OKS ne ölçüyor?
Eğitim sistemlerinde yukarıda belirtilen her iki amacın da gerçeklenebilmesi kaygısıyla sürecin çeşitli kademelerinde bireyi yönlendirmek ve kendisini tanımasına katkıda bulunmak amacıyla ölçümler yapılır ve bireye en uygun programa yönlendirilir. Milli Eğitim sistemimizde öğrenci farklı programlarla ilk olarak Ortaöğretimde karşılaşır. Bu noktada sistemin öğrenci ve velilere sunduğu tek yaygın yönlendirme aracı da Ortaöğretim Kurumlarına Öğrenci Seçme (OKS) sınavıdır.
OKS ilköğretimde verilen akademik bilgileri sorgulayan çoktan seçmeli bir sınav olması nedeniyle bireylerin ilgi ve yeteneklerini ölçmez, yalnızca akademik çalışmaya yatkınlık konusunda ipucu verebilir.
Ortaöğretim, meslek liseleri ve liseler olmak üzere iki ana kulvarda işler. Liselerin bir kısmı Anadolu Lisesi, yabancı Dil de Eğitim yapan liseler gibi farklı isimler taşımakla beraber öğrenci, meslek Liseleri dışındaki bütün liseler de Mat-Fen, Türkçe-Mat, Dil, ve Türkçe-Sosyal gibi bakanlıkça belirlenen programlardan birini izler.
Yeni programa göre ortaöğretim süresince her bir öğrencinin en az bir yabancı dil öğrenmesi hedefleniyor. Bu değişiklikle liseler arasında artık adları dışında bir farklılığın olmaması gerekiyor. Kamuoyunda Liseler ÖSS sınavındaki başarılarına göre sınıflanır. Bunu ölçüt olarak aldığımızda sınavla öğrenci alan liselerin ÖSS sınavlarında daha başarılı olduğu görülür. Ancak bu sonuç okuldan çok öğrencinin özellikleriyle ilişkilidir. O okullara seçilerek alınan akademik başarıları daha yüksek olan çocukların daha sonra yapılacak bir yarışmayı da kazanmaları beklenen bir sonuçtur.
OKS'yi kazanmakla kazanmamak arasında ne fark var?
OKS ile yapılmak istenen ne?
Varsayalım ki, siz yükseköğrenime devam şansı daha yüksek olan çocukları belirleyip genel kitleden ayrı eğitim vermek istiyorsunuz. O zaman neden sınavsız liselere devam eden genel kitleye de aynı eğitimi verip kaybedeceği belli olan bir yarışa tekrar sokuyorsunuz? Yarıştılar ve o kulvarda şansları olmadığını gördüler bunu tekrar tekrar yaşatmanın eğitsel veya gelişim açısından çok olumlu bir etkisi mi var? Yüksek öğrenime devam edecekler ve edemeyecekler sınıflamasını yapıp farklı eğitim almaları sağlanmayacaksa OKS nin anlamı ne?
Diğer bir ihtimal, bütün yaş gurubunun ortaöğretimi tamamlamasını sağlamak isteği olabilir. Bu durumda liseleri sınıflamaya OKS sınavı yapmaya da gerek yok. Bütün liseler aynı programı uyguladığına göre ilköğretimin sonunda, yaş grubunun, sistemi terk eden yüzde 44'ü de dahil herkes en yakınındaki liseye devam eder ve ÖSS sınavında yarışırlar. Lisans programlarına yerleşemeyen herkes de ilgi alanlarına göre Meslek Yüksek okullarına yerleştir ve yaş grubunun tamamı bir meslek sahibi olarak hayata atılır.
Bir başka amaç meslek liselerine öğrenci yerleştirmek olabilir. Ancak OKS ilgi ve yetenek belirlemediğine göre bu amaca uygun bir araç olamaz. Son yıllarda bu liselere talebin düşük olduğunu ve neredeyse tercih yapan herkesin kayıt hakkı kazandığı görülüyor. Elemeyi gerektiren kapasiteyi aşan bir ilgi yok bu okullara.
OKS: Bir kaygı üretim mekanizması
Bugünkü uygulamada gerçekte hiçbir farkları olmaması gereken liselerin sanki farklılarmış gibi gösterilmesinin sonucu olarak binlerce çocuk ilköğretim boyunca sınav kaygısıyla yaşıyor. Çocuklar, oyun ve kişisel gelişim için kullanmaları gereken zamanı özel dershanelerde okulda öğrendiği bilgileri tekrarlayarak heba etmeye mecbur bırakılıyor.
