OHO 2013 katılımcıları eğitimleri kapsamında İnsan Hakları Derneği’ni ziyaret etti. İstanbul Genel Merkez Yöneticisi Hulusi Zeybel, katılımcılara İHD hakkında bilgi verdi. 12 Eylül sonrası dönemde Türkiye’de sivil toplumun çok zayıf kaldığını söyleyen Zeybel, 1986 yılında kurulan İHD’nin darbe sonrası kurulan ilk sivil toplum örgütü olduğunun altını çizdi.
“Pek çok destekçimiz öldürüldü. Şu ana kadar 23 yöneticimiz katledildi. 1997 yılında genel başkanımız bir suikast girişiminden yaralı kurtuldu. Son kaybımız olan Ethem Sarısülük de Ankara büromuzda aktivist olarak çalışıyordu. Komisyon sistemiyle çalışıyoruz. Kadın, çocuk, eğitim, kayıplar, çalışma hayatı konulu komisyonlarımız var. Devletin her türlü insan hakları ihlaline karşı sokağa çıkıyoruz ve hep iktidardan tepki topluyoruz.”
“Basınla ilişkiler adına basın açıklamaları yapıyoruz, kurumlara metin gönderiyoruz. Kimi zaman ofisimizde basın açıklaması düzenliyoruz. 1990’lı yılların ortasından başlayarak holding basınıyla ilişkilerimiz sorunluydu. En çok insan hakları ihlali Kürt hareketine yönelikti ancak Kürt sorunuyla ilgili her şey sansürlendiği için açıklamalarımıza yer verilmiyordu, sesimizi duyuramıyorduk. Kürt hareketine yönelik böyle bir psikolojik savaş da vardı.”
Zeybel: 15-16 bin kayıp var
“PKK’nin elindeki esirleri kurtarmayı başarıyoruz ama devletin elindekileri alamıyoruz çünkü devlet o kişileri esir olarak tanımlamıyor. Üstelik PKK son 15 yıldır savaş suçu uygulamama konusunda çok hassastı, devlet ise bu konuda sınır tanımadı.”
“Devlet kayıtları 1300 demesine rağmen 15-16 bin civarında kayıp olduğu düşünülüyor. Çatışmada hayatını kaybetmiş ancak cesedi bulunamamış kişiler de kayıp sayılıyor. Toplu mezarlarla ilgilenmek için belli standartlar sağlanamıyor; buldozerlerle giriyorlar, oysa bilimsel bir süreç olmalı.”
“Halk arasında ‘İHD, PKK örgütüdür’ fikri var. Çok fazla önyargı var. İHD’ye, Kürtlere ve her türlü ötekiye yönelik büyük bir önyargı ve ayrımcılık çabası var.”
“Kapatma, örtbas etme, gizleme hala devletin politikası. Böylece insan hakları ihlallerinin tekrarlanması için zemin hazırlanıyor. Geçmişle şimdi arasında çok bir değişiklik yok, sadece vitrindeki görüntü daha iyi.”
"Can güvenliğimizden emin değiliz"
Mültecilerle ilgili bir soru üzerine Zeybel, mülteci sorununun Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri olduğunu, derneğin de konuya önem verdiğini ve Festus Okey davasının muadili olduğunu hatırlattı.
“BM Mültecilerin Hukukuna Dair Cenevre Sözleşmesi’ni hala imzalamamış olan Türkiye, ülkeye giriş yapan kişileri ‘mülteci’ statüsü ile tanımıyor. Bu kişiler misafirhane adı verilen cezaevleriyle eşdeğer yerlerde aylarca, yıllarca kalıyor.”
Gazetecilerin İHD’ye çok fazla başvurup başvurmadığı soruldu. Zeybel, toplumun haber alma hakkının kutsallığından ötürü çatışma bölgesinde ve alanda gazetecilere kesinlikle dokunulmaması gerekirken darp edilmiş pek çok muhalif basın mensubunun gelip İHD’ye başvurduğunu söyledi.
Zeybel, kendilerinin de çatışma alanında can güvenliklerinden emin olamadıklarını belirtti. BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nin İnsan Hakları Savunucularına Dair Beyanname (1998) kapsamında insan hakları savunucularının ve dernek çalışanlarının da dokunulmazlığı olmasına rağmen, Türkiye bu beyannameye de henüz imza vermedi. (EK/HK)