Türkiye’den yurtdışına giden öğrencilerle, Avrupa’ya gidişlerini tetikleyen süreçlerini, gittiklerinde yaşadıkları iltica koşullarını konuştuk.
İki yıl süren OHAL döneminden etkilenenlerin önemli bir kısmını öğrenciler oluşturuyordu.
Sayıları 70 bine ulaşmıştı
Tutuklu öğrenci sayısının 70 bine ulaştığı dönemde aynı kaderi paylaşmak istemeyenlerin bir kısmı, sayılarına ilişkin bir veri henüz bulunmasa da, çeşitli yollarla yurt dışına çıktı.
Üçüncü kuşak politik göçmenler
12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 askeri darbeleri ardından 1990’larda OHAL ve sıkıyönetimler nedeniyle yurt dışına çıkıp mülteci yaşamı sürdürenlere ek olarak bu öğrenciler, üçüncü kuşak politik göçmenler oldular.
Hepsinin ortak bir "ama"sı var
Doksanlı yıllarda doğmuş, yaşamlarının büyük bir bölümünde tek bir siyasi partinin iktidarına şahitlik etmiş ve en büyük kalkışmasını Gezi’de yapmış bu gençler aynı zamanda; Türkiye’de yaşanmış en kitlesel katliamlara da tanıklık ederek ayrıldı ülkelerinden.
Kendilerinden önce giden göçmen kuşaklarından farkları ise haklarında isnat edilen suçların yasal ve demokratik hakları olan eylem ve etkinlikler olması.
Görüştüğümüz öğrencilerin tamamı, bir gün Türkiye’ye dönmeyi umuyor. Ancak hepsinin ortak bir “ama”sı var: “Türkiye’de demokrasinin olması ve demokratik hakların güvence altına alınması”.
“Kurtuluş sanmak bir yanılsama"
Anıl Kaya, Hacettepe Üniversitesi Sanat Tarihi bölümünden mezun. Yurtdışına çıkmadan önce ise yüksek lisans öğrencisiydi. 2013’te tutuklandığı davadan ceza çıkmasının ardından kendisinin ifadesi ile “yurt dışına yasal yollarla gidebilen şanslı insanlardan biri” oldu:
“Ailem mecburen yurtdışında yaşama isteğimi destekledi. Hapishanede kalma fikri onlara hiç cazip gelmiyordu. Çevremde birçok insan yurtdışına gidişi bir “kurtuluş” sanıyordu bence bu bir yanılsama.
"Söylendiği gibi kolay değil..."
"Haliyle yurtdışına gidişimi desteklediler hatta teşvik ettiler. İnsanların yurtdışına çıkışı kurtuluş olarak görmesi her açıdan kötü bir durum ve bize ülkemiz siyasi ve hukuki atmosferinin vahametini yansıtıyor.
“Türkiye’de insanlar yurtdışını kurtuluş olarak görüyorlar. İşsizlik, hukuksuzluk, adaletsizlik ve kendini ülkeye ait hissetmeme fikri insanları ülkeden kaçıp başka bir ülkede yaşama fikrine itiyor. Söylendiği gibi kolay değil bu kararı vermek ve yurtdışında yaşamak.”
TIKLAYIN - Konda: Son 10 Yılda "Mutluyum" Diyen Gençlerin Sayısı Düştü
“En güzel yılları hapiste geçirmek istemedim”
Sandra Nalbant, Mersin Üniversitesi Kimya bölümündeki eğitimini yarıda bırakıp Fransa’ya gitmiş. Le Havre kentine yerleşen Nalbant, yurtdışına çıkış nedenini “Hayatımın en güzel zamanları olarak değerlendirdiğim günlerimi cezaevinde geçirmek istemediğimden ve bu süreci ailemin kaldırabileceğini düşünmediğim için yurt dışında çıktım” diye açıkllıyor ve şöyle devam ediyor:
“Ailem yurtdışına çıkacağımı biliyordu fakat bunun temelli bir gidiş olacağından bilgileri yoktu. ‘Kısa süreliğine’ bir gidiş olarak değerlendiriyorlardı. Ben de yüzlerine bu gidişin temelli olacağını söyleme cesaretinde bulunamadım.
