1972 Ortaköy İlköğretmen Okulu mezunu Serpil Ergüney yine de 24 Kasım'a olumlu bakacak bir pencere buluyor:
- 24 Kasım 1928'de Atatürk'ün Başöğretmenliği kabul edildi. Öğretmenler Günü'nden bende kalan bu var.
İlkokulda geçen bir hayat
Serpil öğretmenle çeyrek yüzyılı aşan meslek hayatı üzerinden zaman tüneline giriyoruz:
-Niçin öğretmen oldunuz?
-Bilinçli bir seçim demek doğru olmaz. Çünkü 14 yaşında bir çocuk, nasıl bir meslek seçimi yapabilir ki? Annem öğretmendi, onun yönlendirmesiyle öğretmen okulu sınavlarına girdim.
Ortaköy İlköğretmen Okulu'ndaki öğretmenlerimizin bizi çok iyi hazırladıklarını daha sonraki çalışma yıllarımda gördüm. Okulda tatlı sert bir eğitim vardı. Ama sevgi hiç eksik olmadı. Gündüz okulda titrediğimiz öğretmenler gece yatakhanede kızların dert ortağı olabiliyordu.
-Yani meslek sevgisi okul yıllarında aşılandı öyle mi?
-Hem de çok fazla... O kadar iyi motive olmuştuk ki, dönem birincisi olarak mezun olan arkadaşımız Yıldız Sağır ve Dilsizler Okulu'nu seçti. Oysa İstanbul'un isim yapmış okullarını seçme hakkı vardı.
Doktorluk bir öğretmenlik iki
Serpil Ergüney'e göre öğretmenlik, doktorluktan sonra en önemli meslek... Nedenini açıklarken diyor ki:
-İnsan yetiştiriyoruz. Araştıran, sorgulayan, soru soran... Ama daha önemlisi ruh sağlığı yerinde olan insanlar... Bizim görevimiz bu.
-Peki bunu yerine getirebiliyor musunuz?
-Müfedat programlarından arta kalan zaman ölçüsünde bunu başarmaya çalışıyoruz. Bizden öğrenciye bilgi yüklememiz isteniyor. Oysa hayat böyle değil... Bilgi değil bilgiye ulaşma yollarını öğretmeliyiz. Ama eğitim sistemi buna engel oluyor.
-Nasıl?
-Öğrencilerden, öğrendiklerinin daha fazlasını istiyorlar. Bir üst okul sınavlarında bunu yapıyorlar. Hayat sadece okulda öğrenilen bilgilerden oluşmuyor ki...
Öğretmene yatırım
Ergüney'in bir başka derdi de öğretmenlerin kendilerini geliştirmeye yönelik yapılan çalışmalar... Daha doğrusu yapılamayan çalışmalar... 25 yıl devlet okullarında çalıştıktan sonra emekli olan Serpil öğretmen şu anda bir özel okulda çalışıyor. İki döneme ait değerlendirmelerini kıyaslamalı olarak anlatıyor:
-Şimdi çalıştığım özel okulda geçen yıl Etkin Öğretim Seminerleri düzenlendi. Özel bir danışmanlık firması seminer verdi. Güzel şeyler önerdiler. Çocukların ezberci değil, araştırıcı olmaları için yönlendirmemiz gerektiği anlatıldı.
-Bunları hayata geçirebildiniz mi?
-İşte bu olamıyor. Çünkü Milli Eğitim'in müfredatı var. Aldığımız eğitim boşuna gidiyor. Üstelik de danışmanlık şirketi dolar üzerinden fatura kesiyor. Yani eğitimciye yatırım yapılsa bile bu öğrencilere yansıyamıyor. Mevzuat elvermiyor!
Kaşe basmıyoruz
Serpil Ergüney, öğretmenlerin devlet memuru olmasına da karşı çıkıyor. Bunu anlatırken de şöyle diyor:
-Kimseyi küçümsemiyorum ama bir öğretmenle, maliye de çalışan bir kamu çalışanı veya postanede zarf kaşeleyen görevli ile öğretmen aynı yasa içinde olabilirler mi? Biz insanları hayata hazırlıyoruz. Öğrencilerin kafalarına kaşe basmıyoruz ki... Öğretmenler sanatçı gibi değerlendirilmeli. Özen isteyen, hamurunda sevgi olan bir meslek... O nedenle ayrı bir yasal düzenleme yapılmalı.
İlkokulda not olmaz
Bir başka itirazı da ilkokulda çocukların notla değerlendirilmesi... Ona göre çocuklar ilkokulda her biri yüksek okula gidecekmiş gibi düşünülüyor. Bu konuda da şunları söylüyor:
-Çocukların ilkokulun özellikle ilk üç sınıfında notla değerlendirmesi çok yanlış... Çocukların ilgi alanları çok farklı... Benim şimdiki sınıfımda bir öğrencim matematikten 100 alıyor ama Türkçeden 60'a düşebiliyor. Bu çocuğa başarısız diyebilir miyiz? Çocukların hiç el becerileri teşvik edilmiyor. Bunlar, tamirci olmayacak, terzi olmayacak, elektrikçi olmayacak... Hepsi yüksek okulu bitirip müdür olacaklar. İşte, sistem ve veliler istedikleri bu!..
-Başka ülkelerde nasıl?
-Beş yıl temel bilgi, üç yıl ilgi alanına göre yönlendirme üzerinden gidiliyor.
Ali bakkala gidemiyor
Enflasyonun yüksek seyrettiği bir ülkede ilkokul öğretmeni olmanın başka zorlukları da var. Yok canım öğretmen maaşları değil konu... Orası zaten "içler acısı genel müdürlüğü"nün demir çitleri arkasında unutulmuş... Serpil öğretmenin derdi başka:
-Çocuklara matematik dersinde alış-veriş problemi çözdüremiyoruz.
-Neden?
-İlkokul üçüncü sınıfa kadar ancak 5 haneli sayılara gelebiliyoruz. Bunların da en büyüğü 10 000... Çocuk 10 bin lira ile bakkala gitse ne satın alabilir ki? Her şey milyonla dönüyor. Ders kitapları enflasyonu bilmiyor.
Camel, Nike haftası
-Bunun gibi başka garip durumlar var mı?
-Yerli Mallar Haftası kutluyoruz, çocukların ayaklarında Camel, Cat, Nike, Adidas ayakkabılar... Kalitenin adı yabancı marka olmuş... Yerli ürünler bile yabancı isimlerle marka imajı yapıyorlar... Çocukların yediği fıstık bile yabancı. Biz ise çocuklarla Yerli Mallar Haftası kutluyoruz.
-Son soru... Öğretmenler mutlu mu?
-Mutsuzsuz... Toplumda hak ettiğimiz yerde bulunmuyoruz. Ekonomik olarak aşağılara itildik. Almanya'da bir ilkokul öğretmeni 5 bin mark alıyor. Biz de yeni başlayan bir öğretmen 300 milyon lira alıyor. 25 yıllık olunca da 500 milyon liraya çıkabiliyor.(NA)