Ankara Büyükşehir Belediyesi'yle Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) arasındaki gerilimi, "yıkılacağı söylenen binalar" ve" Eymir gölü" meselesini Ankaralı ve ODTÜ mezunu şehirci ve bölge planlamacısı Akın Atauz'la konuştuk...
Binaların yıkılması, Eymir gölü... Bu tartışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
ODTÜ'nün Ankara yerel yönetimiyle arasında politik bir çekişme olduğunu düşünüyorum. Belediye gündelik yerel politikanın nasıl yönetileceğini belirliyor. ODTÜ bir üniversite, bilimin gerektirdiği çerçevede politika yapar. Aralarında bir iletişim eksikliği var. Ankara Belediyesi'nin yapısı bu etkileşime açık değil. Belediyenin temeldeki ODTÜ'ye olan kızgınlığı bilimsel gerçeğin ne olduğuyla yüzleşememekten kaynaklanıyor. Peki neden yerel politikacı gerçekle bağını korumayı tercih etmiyor?
Ankara 1980'den sonra demografik ve toplumsal yapı olarak nitelik değiştirdi. Bugünkü Ankara Belediyesi'nin niteliği Ankara'nın aldığı göçün niteliğiyle belirlendi. Bu da şimdiki gibi bir belediye başkanının güç kazanmasına neden oldu. Yerel politika çıkarlarla ilgilidir- belediye kısa vadeli, çıkarcı, insanları geleceğe doğru düzgün hazırlamayı tercih etmeyen politikalar uygular..
"ODTÜ'yü yıkarım" çok radikal bir öfkeyi ifade ediyor... Ankara Belediyesi küçük çıkarlara dayalı, geleceği tanımlamayı tercih etmeyen politikaları sürdürmek istediği için şiddetli çatışmalar oluyor.
Melih Gökçek televizyonda "ODTÜ Eymir'in suyunu kurutacak, iyi bakmıyorlar" dedi...
Eymir'ün suyuyla Ankara'nın su sorunu çözülmez, sorun kaynakların iyi yönetilmemesiyle ilgili. Su sorununu çözmek için Ankara'nın su ve enerji kaynaklarını, iletişim, ulaşım ağlarının nasıl kurulması gerektiğini başka bir ölçekten bakarak düşünmeye başlamalı.
"Eymir'in suyu şöyle böyle" demek ucuz politika yapmaktır. Televizyondan halkın aklını kolayca çelebilecek basit argümanlara dayanıyor. Eymir'in suyu daha iyi kullanılabilir. Her şey biraz daha iyi yapılabilir bu biraz teknik, politik bir problem. Ama bir sorun daha var...
Gölün halka açılması?
Bir özelliği olan bir doğa parçasının sınırlı sayıda elit bir grubun yararına olmasıyla, toplumun tamamının yararına olması arasındaki tercih meselesi..
Popülist bir bakış açısıyla "toplumun hepsine açılmalı" demek doğru görünüyor. Öte yandan doğa verilerinin korunmasının önemli olduğu bir bölgeyse kontrolü yapılmalı. Teknik kontrolse bazı sınıflara kapatma anlamı içermiyor.
Eymir gölü Ankara için özel bir ekolojik alan kendine göre dengelerinin korunması gerekir. ODTÜ eğer gölü herkese açmamayı seçecekse bunun politik bir bedeli olacaktır, bunu da ödeyecektir.
Ankaralılar bu durumu nasıl değerlendirecek?
ODTÜ burayı "ODTÜ'lüler ve onların çok yakınlarına açıyorum" diyebilir, özel mülkiyet diye bir şey var. "Geniş bir bahçem varsa herkesi sokmak isteyebilirim, istemeyebilirim de" diyebilir.
Kamusal bir yararın nasıl oluşacağına dair Ankara toplumuyla müzakere yapılmalı. Bu nasıl yapılır şu anda ezbere söyleyemem, ama bu müzakere olanağını ODTÜ inandırıcı bir şekilde ortaya koyarsa belediyenin elindeki kozu alabilir.
Özellikle ekonomik açıdan bakıldığında öğrenciler bu tesisten yeterince yararlanabiliyor mu sizce?
Mali açıdan tesislerde öğrencileri zorlayacak bir durum olduğunu zannetmiyorum. İsteyen yiyeceğini, içeceğini kendisi de götürebiliyor.
Belediye ODTÜ binalarını yıkma yetkisine sahip mi?
Belediye 2004'ten sonra böyle bir hak elde etmiş durumda. Mesele bu yasanın uygulanmasıyla ilgili formülasyonu gerçeği yansıtan bir formülasyona dönüştürmekte...
Bu yetkiyi küçük şantajlar için, işbirliğinden çok yönlendirmek için araç olarak kullanıyor. Binlerce kamu binası bu durumdaysa yasa işlemiyor demektir...
Binlerce binadan 10 bina seçip "bunları yıkarım" diyecek güç kazandırıyorsa o gücün kötüye kullanılması için yasanın yetersizliği söz konusudur.
Bir ODTÜ mezunu olarak binaların yıkılması fikri sizi kötü etkiliyor mu?
Buna çok kişisel ve özel olarak "evet" diyebilirim. Bugünkü medyatik anlatma biçimleriyle ODTÜ'nün devrimci şanı tarihi çok sığlaştırıldı, gösterişe yönelen bir içerik kazandı ama aslında o tarih "öyle olsun diye değil", gerçekten öyle olduğu için yaşandı.
O mekana çok fazla gitmiyorum ama kendi kişisel tarihim açısından paha biçilmez bir değeri var. Her köşesi benim tüylerimi diken diken ediyor. (NZ/EZÖ)