Sistemin yapısal uyumsuzlukları ve Milli Eğitim Bakanlığı'nın halkı bilgilendirme ve sistemi tanıtma eksikliğinin yanı sıra medyada, basın yayın organlarında sonuçları düşünülmeden yapılan eleştiriler de sisteme olan güveni yok ediyor. Bunun sonucunda ekonomik gücü olmayan eğitim de alamaz, ancak paran kadar okursun algısı pekişiyor. Yaş gurubunun sadece yüzde 2'sinin devam ettiği özel kurumlara medyada durmaksızın Milli Eğitim Programı dışında farklı bir eğitim-öğretim verdikleri imajı kazandırılıyor. Böylece büyük çoğunluğun devam ettiği devlet okullarına yönelik olumsuz algı biteviye pekişiyor. Özel kurumlara ilgi -arzu edildiği gibi!- artırılıyor.
Toplum kamusal eğitim olanaklarına yabancılaştırılıyor
Var olan durum ve yaratılan milli eğitim algısı, bir dizi eksiğine rağmen varlığını sürdüren, büyük çoğunluğa sunulan biricik parasız eğitim olanağından halkın azami ölçüde yararlanması karşısında psikolojik engeller oluşturuyor.
Hangi öğrenciye sorsanız öğretmeni, sınıfı, okulu hatta okul arkadaşlarının kötü olduğunu söylediğini işitirsiniz. Sistemin eleştirilmesinin, eksiklerin vurgulanmasının mutlak bir gereklilik olduğundan kim kuşku duyabilir. Bu her şeyden önce halka sunulan olanakların iyileştirilmesi, çeşitlendirilmesi ve sürekli kılınması için vazgeçilmez bir koşul. Ancak bu eleştirinin her zaman kamusal eğitimin toplumu, daha gelişmiş, en başta belirttiğimiz her bir bireyin kendisini gerçekleştirmesi için ihtiyaç duyduğu bütün olanaklarla donatması sağlansın diye yöneticileri uyarmak, halkın hakkını savunmak sonucuna varmadığını görebiliyoruz.
Eleştiri, bu sistemde eğitilmeye devam edenlerin zihinlerinde öğrenme engelleri oluşturmamalı, değişiklikler yapılırken mevcut sistemden de mümkün olan en üst düzeyde yararlanmak gerektiği unutulmamalı, eğitimlerini sürdürmekte olanların heves ve arzularının, hiçbir zaman ulaşamayacakları özel eğitim piyasasının "sirenler"ince kamçılanmasına ortak olunmaktan kaçınılmalı.
OKS'yi bırakalım, öğrenciye gerçek seçenekler sunalım!
Görüldüğü gibi eğitim sistemi içinde OKS sınavının hiçbir işlevi yok. Sistemin en genel anlamda tıkandığı noktalar bir yandan bireyleri meslek sahibi yapamazken öte yandan bütün yaş grubuna iş dünyasına katılımda üniversite eğitiminin zorunlu olduğu hissini vermesinde.
Yapılması gereken iki şey var:
Birincisi, öncelikle mesleki eğitime hangi aşamada başlanacağına karar vermek ve eleme sınavlarıyla öğrencilerin çoğunluğunun bir işe yaramadıkları duygusuna kapılıp ruhsal olarak örselenmelerine yol açmak yerine, kendilerine en uygun alanı belirlemesine katkı yapacak verileri açığa çıkaran bilimsel gözlemler ve ölçümler yapmak.
İkincisi ,yüksek öğrenimde lisans programlarının kontenjanları sınırlıyken bu kulvardaki yarışta şansı olmayan binlerce kişinin üniversite hayaliyle yıllarca oyalanmasına son vermek ve üniversiteye giremeyeceklere meslek edinecekleri eğitim kulvarları açmak.
Bu noktada vakıf üniversitelerinin öğrenci alım şeklinin de fırsat eşitliği ve adalet duygusuyla bağdaşmadığını belirtmekte yarar var. ÖSS'de üst sıralarda yer alanlar açıkta kalırken sınava girmiş olmak dışında dikkate değer bir başarısı olmayan öğrenciler ebeveynlerinin maddi olanaklarının daha geniş olması sayesinde yükseköğrenime devam edebiliyorlar.
ÖSS'nin devlet üniversitelerinin kapısında bıraktığı büyük çoğunluğun, bu adaletsizliği içlerine sindirmesini beklemek boşuna olacağına göre hem ÖSS'nin elediği öğrencilerin hem toplumun gereksindiği yeni kulvarlar oluşturmak, yalnızca eğitsel ve ekonomik değil bir bakıma ahlaki bir sorumluluk aynı zamanda. (HS/EK)