İmralı'da hapis bulunan PKK lideri Abdullah Öcalan, "Önümüzdeki günlerde, halkımıza somut demokratik çözümün belirdiği ya da belirmediği yönünde açıklamada bulunacağım. Eğer umduğumuz yönde bir gelişme olursa ben demokratik çözüm umudu hala var diyeceğim ve devam edeceğiz, yoksa ben aradan çekileceğim" dedi.
Öcalan, yakalanmasının 12. yılında düzenlenen protestolarda bir lise öğrencisinin kendisini yakarak öldürmesiyle ilgili olarak "Halk sahiplenmiş, taziyesi yapılmış. Çok önemlidir, çok değer veriyorum ama bu yaygınlaşmasın, gelenek haline gelmesin. Önüne geçemediğimiz için üzülüyorum. Ailesine başsağlığı diliyorum" dedi.
Mısır'ın devrik devlet başkanı Hüsnü Mübarek'le ilgili olarak da "Mübarek'e ilişkin bedduamız tuttu" dedi. Öcalan'ın yakalanmasına giden sürete Suriye'den ayrılmasına neden olan olaylar sırasında Mübarek Suriye ve Türkiye arasında görüşmeler yapmıştı.
Fırat Haber Ajansı'na göre Öcalan, avukatlarıyla görüşmesinde şunları söyledi:
AKP hegemonyasını kurmaya çalışıyor: "Bu böyle bilinmelidir, böyle anlaşılmalıdır, çok nettir bu. Buna karşı herkes elinden geleni yapmalıdır. Savaş lobisinin güçlü olduğu mu, etkili olduğu mu düşünülüyor. Bunların söylediği, savaş lobisini güçlü oldukları için tasfiye etmek mi, yoksa bölgede Kürtlerle mücadelede başarısız oldukları için mi cezalandırıyorlar? Mesela Hanefi Avcı olayı var. Çözümden yana olduğu için mi tasfiye edildi? Bu Balyoz'da tutuklananların çoğunun bölgede Kürtlerle mücadelede başarısız oldukları söyleniyor. Bunun için mi cezalandırıyorlar? Yoksa ordu içinde çözüm isteyenler mi cezalandırılıyor? Bunların yerine kendilerinin söyledikleri 50 bin kişilik özel ordu kuracaklar. Bir de 100 bin kişilik hudut koruma birliği kuruyorlar, toplamda 150 bin paralı ordu kuruyor. Bir de bunlara terörle mücadelede başarılı olursa prim verileceği söyleniyor. Terör kim? Onların dediği, terör Kürtlerdir, Kürt sorunudur. Terör adı altında Kürtlerin soykırımı planlanıyor. Daha önce korucular, ülkücüler, hizbul-kontrayı kullandılar ama bu yeni güç daha tehlikelidir. Çünkü yasal olarak silahlandırılmış ve yetkilendirilmiş bir güçtür. Bugünlerde meclisten geçecek, yasallaşacak. Bu 150 bin kişilik paralı ordu, kelle başına primle çalışacak. En tehlikelisi budur. Doğan Güreş ve Tansu Çiler zamanında yapılanlardan daha tehlikelidir."
Diyarbakır Mısır'a dönsün demedim: "Basında benimle ilgili doğru olmayan birtakım haberler çıkıyor. Benim "Diyarbakır Tahrir meydanı olmalı" şeklinde talimat verdiğimi, savaşı başlatacağımı söylüyorlar. Yine AKP basında bizim için "seçim öncesi kaos yaratmak istiyorlar" diyor. Bunlar doğru değil, gerçeği yansıtmıyor. Ben buraya ilk getirildiğimde rahmetli Ecevit hükümeti vardı. Ecevit'le birşeyler yapılabileceğini düşündüm, o da bir şeyler yapmaya çalıştı. Biliniyor olmadı. Ecevit tek başına olsaydı belki bir çözüm gelişebilirdi. Hatta Mesut Yılmaz'la bile bir şeyler geliştirilebilirdi ama bunu engelleyen iç ve dış güçler vardır."