"Fransa’ya geldikten yaklaşık 3 ay sonra durumdan haberdar oldular.
"Göçmen karşıtlığı ile karşılaşabiliyorsunuz"
“Öncelikli olarak dil problemi yaşıyorum. Bundan kaynaklı sosyal çevreye adapte olma sorunum oluşuyor.
"Birkaç aydır dışarı çıkmadığımı söyleyebilirim. Her yerde olduğu gibi burada da ırkçılık var.
"Göçmen karşıtlığı ile karşılaşabiliyorsunuz. Bu durum tedirginlik ve üzüntü yaratıyor. Geldiğim ülkeden haber alıyorum sürekli. ‘Seni özledim’ cümlesinin bu kadar ağır geleceğini tahmin etmezdim.
"Korktu, yapamadı, kaçtı" yorumları
“Türkiye’yi terk etmeden önce bir çok insanla görüştüm ve bir o kadar da farklı görüş aldım. Hangi kararı alırsam alayım bir taraf mutlaka tavırlı oluyordu.
"Yine de son karar benimdi. Dayatma yapılmıyordu. Kendim için en sağlıklı kararı vermem gerektiğini ve bu kararda herkesin desteğini alacağımı biliyordum. Fakat yine de bir yerlerden ‘korktu, yapamadı, kaçtı’ yorumlarını duyuyordum.”
“İnsanlar ilişkiye geçmekten imtina duyuyor”
Erbil Gözüaçık ise Marmara Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Genel Sosyoloji ve Metodoloji yüksek lisans öğrencisi, Tunceli Üniversitesi İktisat Fakültesi mezunu. 2012’de hakkında açılan davadan ceza çıkması nedeniyle Almanya’ya gitmiş:
“Her ne kadar hakkımızdaki iddiaların tamamı anayasa ile güvence altına alınmış yasal politik faaliyetlerimizden oluşsa da, Türkiye Cumhuriyeti’nin geçmişten bugüne demokratik hak talepleri mücadelesine nasıl yaklaştığını biliyorduk” diyor ve ekliyor:
“Eğer hayati tehlike veya tutsak edilme gibi ciddi riskler yoksa, hangi koşulda olursa olsun tercih kendi toprağında, kendi memleketinde olmak ve burada kendi kaderini eline almaktan yana olmalı.
"Travmatik olsa da desteklediler"
“Yargılama sonucunda da doğal olarak travmatik bir durum yaşasalar da aldığım kararı desteklediler.
"Ama ikinci ve üçüncü dereceden akrabalığım bulunan kimseler hala benim durumumu bilmiyorlar, ailem de bu durumdan bahsetmiyor. Arkadaşlarımın çok büyük bir bölümü ise bu durumdan uzun süredir haberdarlardı. Bir kısmı ile aynı kaderi paylaştık.
“En çok hissettiğim, her ne kadar burada yaşayıp zaman içinde buradaki bir hayatın bir şekilde bir parçası oluyorsak veya olacaksak da, her zaman bir ait olmama, bir yabancılık hissinin var olacağını düşünüyorum açıkçası.
"Belirttiğim gibi, bunun özellikle Almanya’da daha güçlü hissedeceğiniz bir şey olduğunu düşünüyorum. Sanırım ülkemde olamamanın verdiği üzüntüden sonra beni en fazla düşündüren durum bu.
İkinci kampa transfer...
“İltica kurumu beni Thüringen eyaletinin çok küçük bir şehrinde (Suhl) kampa yolladı. Orada bir buçuk ay kaldım.
"Oradaki koşullar her açıdan çok kötüydü ve hayatımın en kötü dönemi olarak niteleyebilirim.
"Belirli bir sürenin ardından ‘haim’ ismi verilen ikinci kampa transfer ediliyorsunuz. Orada koşullar biraz daha yumuşak...
"Özellikle son zamanlarda AFD’nin yakaladığı politik ivme ile birlikte son yıllarda milliyetçi ve ırkçı yaklaşımların daha pervasızlaştığı da Alman demokratlar tarafından da dile getirilen bir olgu.
"En makul davranan ve yardımcı olmak isteyen memurların size yaklaşımında dahi bir üstten bakış hissedebiliyorsunuz.
