İstanbul Üniversitesi'nde yemekhane özelleştirmesini protesto için okulda alternatif yemek düzenleyen öğrenciler "üniversiteye ideolojik amaçla yiyecek içecek soktukları" gerekçesiyle soruşturma geçirebiliyorlar. Kapıda güvenlik görevlileri, yasak yayın diye mizah dergisi Lombak'a ya da bir sosyoloji öğrencisinin Marx kitabına el koyabiliyor. Saldırıya uğrayan öğrenciler soruşturma geçirirken, saldırganlarla ilgili işlem yapılmayabiliyor.
Bütün bu uygulamalarsa, Yükseköğretim Kurumları Öğrenci Disiplin Yönetmeliği'ne dayandırılıyor.
bianet'in görüştüğü Prof. Dr. Ülkü Azrak, öğrencilerin haklarını araması gerektiğini, yoksa baskıların da, üniversitelerde yaşanan şiddet olaylarının da artacağını söyledi.
"Asıl, öğrenciler arasında kuvvet kullanımına varan olayları, örneğin satırlı saldırıları çok ciddi biçimde izlemek, bunlara engel olmak gerek. Faillerine en ağır cezaları vermek, şiddet kullananları, yaralamaları ağır şekilde cezalandırmak gerek."
Öğretim Üyeleri Derneği Başkanı Prof. Dr. Kadir Erdin'se gerek öğrencilerin gerekse öğretim elemanlarının üzerinde "baskı kurmayı amaçlayan 12 Eylül ürünü" disiplin yönetmeliklerinin kaldırılmasından, yerine akademik etik kuralların işlemesinden yana.
Azrak: Yönetimler, suçu istedikleri kadar geniş tanımlayabiliyorlar
Ülkü Azrak, "12 Eylül karakterine sahip"dediği öğrenci disiplin yönetmeliğinin "Öngörülmemiş Disiplin Suçları" başlıklı 11. maddesine dikkat çekiyor.
"Yukarıda sayılan ve disiplin cezası verilmesini gerektiren fiil ve hallere nitelik ve ağırlıkları itibarıyla benzer eylemlerde bulunanlara da aynı türden disiplin cezaları verilir."
Azrak, disiplin takibatını yapan makamların böylece suçları istedikleri kadar geniş tanımlayabildiğini söylüyor; "Bu bir torba hüküm ve uygulandı" diyor.
"Disiplin takibatını yapan makamlar, hukukta kıyas dediğimiz yöntemi, yani analojiyi kullanarak, diğer suçlara benzer nitelikte olduğu kanaatine vararak birtakım suçları yarattılar. Bu, yönetmeliklerin hukuk devleti fikrine ne kadar aykırı olduğunu gösteriyor."
"Öğrencilerin hakları var"
Öğrencilerin keyfi uygulamalar karşısında hakları olduğunu da ekleyen Azrak, kimi durumlarda yapılabilecekleri şöyle özetliyor:
Keyfi soruşturma: "Öğrenciler idari yargıya başvurup, idarenin görevinde ihmal gösterdiği gerekçesiyle tazminata mahkum edilmesini isteyebilirler. Buna 'tam yargı davası' denir. İdare görevini ihmalle hizmet kusuru işlemişse, bunun dolayısıyla zarar uğrayanlar dava açabilirler."
Saldırıya uğrayanlar: "Saldıran aynı fakültedense dekanlığa, başka fakültedense rektörlüğe disiplin soruşturması talebinde bulunmalı. Eğer yönetim bu başvuruyu savsaklarsa, yine idari yargıya başvurulabilir.
"Saldırıda yönetim ihmalden dolayı sorumludur; çünkü öğrencinin güvenliğinden sorumludur. Ancak burada kimin ihmalinin olduğunu belirlemek gerek; her olayı rektörlüğe yükleyemezsiniz.