AKP tasfiye peşinde: "Biliniyor Osmanlar olayıyla hareketi içten bölme ve tasfiye yoluna gittiler. Bin civarında kişiyi bizden kopardılar. Ben o süreçte Abdullah Gül'e de mektup yazmıştım, çok mütevazi taleplerim olmuştu ama tasfiyeyi dayattılar. 2006'da bazı görüşmeler yapıldığı söylendi. İçime sinmediği halde yine bir süreç başlattık. Daha önce de tek taraflı sınır dışına çekilme de olmuştu, sonunda büyük acılar da oldu. Bir şey yapmaya çalışırken bunun bir karşılığının olması gerekiyor. Siz tek başına ne yaparsanız yapın ne kadar çaba sarfederseniz edin bunun bir karşılığı olmadığı zaman bir sonuç elde etmek çok zordur. Elini boşluğa ne kadar vurursan vur ses çıkmaz. Karşılığında bir el olmalı ki ses çıksın. Burada esas bilinmesi gereken şey şudur. AKP'nin yaklaşımı kesinlikle tasfiye üzerinedir, çözüme yönelik değildir. Çok daha tehlikelidir. Bu hususlar iyi teşhir edilmelidir. Devlet değil ama AKP kesin olarak çözüm istemiyor, tasfiyeyi örüyor."
Önüm açılmalı: "Mart başına kadar ben bir açıklama yapacağım demiştim. Ne yapacaklarına kendilerinin karar vermeleri gerekiyor. Burada herkes, Devlet de bizimkiler de yükü omuzuma yüklüyorlar. Yirmi yıl boyunca Suriye'de aynı şeyi yaptılar. 12 yıldır da burada yine aynı şeyi yapıyorlar. Her şeyi benden bekliyorlar. Kapitalizmden dolayı kimsede vicdan kalmamış. Ben nasıl yapacağım bunu? İşte Cevat Öneş açıklamasında diyor ki Öcalan barışın önünü açmalıdır. Evet doğru söylüyor. Peki açmam için önümün de açılması gerekiyor. Ben bu koşullarda bunu nasıl yapabilirim? Pratik önderlik yapma koşullarım olmadığı halde bunu nasıl benden isteyebilirsiniz? Daha önce havuz örneğini vermiştim. Benden boş havuzda yüzmemi istiyorlar. Su yoksa veya dizlere kadarsa nasıl yüzebilirim? Eğer çözüm gelişmezse Diyarbakır hatta on Tahrir Meydanı bile olabilir. Eğer Tahrir Meydanı olacaksa bunu ben söylediğim için değil, kendi onurlarını korumak için yapmaları gerekiyor. Yapıyorlarsa yapsınlar, yapmıyorlarsa yapmasınlar, bu Diyarbakır'ın bileceği bir iştir. Diyarbakır isterse bunu çok rahat bir şekilde yapabilir. İşte KCK de mücadelelerini yürütebilecek durumda olduklarını söylüyorlar. Ben daha öncesinden savaş tarzlarını, gerillacılık tarzlarını eleştirmiştim. Ben bu Mart başındaki durumla ilgili yine söylüyorum. Demokratik çözümün gelişmemesi halinde Mart'tan sonra kimse şarlatanlık yapmasın. Hepsi için söylüyorum. Herkes ne yapacaksa onu yapsın. KCK, BDP, DTK ve Diyarbakır ne yapmak istiyorsa onu yapacak. Bunun sorumlusu ben değilim. Herşeyi benden beklemesinler."
30 milletvekili çıkarılabilir: "Kısaca seçimlerle ilgili de bir şeyler söylemek istiyorum. Seçimlerin geniş bir yelpaze içerisinde ele alınması gerekir. Rahatlıkla 30 çıkarabilirler. Galiba bağımsız-demokrat adaylarla girilecek. Dürüst, demokrat, herkesin adayı niteliğinde kişiler aday gösterilirse olabilir. Biz barışa evet diyoruz, demokratik çözüme ve halkların kardeşliğine evet diyoruz. Askeri dayatmaya, askeri vesayete hayır diyoruz. İşte 150 bin kişilik özel ordu, bir askeri vesayet dayatmasıdır. Bizim temel anlayışımız demokratik ulustur. Biz devletin bölünmesinden, parçalanmasından yana değiliz. Kardeşlikten, birlik beraberlikten, demokratik çözümden yanayız. Bunun için bugüne kadar gerekli mücadeleyi verdim, üstüme düşeni yaptım. Bizim mücadelemizin bundan sonraki adı, demokratik ulustur. Biz bu temelde bundan sonraki çalışmalarımızı Demokratik Ulus Anayasası şeklinde yürüteceğiz. Bunun sonucunda demokratik ulus anayasası konferansı düzenleyeceğiz. Önümüzdeki günlerde, Halkımıza somut demokratik çözümün belirdiği ya da belirmediği yönünde açıklamada bulunacağım. Eğer umduğumuz yönde bir gelişme olursa ben "demokratik çözüm umudu hala var" diyeceğim ve devam edeceğiz, yoksa ben aradan çekileceğim, herkes başının çaresine baksın, kendi kararını versin diyeceğim." (EÜ)