"Özellikle Almanya’da bu tutumun kültürleştiğini düşünüyorum. Berlin’de dahi Almanların önemli bir bölümü sizinle ilişkiye geçmekten imtina duyuyor. “
“Avrupa tam bir kurtuluş değil”
Mahir Kılıç ise şu an Yunanistan’da, yurt dışına kaçak yollardan çıkış yapmak zorunda kalmış.
Mersin Üniversitesi Radyo, Sinema ve Televizyon bölümü son sınıfta iken hakkında açılan davalarda adil yargılanmadığını düşüncesiyle hakkında verilen 8 yıllık hapis cezasını yatmamak için gitmiş:
“Herhalde hepimizin ilk hissettiği şey boşluk oluyor. Beni tanıyan insanların bana sitem edeceğini düşünmüştüm. Ama haber alan herkes bana hak veriyor, hiç hukuksal sorun yaşayamayan insanlar bile benim gibi yapmayı düşündüklerini anlatıyordu.
"İşgal Evleri" komünlerinde yaşam
“Ben bulunduğum ülkede ‘İşgal Evleri’ olarak adlandırılan komünlerde ikamet ediyorum. Koşulları anlatmak biraz zor...
"Ben ve diğer bütün mülteciler ailelerine yaşam koşulları hakkında yalan söylüyor. Biz sürekli onlara buranın harika olduğunu anlatıyoruz. Bir süre sonra sende gerçek koşulları anlattıklarınla karıştırıyorsun galiba.
"Yalnız polisler dışında..."
“Bulunduğum yerleşkede çoğunluğunu Türk, Kürt, Yunan ve Arap uluslarından insanlar var. Ortadoğu ve Asya’dan komşularımız var.
"Burada toplum içerisinde sol düşünce büyük bir çoğunluk gösteriyor. Bir hastaneye ya da bir devlet kurumuna gittiğinizde sol sosyalist sosyal demokrat kimlik taşıyan insanlarla karşılaşıyorsunuz. Mültecilere çok daha pozitif yaklaşıyorlar. Yalnız polisler dışında. Onlar her ülkede aynı.
“Gelene herhalde kimse gelme diyemez ama sadece ekonomik sorunlarla gelecekler için Avrupa da tam bir kurtuluş değil. Ekonomik mülteciler çok fazla hayal kurarak geliyor.
"Ama burada da binlerce insan sokakta yatıyor: Büyük bir hayal kırıklığı. Tabi politik mülteciler için biraz da olsa nefes alabileceklerini söyleyebilirim.”
“21 yaşındayım 2 defa tutuklandım”
Aylin Yıldız ise Çukurova Üniversitesi’nde Çocuk Gelişimi Bölümünü tamamlayamadan yurt dışına çıkıyor. İsviçre’ye kaçak yollarla ulaşan Yıldız, “Suruç katliamında yitirdiğim arkadaşlarımın cenazelerine katıldığım, fotoğraflarını sosyal medyada paylaştığım için tutuklandım.
"15 Temmuz’dan sonra hakkımda birçok dava açıldı defalarca gözaltına alındım. 21 yaşındayım 2 defa tutuklandım” şeklinde ifade ediyor durumunu:
“Başta ailem olmak üzere ülkeyi terk etme kararımı paylaştığım hiç kimse bu duruma olumlu yaklaşmadı. Demokratik faaliyetlerimin on yıllarca cezalandırılabileceği gerçeğinden çok uzaklardı.
Şehir merkezinden uzak kamplar...
“Avrupa’da artan ırkçılık faşizm gibi gerçeklerle karşı karşıyayız. Ve bu durum günlük yaşantımıza da sirayet ediyor ama elbette bununla da mücadele ediyoruz.
“İltica sürecimin belli bir aşamasına kadar kampta kalıyordum. Kamp koşulları maalesef olması gerekenin çok gerisinde...
"Altı kadının veya 12 erkeğin tek odada kalmak zorunda. Şehir merkezinden oldukça uzak kamplar. Bazı kampların ciddi anlamda hijyen sorunlarının olduğunu ve yarı açık cezaevine benzediğini söyleyebilirim.” (İUE/TP)
* Fotoğraflar: İsa Uğur Erdoğan