlara erişmeyi güdüleyecek modellerin kıtlığı,öte yandan varolan modellerin gelenekselden ayrılmaya yer bırakmayan yetersizlikleri kadınların mücadele güçlerini olumsuz etkilemektedir.
Muhafaza ederek, hayata atılma!
Eğitimin kadınlar açısından karşılığı erkekler için olduğundan daha sınırlıdır. Okullar kızları ekonomik bağımsızlıklarına kavuşturmak için gerekli niteliklerle donatmakta başarısız oldukları gibi öğrencilerin, geleneksel cinsel işbölümü konusundaki beklentilerini olduğu gibi muhafaza ederek "hayata atılmalarını" sağlamaktadır.Kızların hevesleri ve umutları ev içi sorumluluklarla koşullandığı halde erkek çocuklar eğitimlerinin sonunda omuzlarına yüklenebilecek ve yüklenmesi gereken aile ve ev işleri sorumluluklarından habersiz görünürler. Bu durumda kadınların eğitime ulaşmalarını kolaylaştırmak ya da eğitim süresini uzatmak, eşit olmayan işlemlerle ve sıkı sosyal kontrollerle birleştiğinde patriyarkal eğilimleri kısıtlamayıp yeni ve eski tüm katılım alanlarında yeniden üretmeye yaramaktadır.
Dönüştürücü güç
Ancak bu noktada eğitimin, gerek farklı baskı ve mücadelelerin alanı olmasından, gerek kendi iç çelişkilerinden, gerekse öznesi olan insanın iradesinden ve yaratıcılığından doğan otonomisini gözden uzak bulundurmamak gerekir. Eğitimin eşitsizliklerin yeniden üretimini sonuçlayan egemenlik ilişkilerini öne çıkarmakla birlikte, ciddi dönüştürücü güce de sahip olabildiğinin kabulü, eğitimsel müdahale sayesinde belli bir toplumsal değişmenin mümkün olduğunun ipuçlarını vermektedir.
"En etkili eğitsel müdahale biçimi nedir?" sorusu öncelikle okulların iç işleyişinin, ders programlarının, derslik ilişkilerinin ve bilgi tabanının cinsiyetçiliği sürdürmeye nasıl hizmet ettiğini anlamayı ve nasıl dönüştürülebileceğini araştırmayı gerektirir.
Sayısal eşitlik yetmez
Sonuçta, eğitimde kadın-erkek eşitliği üzerine düşünmeye giriştiğimizde, cinsiyete dayalı sayısal farklılıkları sergilemenin ve bu alandaki eşitsizlikleri gidermenin ötesine ulaşmak gerektiğini kabul etmeli ve hiçbir sorunu tek boyutlu olarak ele almamalıyız. Bizim yaklaşımımız, eğitim sorunumuzun sayısal eşitlikten öte, bir dizi farklı düzenleme ve yaklaşımın eğitim anlayışının içersine uyarlanması ile çözümlenebileceğinin bilincine varmak ve bunları talep etmekle farklılığını ortaya koymalıdır. Dünyanın birçok yerinde ve Türkiye'nin ulusal ve uluslar arası taahhütlerinde, bu yaklaşımın yaşama geçtiğini görmek bu açıdan bizleri umutlandıran sonuçları oluşturmaktadır.
Daha adil bir toplum için
Okul kültürel politikanın bir parçasıdır. Önemli olan bu kültürel politikanın ne yapmak istediğidir. Varolan asimetrik hiyerarşik güç ilişkilerini eğitime taşıyarak pekiştirmek mi, yoksa bu güç ilişkilerini katılanların, kadın-erkek, öğrenci/öğretmen olarak güçlenip özgürleşebilecekleri bir biçimde dönüştürmek mi? Eğitimde zamanımızın yarışmacılıktan açlığa, cehaletten savaşa uzanan büyük sorunlarına açılabilecek, daha adil ve eşit bir toplum idealine yönelecek bir paradigma değişikliği, eğitimin yapısının, ilişkilerinin, dilinin ve bilgi yapısının değişimini gerektirir.Ancak daha adil bir toplum için mücadele, mevcut haliyle eğitimi bir sihirli değnek gibi görmeden, daima çok yüzlü olmalı; aile yapısını; siyasal, ekonomik ve kültürel etmenleri de okulun yanında kapsamalıdır.
*Prof. Dr. Mine Tan'ın (Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi)-TÜSİAD için hazırladığı Eğitimde Kadın-Erkek Eşitliği ve Türkiye Gerçeği başlıklı raporundan...