Sistemin 1990'lar ile başlayan küreselleşme dönüşümü içerisinde bu spor dalı, medyanın da gelişimiyle kendisine boş alan yarattı.
Kısacası bir mefhum olarak futbol, kapitalizmin takımı olarak, sahada sağlam bir vücut çalımıyla rakibini geçti, rakip defansın zaaflarından faydalanarak boş koridorda sıkı bir depar atıyor. Bununla kalmadı, kendi jargonunu yarattı.
Futbolun bir dili vardır
Artık sokakta konuşulur hale gelen futbol terminolojisi herkes için anlaşılır bir dil haline geldi. Futbol aslında üzerinden para kazanılan bir metaya dönüşünce, medya aslında dokuz kusurlu hareketten birini yapıp, bu sporun ve sporcuların üzerine çullandı.
Ancak hakem görmezden gelince futbolu satın alan medya patronları, ligleri önce şifreli kanallara hapsetti, sonra da bizzat müsabaka fikstürünü satın alarak adını verdi.
50 küsur yılın birinci ligine bugün resmi olarak "Türkcell Süper Lig" dememiz bundan. Daha kısa bir süre önce burun kıvrılan Türkiye Kupası (eski adı Federasyon Kupası'ydı), artık Fortis Türkiye Kupası oldu, finans kapital golü doksana taktı.
İsyan eden zerzevatçılar
Ancak televizyonlar daha çok malzemeye ihtiyaç duydu. Yayın haklarını elinde bulunduran kuruluş, vaktiyle keşfedilen Erman Toroğlu, Rıdvan Dilmen, bugünlerde asıl işine dönmüş bulunan Ümit Kayıhan ve Ahmet Çakar gibi futbol adamlarını ekranlarına taşıdı.
Nevi şahsına münhasır yorumları ile literatürümüze yeni sözcükler katmalarında sakınca görülmeyen futbolcu ve hakem eskilerinin söyledikleri, zaman zaman kitleleri ayağa kaldırdı.
İsyana teşebbüs edenler arasında kimler yok ki: Futbolcular, kulüp yöneticileri, taraftarlar, zerzevatçılar, tavukçular...
Futbol AB'ye çoktan girdi
Futbolcunun da artık farklı bir profili var. Saç kesimi ile moda yaratmaktan, Sedat Peker'le dostluğuna, Alaattin Çakıcı ile yakın münasebet kurmaktan, kaçak cip kullanmaya, mankenlerle gezip tozmak suretiyle magazin programlarına "1 numaralı" malzeme olmaktan, dünya starı unvanına kavuşup milyon dolarlar kazanarak dünyanın en zenginleri ve ünlüleri arasında yer almaya dek sporcu işlev değiştirdi. Misaller daha da çoğaltılabilir.
Türkiye'de futbol çoktan küreselleşmiş, Avrupa Birliği'ne (AB) girmiştir. Demokratikleşmenin yavaş ilerleyişine mukabil, bu sektör hızla gelişip uluslararası konjonktüre ayak uydurmuştur. Bu şartlar dikkat çekici kitle ise taraftardır hiç kuşkusuz.
Tribün heterojen bir olgudur
Savaşın yaklaştığı anlarda buna karşı durmak isteyenler kadar, Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) Irak işgalini destekleyenlere, solcusundan aşırı sağcısına, fanatiğinden sağduyulusuna tribünler her hafta dolup taşıyor.
Ama unutulmaması gereken bir nokta var: Tribünler asla homojen değildir. Siyaseten birbirinden nefret edebilecek iki taraftar tuttukları takımın gol atmasının ardından sarılıp coşkuyla golü kutlayabilirler.
Bizatihi tribün -istisnalar hariç- dünya görüşünün hatta özellikle kadınlar için cinsiyetlerin dışarıda bırakıldığı bir topluluk psikolojisidir, üzerine tez yazılası sosyolojik bir olgudur.
Sonuçta futbol artık ciddiyetle ele alınması gereken bir fenomendir. Kavramsal bir çerçeve içinde ele alındığında grupların saldırganlığına, bireyin aidiyet hissiyatına, fanatizmin kökenlerine dair ipuçlarını elde etmek mümkündür.
İşte bu nedenledir ki bianet'te iki yıla yaklaşan bir süreçte futbolu, futbolun ekonomi politiğini, futbolla ilintili ekonomik ve ticari gidişatı, şike ve bahis olaylarını dilimiz döndüğünce değerlendirmeye çalışıyoruz. Bu hafta da biaMag sayfalarını futbola ayırdık.
"Politik Goller"
Daha önce "Kirli Kramponlar" adlı kitabıyla mafyanın futbol üzerindeki oyunlarını belgeleriyle ortaya koyan gazeteci Ecevit Kılıç, 1 Mayıs'ta kitapçılardaki yerini alacak siyasetin futbola yakın markajını anlattığı "Politik Goller" adlı kitabının özeti niteliğindeki bir yazıyı bizim için kaleme aldı.
Kılıç, "Futbol tarihini okumak aynı zamanda siyasi tarihi ve siyasi hesaplaşmaları okumak gibi" diyor.
Taraftar: Kadınlar ve erkekler
Başta kadınlar olmak üzere bianet yazarları kendi futbol geçmişlerini anlatıyor. Örneğin fanatik bir Galatasaraylı olan gazeteci Efnan Atmaca, tribün hayatına adaptasyonunu ve bir kadın olarak taraftarlık psikolojisini bizlerle paylaşıyor.
Çiğdem Mater duygusal yaşamının tuttuğu takımı nasıl belirlediğini, Ankaralı koyu Fenerbahçe taraftarı Şehnaz Tanılkan kendisini tuttuğu kulübün maçı için her hafta İstanbul'a getiren motivasyonu ve kulübünün kongre üyesi olmasına kendisini götüren yolu tarif ediyor.
Gazeteci Murat Utku da Beşiktaşlı olmanın kendisi için ne ifade ettiğini anlatıyor.
Biamag okurlarına centilmence (?) geçecek, düzenin ayak oyunları nedeniyle kontrpiyede kalmayacakları, iyi bir hafta sonu diliyorum. (BD/BA/KÖ)