Dün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'ydü... Bazı kadınlar çeşitli etkinliklerle bugünü coşkuyla kutlarken, Manisa'nın Salihli İlçesi'nde yaşayan 73 yaşındaki Ayşe Karakaya çıkacağı mahkemenin derdindeydi!
Peki; suçu ne mi bu yaşlı kadının?
Oğlunun mezarına gidip, dua etmek!
Emin olun saçmalamıyorum. Ama yine de olayı anlatayım da kararı siz verin:
Uşak Eşme doğumlu Ayşe Hanım eşi Osman Karakaya'yla evlendikten sonra Salihli'ye yerleşir. İki oğulları olur: Ertuğrul ve Erol.
Osman Bey işi bozulduğu için bir süre sonra evini terk edip İzmir'e çalışmaya gider. Ayşe Hanım da iki oğlunu büyütmek, iyi okullarda okutmak için yıllarca Salihli Devlet Hastanesi'nin Kadın Doğum Servisi'nde hasta bakıcılık yapar. Binlerce çocuk geçer kucağından; ama kendi çocukları başkadır...
Hele Ertuğrul'u bambaşka!
Ertuğrul, ilkokulu bitirdikten sonra Darüşşafaka'nın sınavlarını kazanır ve İstanbul'a gider. Ayşe Hanım tam sekiz yıl oğluna hasret kalır. Yaz tatilleri dişinin kovuğuna bile gitmez, özlemini gidermek için.
Ertuğrul Karakaya Darüşşafaka'yı bitirip üniversite sınavlarına girer. Annesi onun doktor olmasını istemektedir ama, o ille de "Mühendis olacağım" diye tutturur. Gider ODTÜ'ye kaydını yaptırır. Gerisini anne Ayşe Karakaya'nın ağzından dinleyelim:
"Daha okulun ilk yılıydı. Boykot mu ne varmış, dersler başlayamıyormuş dediler. Ertuğrul yine de Ankara'da bekliyordu okul açılsın diye. Bir gün eşim geldi, 'Haydi Ankara'ya gidiyoruz, hazırlan' dedi. Yüzü asıktı anlamadım niye? Acı haberi Ankara'ya indiğimizde öğrendim. Meğer okulun kapısında bir jandarma oğluma üç adım mesafeden ateş etmiş, sırtından vurmuş. Bize 'Oğlunuz teröristti, çatışmada ölü ele geçirildi' dediler. Çatışmada ölen adam sırtından vurulur mu? Neyse; dişimden tırnağımdan arttırıp büyüttüğüm oğlumu dört tahtaya koyup getirdik Salihli'ye. Cansız bedenini toprağa verirken belki otuz bin kişi vardı. Sağolsunlar bize yardım etmek istediler. Ama, benim canım gitmiş, dünya malı neyime? 'Tazminat davası açın kazanırsınız' dediler, aynı yüzden reddettim. Ertuğrul'umun canına paha biçilir mi?"
Gözleri görmüyor
Ertuğrul'un cenazesine katılan otuz bin kişi o gün "Devrim şehitleri ölmez", "Ertuğrul yaşıyor, mücadele sürüyor", "Devrimci gençlik yolunuzda" sloganları eşliğinde toprağa verir Ayşe kadının kara kuzusunu.
İşte; gözleri görmeyen Ayşe teyze o yıldan bu yana her 8 Haziran'da oğlunun mezarına gidip, Fatiha okumaya devam eder. Arkadaşları da yıllardır mezar başında toplanıp aynı sloganı atar: "Ertuğrul yaşıyor, mücadele sürüyor!"
Devlet ne Ertuğrul'un öldürüldüğü yıl bu sloganları suç sayıp dava açar, ne de daha sonraki 27 yılda...
Geçen yıl ise bu tavır değişir. Yıllardır atılan sloganlar artık devletin polisine, savcısına göre "Suçu ve suçluyu övmek suçu" dur.