"Ne olursa olsun, saldırı için savcılığa suç duyurusunda bulunulmalı. Eğer susup bir kenara çekilirlerse, şiddet tırmanacak.
"Bu zihniyet böyle tırmandırıldı. Öğrenciler üzerinde yan tutmadan, güven verici önlemler alınmazsa daha da tırmanacak. Çok kötü günler yaşamamız olası."
Keyfi güvenlik uygulamaları: "Güvenlik görevlisinin yayınlara el koyma yetkisi yok. Üniversiteye sadece girme hakkına sahip olanları, yani öğrenci, öğretim üyesi, çalışma yapacak kişileri sokmak için orada bulunuyorlar. Elbette çantada silah arayabilir. Ama kitaplara dokunamaz. Öğrencilerin keyfi uygulamada bulunan görevlileri rektörlüğe şikayet etmeleri gerek. Eğer rektörlükte de ihmal görürlerse, idari yargıya başvurabilirler."
"Öğrenciye hakkını anlatan akademisyen de disiplin soruşturması geçirir"
Azrak'ın dikkat çektiği önemli bir konu da, öğrencilerin haklarıyla ilgili bilgiye erişmekte yaşadıkları zorluk.
"Öğrencilere haklarının ne olduğunu anlatan yok, bu konuda çaba, girişim de yok. Zaten varolan çaba da rizikoludur. Anlatmaya kalkan öğretim üyesi çok zor durumlara düşürülür. İftiralara maruz kalır. Öğrencileri yönetime karşı tahrikten disiplin soruşturması da geçirebilir."
Erdin: Yönetmelikler zapturapt aracı
Prof. Dr. Erdin'se, "12 Eylül YÖK'ünün en başarılı olduğu alan, disiplin altına, zapturapt altına almaktır" diyor ve bunun başlıca aracının öğrencilere ve öğretim üyelerine yönelik disiplin yönetmelikleri olduğunu söylüyor.
"Bazı üniversitelerde halay çekildi diye ceza verildi, bazılarında oturuş biçimine ceza verildi. Öğretim üyeleri olumsuz sicille değerlendirildi."
Erdin, öğrencilere ve öğretim üyelerine ayrı ayrı baskı taktiklerinin uygulanabildiğine dikkat çekti.
"Öğretim üyesi yöneticinin arkasında durmuyor, onu eleştiriyorsa 'disipline' edilir. Örneğin araştırmalarına destek verilmez. Öyle dışlarsınız ki, akademisyenliğini unutma noktasına gelir.
"Üniversite yönetimleri, disiplin soruşturmaları, cezalarıyla 'daima cezalı öğrenci' tipi yaratarak arkadan gelenleri önlemek eğiliminde. Öğrenciler ne yaparsa ceza görme kaygısıyla yaşıyor."
Güvenlik konusununsa, "vahim" olduğunu söylüyor Erdin:
"Üniversite yönetimi, en öncelikli görevini 'güvenlik' -ama öğrencilerin güvenliği değil, öğrencilerin herhangi bir eleştirisine karşı kendi güvenliği- olarak görüyorsa bu vahimdir. Bilimsel alanda tartışmayı sınırlandıramazsınız, ideolojik gerekçeyle söylediklerini yasaklayamazsınız. Üniversite kendini farklı düşüncelerle bulur; demokrasi kültürünün oluştuğu yer üniversitelerdir."
"Yaptırımı akademik etik değerler belirlemeli"
Erdin, disiplin yönetmeliklerinin kaldırılmasından yana.
"Yaptırımı disiplin yönetmeliği değil, akademik etik değerler belirlemeli. Çünkü akademik etik değerler üniversite dışını da kapsar. Ben bir kuruma hizmet ediyorsam, bunu etik değerler içinde yapmalıyım.
"O zaman intihaller de söz konusu olmaz. Üniversitenin toplumla, sanayiyle ilişkilerini de bu etik değerler belirlemeli. Üniversitenin özerkliği için de garanti olur." (TK)