Mimarlar Odası seçimleri bitti ama tartışması bitmedi. Seçimlerde kaybedenler, sanki hiç bir şey olmamış gibi, "bu çatışma 'eski dar kafalılarla' 'yeni,genç ve mimarlığa saygınlık kazandırmak isteyenler' arasındaki bir ideolojik çatışmaydı" deyip işin içinden çıkmak istiyorlar.
Ama bu ezberlenmiş söylemin arkasına sığınmak gerçekleri değıştirmiyor. Neoliberal parti AKP'nin eli seçimlerdeydi. Çünkü Mimarlar Odası İstanbul Şubesi'nin kamu yararını savunan tutumundan çok uzun zamandır rahatsızdı.
Oda zaman zaman toplumla da bütünleşerek, davalar açarak, tarihi eserlerin yıkılmasına, insanların evlerinden atılmasına, yanlış ulaşım politikalarına, imtiyazlı kat yüksekliklerine karşı çıkıyordu.
Bunun için iş verdiği çevreleri harekete geçirdi. Seçime katılan herkes AKP'nin şeçimlerdeki tavrını gördü. Seçimin AKP'yle ilişkilendirilmesinden rahatsız olanlar, bu manzaralardan rahatsız olup, nasıl bir ittifakın içine sürüklendiklerini görebilselerdi keşke.
Bunu görüp, Mimarlık için Mimarlar (MİM) grubu listesini desteklemek için şeçimlere katılan bazı mimarlar, fikrini değiştirip, karşı listeye oy verdi. Kimisi de kullanıldıklarını düşünerek oy vermedi. AKP'den iş alan çevrelerin etkili olduğu bir listeydi. AKP çevrelerinde büyük destek gördü. Belediyelerden, TOKİden, Kiptaş'tan minübüslerlerle mimarlar seçime katıldı.
Oysa bu insanlar seçimlerdeki konuşmaları bile dinlemeye gelmediler. AKP yanlısı mimarlar örgütü ayrı bir liste çıkarmayarak, bu listeyi desteklediğini açıkladı. Kadir Topbaş ilk defa bir gurup AKP'li mimarla oda seçimlerine gelip, (kuşkusuz) "mimarlara yol acın!" listesine oy verdi.
Mimarlar odası, mimarlık hizmeti veren mimarları savunurken, kamunun (toplumun) çıkarlarını savunması gereken bir kuruluştur. Yani mimarlık hizmetinden, mimarlık bilgisinden sadece ayrıcalıklı bir sınıfın değil toplumun bütünün faydalanması için çalışmalarını yürütmek zorundadır.
Bir şehrin ulaşımında kullanılan araçların yüzde 94'ü lastik tekerlekli ve çoğunlukla özel otoysa, ve bu yolla şehrin sadece yüzde 14'ü ulaşıyorsa ve o şehrin belediyesi bir milyar dolarlık tünel açmaya soyunup, içinden metro yerine özel oto geçirmeye çalışıyorsa, Mimarlar Odası bu projeye karşı çıkmak zorundadır.
"Bu da bir fikir. Niçin olmasın?" diyemez! Karşı tarafın "Liberal otoların yollarını Cumhuriyetçiler kapatıyor! Otolara yol açin!" demesi gerçeği değiştirmez. Oda Cumhuriyetçi olduğu için değil, "Kamu" yu savunduğu için bu politikalar karşı çıkmaktadır.
Tarlabaşı'ndaki ve Sulukule'deki evleri yıkarak insanların sokağa atılmasına aldırmadan iş yapan bir mimar, "Ama ben çok güzel bir binalar yaptım" diyerek işin içinden çıkabilir.
Ama Mimarlar Odası planlama hizmetinden sadece bir sınıfın, ayrıcalıklı bir zümrenin faydalandırıması karşısında, içinde oturan fakir ve çaresiz insanların da bu hizmetten faydalanması için kamusal bir mücadele yürütmek zorundadır.
Yani bu sosyal bir sınıfı ayrıcalıklı bir duruma getiren bu tür planlamaları eleştirmek, kamusal bir adalet oluşturmak için çaba göstermek zorundadır. Yoksa görevini yapmış olamaz. Tıpkı Barolar Birliği'nin hukukla kurmak zorunda olduğu ilişki gibi. Ya da Tabibler Birliği'nin doktorlukla kurması gerektiği ilişki gibi.
Orada yaşayan halka "Önümüzden çekilin, mimarlığın yolunu açın!" diyemez. Açmıyorlarsa da "Cumhuriyetçi bunlar!" deyip işin içinden sıyrılamaz.
Mimarlar Odası'ndaki seçimi liberal çevreler ve Cumhuriyet'i korumaya çalışan tutucu çevreler arasındaki ideolojik mücadele olarak anlatmaya çalışmak ancak bazı gerçeklerin üzerini kapatmaya yarar. (Gerçek, mimarlığı sadece işverenle mimar arasındaki ilişkiyle sınırlandıranlarla, "toplum yararı" kavramını gözetenler arasındadır.) Tıpkı günümüzde özellikle yaratılan Kemalizm, şeriatçılık çelişkişinin bir çok şeyin üzerini örtmeye yaraması gibi.
Bu faydalı polarizasyon, eğitimin paralı olmasına karşı çıkan, ayrıcalıklı kat izinlerine, su havzalarının imara açılmasına karşı çıkan, mimarlık ve sağlık hizmetinden sadece ayrıcalıklı bir kesimin değil, toplumun bütününün faydalanması gerektiğini savunan insanları dar görüşlü, milliyetçi Cumhuriyetçiler olarak hedef haline getirmeye çalışıyor.
Hakların ayrıcalığa dönüştürüldüğü bir rejim olan "liberalizm" ise "demokrasi" olarak yutturmaya çalışılıyor. Bütün dünyada liberalizm dediğiniz, insan haklarını yok eden ve kamusal alanı her geçen gün daraltan anlayış yükseliyorsa, ona karşı çıkan "demokrasi" yi savunan anlayışta yükseliyor merak etmeyiniz.
Liberal gençler varsa, toplumdaki çelişkilerin sadece kültürel değil aynı zamanda sınıfsal olduğunu bilen "demokrat" gençler de var. Gençlik ve yeni olmak hiç kimsenin tekelinde değil.
Topluma kıyıları yasaklayarak, yeşil alanları yağmalayarak, eğitim, sağlık ve planlama gibi hizmetlerden sadece belli gelir grubunun faydalanmasını sağlayarak "dar bir elbise" giydirenler, buna karşı çıkanları "bize dar bir elbise giydirmek istiyorsunuz" diye suçlamaları gerçekleri değiştirmiyor.(BA/EZÖ)