Dün muhabir kardeşim Burak Kara ile birlikte görüştüğüm Ayşe teyze, 8 Haziran 2006'dan itibaren yaşadıklarını şöyle anlatıyor:
"Yanıma öbür oğlum Erol'un iki kızını; Ayşen ile Nurşen'i aldım, mezarlığa gittim. Fatiha okudum, yasımı tuttum. Ağlayıp sızlandım. 'Benim oğlum niye öldü?' diye hesap sordum. Arkadaşları da geldi yanımıza. Her sene 300-500 kişi olurken 70-80 kişi ya var ya yoklardı. Onlar da ağıt söylediler 'Ertuğrul ölmez' diye bağırdılar. Meğer mezarlık çıkışında polis bizi kameraya çekmiş. Hepimizin hakkında dava açıldı. Bu haberi aldığım gün felç geçirdim. Ayakta bile duramaz hale geldim. Yarın (bugün) savcının karşısına çıkıp suçumun ne olduğunu öğreneceğim. Benim oğlum bu ülke iyi olsun diye öldü. Düşündüğü için öldü. Ben de tüm şehitlerimiz gibi bir şehit annesiyim. Şehit annesine bu eziyet reva mı?"
28 yıl suç denmedi
Salihli Cumhuriyet Savcısı Seyfullah Öselmiş'in hazırladığı iddianameye göre anne Ayşe, yeğenler Nurşen ve Ayşen, kardeş Erol ve 17 kişi TCK'nin 215/1 maddesini ihlal etmekten bugün hakim önüne çıkıyor. Haklarında istenen ceza iki yılı buluyor.
Eğer bir annenin oğlunun mezarına gidip ağlaması, arkadaşlarının slogan atması suç ise 28 yıldır her 8 Haziran günü çok daha fazla insan tarafından işlenen bu suç bugüne kadar neden cezasız kaldı? Neden hiçbir savcı, bu suçu görmedi?
Görevlerini mi ihmal ettiler yoksa!
İşin ilginci savcılık iddianamesinde Ertuğrul'un abisi de sanıklar arasında gösteriliyor. Oysa o, işleri nedeniyle o gün mezarlığa bile gidemediğini söylüyor. Yine iddianamede mezarlıkta saz çaldığı söylenen Edhem Sarıhan, saz çalmayı bilmediğini, bugüne kadar bir kere bile eline saz almadığını belirtiyor.
Bir başka ilginçlik ise yaklaşık 80 kişinin katıldığı tören nedeniyle, aile üyeleri dışında sadece 17 kişi hakkında dava açılmış olması... Ne tuhaf (!) raslantıdır ki, bu 17 kişinin tamamı ilçedeki sol partilerle sivil toplum örgütlerinin yöneticilerinden oluşuyor. Sanıklardan Murat Şahin, davanın 'toplumsal muhalefeti sindirme'amacı taşıdığı görüşünde.
Ölmek istiyor...
Gelelim Ayşe teyzeye... Ayrılırken söylediği sözleri hayatım boyunca unutmam mümkün değil.
"İnşallah bu kalbim o mahkemede durur da artık Ertuğrul'umun güzel yüzüne kavuşurum."
Bu arada... Dünya Kadınlar Günü mü dediniz?
Gidin işinize Allah aşkına!
Biricik oğlu 8 Haziran 1977'de öldürüldü
Ertuğrul Karakaya bir ODTÜ öğrencisiydi. 8 Haziran 77'de, öldü, öldürüldü. Ve ODTÜ öğrencileri o kapıya "Karakaya girişi" adını verdiler. Mezarının başına da "Ertuğrul Ağıdı" yazıldı: "Halkın bağrından biçtiler, Birer birer hepimizi, Başarmadan ölmek yoktu, Böylem'ettik kavlimizi..." (M/TK)
* Mustafa Mutlu'nun yazısı 9 Mart 2007'de Vatan gazetesinde yayınlandı.